Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
_Aşk bir Sanat'tır. Aşkın yaşı yok, tadı vardır. Bu da yaşamın tadını aşkla çıkarmayı bilenlerin işidir. _Bir tek kadına bağlanın demek istemem. Tanrı korusun, olmaz bir kadınla mutluluk. Aldatın, yalnız iyi becerin gönül çalmayı. Karda gez izin görünmesin. _Ey erkekler! Dikkatle dinleyin beni ve destek verin. İlkin şuna inanın bütün
Reklam
Şimdiki aşıklar beğenilere bakmaktan işin içinden çıkamıyor
Al mendil ha? Boşuna yangın olunca kuleye kırmızı sepet asmazlar. Zavallı oğlan yanıyor. İşaret çekecek, lâkin neresinden yanıyor? Dudağından değil ya. Mutlaka yüreğinden, bunu nasıl bildirsin? Hazır elde ortası kızıl mendil var, o geçerken bandıra gibi gösterir, iş anlaşılır! Öyle ya siyah mendilin ne lüzumu var? Çaktım. Ben de kurnaz âşıklardanım ha! Öyle olur olmaz makineleri yutmam. Kaç kişi uğraştı da kimi sevdiğimi bulamadı. Buldum diyenler de oldu ama hatalarını kalplerinin temizliklerine bağışlayıp güldüm. Her neyse, gelelim bahse. Eğer bu siyah mendili ağlar gibi gözlerine tutarsa geceleri derdinle ah edip gözyaşı döküyorum. Veya daha doğrusu horul horul uyuyorum, demektir. Pekâlâ, mor mendil de neyin nesi diyeceksiniz, değil mi? Bu hususta hâlâ tereddütlüyüm ama (Ah! İnsan sembolist olmalıymış) diyebilirim ki eğer mor kelimesinin harflerini106 değiştirecek olursak ‘verem’ çıkar. İşte bu mendil de senin hasretinin ateşiyle verem oluyorum, oldum, olacağım manalarını vermektedir. Nasıl? Ey okuyucum! Buluşlarım akla mantığa yatkın değil mi? Durun, daha dinleyin! Benekli mendili cebime sokayım! Bundan ne çıkar? Hakikaten çetin ceviz! Artık düşündüm taşındım, tam yokuştan inerken birdenbire hatırıma gelen bir nükte üzerine dedim ki benekli mendil kalbur sembolüdür. Yani bu mendil gösterilince öteki “Ciğerim delik delik oldu, eleğe döndü” manasını anlayacak, o anlayacak ama ben de anlayayım diye iyice yoruldum.
Yabancılar için kasabalar birbirine benzer. Kasabada yaşayanlarsa, sayılmayacak kadar değişik özellikler bulurlar kasabalarında. Bir kasabada günlerce kalırsınız. Belediye parkında oturmaktan, derenin kenarındaki gazinoda gazoz içmekten, hükümet meydanındaki çok katlı iki üç binayı görmekten içinize sıkıntı çöker. Tozlu yollardan geçen
Sayfa 574 - İletişimKitabı okudu
Moliére'le Scarron... iki asırdan fazla bir zamandan beri durmadan hararetle tartışılan şu dikkate değer Tartuffe komedisi olduğu için, bizde uyandırdığı kararsızlıkları takip ederek büyük komedi yazarının üçüncü perde altıncı sahneye aldığı fikrin gerçek kaynaklarına kadar geriye gideceğiz. Pek kuvvetli olan bu sahnedeki sahtekâr [Moliére'nin
“Ben gelininin sözüne güvenmiştim. Nasıl inanmam, muayenehaneme geldi, tam bir saat bana kaynanasının nasıl öldüğünü tatlı tatlı anlattı. Gel de inanma, o kadar güzel kadın ki, yalan söyleyeceği hiç akla gelir mi! Ama suç yine kaynananın. Seni herkes nasıl olsa öldü biliyor, öldü diye bütün resmi işlemler yapılmış. Konu komşu başsağlığına gelmiş, ağlayan ağlamış, sızlayan sızlamış, üstelik ben de öldü diye rapor vermişim. Bütün formaliteler tamamlanmış, surada kala kala bir iki dakikalık bir şey kalmış, toprağı üstüne örttüler mi tamam, iş bitecek... İnsan bu durumda oyunbozanlık eder mi hiç! Ölmeyeceksin de ne olacak sanki... Nasıl olsa sonunda ölecek değil misin yani...” “Evet, arada siz mahcup oluyorsunuz.” “Mahcup olup da ne olacak... Ben o kadını “ölüdür, ölü sayılır” diye zorla gömdürürdüm. Bir hekime mi inanırlar, yoksa yaşlı, cahil bir kadına mı? Her kötülük cahillikten geliyor. Ne yazık ki, halkımız çok cahil. O kadar cahil ki, ölüyorlar da öldüklerini bile bilmiyorlar, öyle insanlar var ki, çoktan ölmüş olmaları gerekirken, yaşıyoruz diye ortalarda dolaşıp duruyorlar. Olabilir, herkes her şeyi bilmez, ama bir bilene sorup öğrenmeli. Hiç olmazsa bir doktor ölüdür diye rapor verince, insan olan artık anlar... Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp!” “Cahillik...” “Evet... Ama ben dirilen kadına söyledim. Herkes senin için ağladı, sızladı, yandı, yakıldı, bu kadar üzüntü boşa mı gidecek? Sonra sen bir kez daha ölürsen, kim inanır da, yeniden ağlar arkandan... Dirilmeye alıştı, yeniden dirilir, boşuna ağlamayalım, derler."
Reklam
ölüm raporu verecek olan hekim, bir hemşireye, benim gerçekten ölüp ölmediğimi sordu. Hemşire, “Ben hastabakıcının yalancısıyım doktor bey, dedi, hastabakıcı ölü diyor.” Hekim sinirlendi: “Ben işimde titiz adamım. Bir ölünün iyice ölüp ölmediğini kesin olarak anlamadan rapor veremem. Çünkü bu zamanda ne dirilere, ne ölülere güven oluyor, öldük
Ağlattı!
Gördüğü rüya da şuydu: Babasıyla birlikte mezarlığa giden yoldan yürüyerek meyhanenin önünden geçiyorlar... Çocuk babasının elinden tutmuş, korkuyla meyhaneye bakıyor. Tuhaf bir şey dikkatini çekiyor; bu defa burada güya bir eğlenti var, cicili bicili tuvaletler giyinmiş esnaf karılarıyla köylü karıları, kadınların kocaları, aşağı tabakadan her
Sayfa 91 - Yordam Edebiyat, 2019. 4. BasımKitabı okudu
Oğuz Atay - Tutunamayanlar (Şeyh Bedrettin Destanı / Nazım Hikmet)
1. Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi, duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, gümüş ibriklerde şarap, bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi. Çelebi hünkâr idi amma Âl Osman ülkesinde
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.