"... Şu çalışma arkadaşınız, o ne oldu?" ... "Öldü," dedi doktor, hastanın hırıltılı göğsünü dinlerken. "Ah!" dedi yaşlı adam şaşkınlık içinde. "Vebadan," diye ekledi Rieux. "Evet," dedi yaşlı adam bir süre sonra, "hep en iyiler gider. Yaşam böyle. Ama o ne istediğini bilen bir adamdı." "Niye böyle söylüyorsunuz?" dedi stetoskopunu yerleştiren Rieux. "Hiç. Konuşmak için konuşmazdı. Nihayet, benim hoşuma gidiyordu. Ama böyle işte. Başkaları, 'Veba bu, veba geçirdik,' diyorlar. Bir anlamda ödüllendirilmek istiyorlar. Ama ne demek veba? Yaşam bu, işte hepsi bu kadar." "Buğunuzu aksatmayın." "Yoo korkmayın. Daha zamanım çok benim ve ötekilerin öldüğünü göreceğim. Ben yaşamayı biliyorum." Neşe dolu haykırışlar uzaktan ona karşılık verdi. Doktor odanın ortasında durdu. "Terasa çıkarsam sizi rahatsız eder miyim?" "Yo hayır! Onları tepeden görmek istiyorsunuz, değil mi? Dilediğiniz gibi yapın. Ama onlar hep aynı." Rieux merdivenlere yöneldi. "Söyleyin doktor, vebadan ölenler için bir anıt yapılacağı doğru mu?" "Gazeteler öyle diyor. Bir gömüt taşı ya da bir plaka." "Bundan emindim. Ve nutuklar atılacak." Yaşlı adam boğuk boğuk gülüyordu. "Buradan duyuyorum onları: 'Ölülerimiz...' sonra da gidip karınlarını doyuracaklar."
Sayfa 302Kitabı okudu
Damakta serçe gibi seken bir şarap şimdi ustamın üzüme attığı enfes düğüm; ve gözetimi altında çarkıfeleklerin uzak buzulların soluğuna yatırılmış binlerce saptan çekilen şu narin rakı kumaşı çürütüyor lâcivert-beyaz hışmıyla, nicedir içimde taşımakta olduğum uçuk minerva'ya göktaşları gönderiyor; bir çözülme dilimde sulardan
Reklam
Taşlıkta bizi lokanta sahibi karşılıyor. Halit Ayarcı elini sıkıyor. Demek bu da âdet. Param olursa ben de yaparım. Fakat onun gibi yapmam imkansız. O güveni ben kendimde bulabilir miyim hiç? Bu lokantaya giriş değil, bütün bir fütuhat! O zamanlar el sıkmak âdeti olsaydı, İskender Mısır'a, Dârâ Yunanistan'a girdikleri zaman muhakkak böyle yaparlardı. Adım attıkça lokanta genişliyor, geriliyor, uzanıyor. Sade öyle mi ya? Bir taraftan da toparlanıyor, ona doğru âdeta koşuyor. Bütün müşterilerin gözü bizde.
Sayfa 208 - Dergâh
O gelecek geçeli 2019 yıl olmuş. Ops!
İshak sordu, Baba, sana ne kötülük yaptım ki beni öldürmek istedin, ben ki senin biricik oğlunum, Bana hiç kötülük yapmadın, ishak, O halde, neden bir koyunmuşum gibi gırtlağımı kesmek istedin, diye sordu yumurcak, o adam çıkıp da kolunu tutmasaydı -efendi ondan lütfunu esirgemesin-şimdi eve bir ceset götürüyor olacaktın, Fikir efendi'nindir, o
Kırmızı Kedi Yayınevi
İyi geceler.
Bu ben miyim? Söyleyin bana ben kimim? Şu surata da bak! Kasap dükkânlarında meşeden bir kütük üzerinde, meşeden bir çekiçle dövülmüş bayat bir et parçasına benziyor! Şu kafaya da bak! Nasıl ezilmiş, nasıl hurdahaş olmuş. Kamyon altından çıkmış horoz ölüsüne benziyor! Şu çizgilere de bak! Ne âciz, ne şaşkın kıvrımlar içinde. Nasıl ağlamayı, nasıl boşalmayı arıyor da bulamıyor. Gözlerim! Gazsız bir idare lâmbası halindeki ışığından ne de utanıyor. Ya şu kemikler! Üşüyen bir çocuk gibi incecik bir deri yorganına muhtaç! Nerede yorganı? Bu ben miyim? Kim getirdi beni bu hale? Bu adamıezmezler, süründürmezler, tımarhaneye sokmazlar da ne yaparlar? Bu elbiseler benim değil mi? Kim kuşandı elbiselerimi, kim giyindi benim kalıbımı da çıktı karşıma? Söyle diyorum, ben, bu ben kimim?
Kasım 1982- Eylül 2019 (hala değişen pek bir şey yok)
Uzun süre bir erkekle beraberligin olmuş da, evlenmemişseniz, mutlaka yüzlerce kişi size şu soruyu sormuştur: "Almıyor mu?" Tüyleriniz diken diken olur, yüzünüze ateş basar, sinirden vücudunuz kaskatı kesilir, ama ne yanıt verirsiniz? "Neyi almıyor mu? Beni mi? Ben mal mıyım beni alacak? Neden bana sormuyorsun önce? Ne biliyorsun benim evlenmek için can attığımı? Alıyor almasına da, ben onu almıyorum..." Kimse size inanmaz bu sözleri etmemişsiniz gibi, önerilerde bulunmaya başlarlar "Biraz yumuşak başlı ol. Her şeyi bilir gibi görünme. Güzel yemekler yap, annesine sevimli görün. Neyin eksik, sonunda mutlaka alır seni..." Hiç kimse uzun süre bir kadınla beraber olmus erkeğe, "Almıyor mu seni?" diye sormaz. Ne komik değil mi? Sormamalı tabii. Erkekler mal degildir ki, alınsın. Ama kadınlar da mal değil, onlar da alınmaz. Her şeyden önce bu gerçeğin kadınların kafasına girip yerleşmesi gerek. Biz de, bir erkekle tanışırız, canımız istediği kadar gezeriz, birlikte oluruz, karşılıklı birbirimizden çok hoşlanırsak, karşılıklı olarak evlilik kararı alırız ya da almayız. Bu iki kişinin vereceği ortak karardır. Evlenmediğimiz sürece de "evde kalmayız".
Reklam
945 öğeden 811 ile 820 arasındakiler gösteriliyor.