YEDİ ULAK
Babamın krallığını dolaşmaya çıkalı beri, her geçen gün kentten uzaklaşıyorum, bana ulaşan haberler de gittikçe azalıyor. Geziye otuzumu biraz aştıktan sonra başladım, sekiz yıldan fazla geçti, tamamı tamamına sekiz yıl, altı ay, on beş gündür kesintisiz yol alıyorum. Yola çıkarken, birkaç hafta içinde kolayca krallığın sınırlarına
Nasıl Semazen olunur :)
Sevgili anneciğim, mektubuma başlarken hasretle o pamuk gibi sıcacık, sevgi dolu ellerinden öperim; sizleri çok özledim ve inşallah bayram ertesi memlekete gelip sizleri görmek arzusundayım.
Aslına bakarsan anneciğim, bu digital çağda dededen kalma usulle mektup yazmak biraz gülünç oluyor ama senin hatırın için
Rahip sözün burasında durdu, tutuklu kız rahibin göğsünden
hiriltı sesi çıkartan bir iç çekiş duydu.
-Bir gün odamın penceresinden bakıyordum. Hangi kitabı okuyordum o zaman? Ah! Bütün bunlar kafamda bir girdap gibi dönüyor. Kitap okuyordum. Pencere bir meydana bakıyordu. Tef ve müzik sesi duydum. Düşüncelerden bu şekilde uzaklaştırıldığım için
ASAF HALET ÇELEBİ “YENİ”NİN, YENİLİĞİN PEŞİNDE KOŞUYOR
Asaf Halet Çelebi (1907-1958)
Sizi de anlamadılar bu toplumda, bu ortamda. Anladılar da işlerine gelmedi, belki.1907’de doğmuşsun İstanbul’da, sanırım Beylerbeyi’nde Asaf Halet Çelebi. Yaşçaçoğumuzdan büyüktün, S.E.S. dergisi, o güzelim sanat dergisi çıktığı sıra. Hemen hemenaynı
-Seni seviyorum dedi mi sana?
-Demedi. Ama seviyor gibiydi. Bana öyle geliyordu yani. Tamam, benim gibi sevmiyordu belki ama sevecekti. Beni sevmesi için gereken her şeyi yapıyordum. Tek istediğim umudumu kırmaması ve bana biraz güvenmesiydi.
-Öyle olur mu lan? Sevmek dediğin, böyle bir şey değil. Süs bitkisi gibi ışığı suyu sağlayınca
GARİP
Şiir, yani söz söyleme sanatı, geçmiş yüzyıllar
içinde birçok değişikliklere uğramış; en sonunda
da, bugünkü noktaya gelmiş. Bu noktadaki şiirin
doğru dürüst konuşmadan oldukça ayrı
olduğunu kabul etmek gerek. Yani şiir bugünkü
durumuyla, doğal ve günlük konuşmaya göre
bir ayrılık göstermekte, bir ölçüde garip
karşılanmaktadır. Fakat
Bir akşam saat 20:00 sularında, Saray’ın Marmara’ya bakan balkonunda, yirmi kadar tanınmış konuk Atatürk’le yemek yiyordu. Arkamda duran Atatürk:
“-Efendi, efendi!..” diye bana seslendi.
Döndüm. Hiç unutmam, elimde kristal rakı sürahisi vardı.
“-Buyrun efendim. Bir emriniz mi var Paşam?” diye karşılık verdim.
Cumhuriyet rejiminin kurulmasına