(Bitkileri denetler. Bir çiçeğin üzerine eğilir.)
Yetmez mi sana bunca bakım, üzerine titreme? Utangaç bir kız gibi neden kızarıyorsun? Ne de ince duygulusun! Ne de nazlısın! Yüzün kırmızılaşıyor, ama silahların da yerli yerinde: sana bir dokunan olursa görür, nasıl her
yanının mosmor lekelerle kaplandığını.
(Atlayıp, birbirine dolaşmış başka bitkilerle ilgilenir.)
Sizi aşıklar sizi, günahkar çiftler gibi sarılıvermişsiniz birbirinize!
(Bitkileri birbirinden ayırıp birini kökünden söker.)
İşte bundan sonra yapayalnız kalacaksın, azgın arzulanan dinmeyen çılgın kokular üretecek, tıpkı susuzluk duygusu gibi: karşıtlıkların gerilimi bu!
(Bir adım daha atarak başka bir bitkiyle ilgilenir.)
Hey sen, yaşam mısın, yoksa ölüm mü?
(Omuzlarını silker.)
Kimbilir? Nasıl olsa ikisi de bir değil mi? Biz doğunca ölmeye başlar bedenimiz; biz ölünce de yaşamaya ... başka bir hayatla yaşamaya. Kim söylebilir ki kadavranın gerçek bir ölü olduğunu? Solucanlara sormak gerek düşüncelerini: Hiç böyle sağlıklı olmadık biz diyeceklerdir...
Sayfa 25 - Okyanus Yayıncılık