Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
’Yani, palto için gerekli olan paranın ilk yarısı elindeydi, ama diğer yarıyı nereden bulacaktı? Bir kırk ruble daha nereden bulabilirdi ki? Akakiy Akakiyeviç, düşündü… düşündü… ve sonunda günlük harcamalarını kısmak zorunda olduğuna karar verdi; en azından bir sene boyunca bunu yapması şarttı. Akşamları çay içmeyi bırakacak, mum da yakmayacaktı; eğer çalışması gerekiyorsa, ev sahibesinin odasına gidecek ve işini onun mumunun ışığında görecekti. Dışarı çıktığında ağırlığını ayaklarına vermeden, nerdeyse parmaklarının ucunda basarak yürüyecek ve elinden geldiği kadar adımlarını, düzgün kaldırım taşlarına denk getirmeye çalışacaktı, böylece ayakkabılarının tabanları hemen aşınmayacaktı. Çamaşırlarını da yıkamaya daha seyrek gönderecek, böylece onların da hemen yıpranmasını engelleyecekti. Eve döner dönmez eskimesinler diye derhal giysilerini çıkaracak, sadece umarsızca geçip giden zamanın bile merhamet ettiği eski pamuklu gecelik entarisiyle oturacaktı. Doğrusu ya, başlarda bu sıkıntılara alışmak Akakiy Akakiyeviç’e oldukça zor geldi, ama bir süre sonra teker teker hepsine alıştı ve işler rayına girdi; hatta akşamları aç açına uyumak bile onu rahatsız etmemeye başladı. Evet, belki karnı doymuyordu, ama tüm düşüncelerinde yer eden ‘gelecekte sahip olacağı paltoyla ilgili hayaller’, ruhunu yeterince besliyordu. Sanki yaşamında eksik olan bir şeyin yarattığı boşluk doldurulmuştu; sanki evlenmişti; sanki yanında, yaşamakta olduğu anı paylaşan biri vardı, artık yalnız başına değildi…’’
Kağıdı oldum olası seven biri olarak gelecekte söze şöyle başlanmamasını dilerim; 'Bizim zamanımızda kitap diye bir şey vardı, kağıttan yapılıyordu. Düşünebiliyor musunuz?'
Reklam
aferin evlat iyi etmissin! sonra zamanini da iyi intihap ettin. maalesef seni bos ceviremeyecegim. mademki iki esnaf karsi karsiyayiz, acikca konusalim.. dun gelsen metelik alamazdin, seni tekme ile kovardim. yarin gelsen beni bulamayacaktin. seytan sana fisildamis heralde... mubarek olsun... ben bu ise daha fazla dayanamayacagim... bir nihayet
Genel kanıya göre, ezilen erkek yoktu yeryüzünde. yıkılması güç belli kalıplar vardı. Erkekler ağlamaz, ağlatır; erkekler üşümez, üşüyen kadına ceketini verir; erkekler acı çekmez, çektirirdi. Etten kemikten yapılmışlardı onlarda, ama duygu yoksunu yaratıklardı her biri.
"Bağırsana ....," diyor biri. Ses arkalarda. Yaklaşıyor. Yüzü, tabanlarına inen sopaların az ötesinde. Sopalar neredeyse yüzüne çarpacak. 'Yaklaşmayın, sopalar yüzünüze çarpacak' demek geçiyor içinden. Saçma. Kapkara, kalın bir yüz. Başının bir yanında uzatıp biriktirdiği bir tutam saçı, tarakla tepesinden geçirtmiş, yapıştırmış çıplak başına, örtmüş sözde kelliğini. Bir arkadaşın vardı, şiirler yazardı, o böyle tarardı saçlarını, ama onunki pek belli olmazdı. Bununki çok uydurma bir şey. Kaşları da yok gibi. Bu yüzü ilk defa görüyorsun. Kapkara. Cop gibi. "Bağırsana be!"
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni “kuşlar toplanmış göçüyorlar keşke yalnız bunun için sevseydim seni” “hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
Reklam
Bence Atatürk'ün yaşadığı dönemde tek parti yönetiminde bile , sergilemiş olduğu en büyük özelliklerden biri ,öğrenmeye olan istekliliği idi. Yalnız Türk ulusunu değil , kendisini de sürekli olarak eğitiyordu. Birçok bakımdan sürekli bir değişimden geçmiştir Atatürk. Örneğin bir düşünce ya da kuruma ilgi göstermiş , onu incelemiş , belki uygulamıştır da ama bu yeni devletin gelişmeye , oluşup değişmeye koyuluşunda olduğu gibi , Atatürk'ün kendisi de bu devletle birlikte büyüyor , oluşuyor ve değişiyordu. Halkla konuşuyordu. Birçok önder gibi kendisini halktan soyutlamıyordu. Çevresinde hep halkı vardı. Bir düşünceye vardığında onu görüşmek ve tartışmak üzere her kesimden insanı çağırırdı. Profesörleri , devlet memurlarını , kimi kez sokaktaki yurttaşı çağırırdı. Bence yeni Türk devletinin nasıl olacağını belirleyen , bu üslup olmuştur.
Sayfa 368 - Porf. Dr. Heath LowryKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.