Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
208 syf.
·
Puan vermedi
Kitap özetle bir grup kişinin uzayda dunya dışı bir gezegene araştırma amacıyla gidip orada dünyanın aksine maymunların bilinç kazanip gezegende baskin ve yönetici bir tür olmasinin oradaki insanlarınsa maymunlardan daha düşük bilinç seviyesinde kalip maymunların yönetimi altında yaşadıkları olaylari anlatiyor. Bu kitaptan esinlenip bircok film yapıldı hepsini izledim şunu söyleyebilirim ki genel olarak konu aynı olmakla birlikte kitabın işleyişi biraz daha farkli ozellikle final kisimlari tam anlamıyla ters köşe ve gerçekten şok edici. Bilimkurgu aşığı biri olarak bilimkurgu seviyorsanız mutlaka okuyun ayrica filmlerini (ozellikle eski seriyi ve kitapla aynı isimde olan filmini) mutlaka izleyin derim.
Maymunlar Gezegeni
Maymunlar GezegeniPierre Boulle · İthaki Yayınları · 20185,3bin okunma
Tek gerçek şudur ki, var olan bu dünya, bundan daha mükemmel bir dünyanın var olduğunun güvencesidir.
Sayfa 131 - Can yayınları, (1996)Kitabı okuyor
Reklam
Asr suresi
Bismillahirrahmanirrahim "Vel asr, innel insane le fi husr. İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr." Sadakallah Resulullah'ın ashabından iki kişi birbiriyle karşılaştıklarında biri diğerine Asr Suresi'ni okumadan, sonra da biri diğerine selam vermeden ayrılmazlarmış. Asr Suresi
361 syf.
10/10 puan verdi
Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Nice sözler söylenmiştir şiirlerde, niceleri pek tesir etmiştir gönüllerde. Lakin hangi biri asırların hazin yıkıcılığına dayanabilmiş, hangi kitap zamanın can yakıcı unutulmuşluğunda kendini bu kaderden kurtarabilmiştir… İşte biçare derviş Yunus çıkmıştır o vakit
Od
Odİskender Pala · Kapı Yayınları · 202241,7bin okunma
Balkan savaşlarında Türk ordusunu reformize edememişti:
Fransa-Prusya Savaşı'nda Fransa'yı dize getiren meşhur feldmareşalin yeğeni olan General Helmut von Moltke, 1906 yılında genelkurmay başkanı olarak Schlieffen'in yerini aldı. Genç Moltke, Schlieffen Planı'nda birkaç değişiklik yapmayı uygun gördü. Fransızlara karşı fazla toprak kaybedilebileceğinden korkarak, Alman taarru-zunun
Güneş'in Kızı
Güneydoğulu Çeroki büyükleri gökyüzünün en ucunda yaşayan Güneş'ten ve ortasında yaşayan kızından bahsederler. Her gün gökte yay çizen Güneş, kızının evinde öğle yemeği yemek için mola verirdi. Güneş o kadar güçlüydü ki kimse gözünü kısmadan ona bakamaz ama herkes yumuşak Ay'a gülümserdi . Kıskanç Güneş tüm insanları öldürmeye karar verdi, o kadar ısındı ki birçoğunu yok etti. insanlar Güneş'i zehirlemek için yılana dönüştü fakat Çıngıraklı Yılan yanlışlıkla Güneş'in Kızı'nı ısırdı. Güneş, kızını ölü halde bulunca kendisini onun evine kapattı, dışarı çıkmadı . İnsanlar sıcaktan ölmekten kurtulmuştu fakat bu sefer tüm dünya karanlığa ve soğuğa gömüldü. İnsanlar, ruhunu bir kutuya hapsederek Güneş'in Kızı'nı Hayalet Ülkesi'nden almaya çalıştılar. Ancak eve yaklaşmışken kutuya bir çatlak açtılar ve kızın ruhu kırmızı bir kuş olup uçarak gitti . Güneş'e şarkılar söylediler ve nihayet güldürdüler; gülünce yüzünü gösteren Güneş sayesinde dünya yeniden ışıkla doldu.
Sayfa 234 - Kronik Kitap YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Bu dünya kimseye kalmaz bilesin Er geç kuyusunu kazar herkesin Tut ki, Nuh kadar yaşadın zor bela Sonunda yok olacak sen değil misin?
Sayfa 146 - Türkiye İş BankasıKitabı okuyor
Perfect Days / Film Önerisi (İZLEYİN!)
Hirayama Tokyo’da tuvaletleri temizleyen ve yalnız yaşayan birisidir. Her günü rutindir ve bu rutini yaşar hiç sıkılmadan. O çünkü en ufak şeylerden, hayatın ayrıntılarından, doğanın güzelliğinden zevk almasını bilen birisi. Çoğumuz rutine öcü gibi bakarız ya da monotonluktan çok sıkılırız ve böyle bir hayat yaşamak istemeyiz. Ama acaba gerçekten rutin kötü müdür? Victor Hugo Sefiller kitabında diyordu ya; “Uzandı ve gökyüzündeki yıldızları seyretti. Çünkü bunlar bedava ve en güzelleriydi.” Tanrı o kadar güzellikler verdi ki hayatın içine acaba biz dünya telaşına ya da kötü yaşarız korkusuna kapılıp bunları göremiyor muyuz? Hirayama diyor ki filmde; “Sonra bir sonradır. Şimdi şimdidir.” Sonra sonra yaşanmalıdır biz şimdiyi yaşıyoruz ve buna odaklanmalıyız. Filme genel olarak bakarsak hiçbir şey olmuyor. Bir adamın rutinini izliyoruz. Ama zaten hayat böyle değil mi? Bence kendisine iyilik yapmak isteyen her insan bu filmi izlemeli ve Hirayama’yı anlamalı. Onu ve hayata bakışını.
344 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Karanlık Ateş
// KARANLIK ATEŞ // Bu seriyi çok uzun zaman önce okumuştum. Üzerinden yıllar geçti ve çoğu şeyi unutmuşum. Unutmam iyi oldu çünkü ilk defa okuyormuş gibi hissettim. Konusundan bahsetmeyeceğim zaten arka kapak yazısında anlaşılıyor. Bu tam bir giriş kitabıydı. Karakterleri ve yaratıkları, Fae dünyasını tanıyoruz. Ama sanmayın ki bu kitapla
Karanlık Ateş
Karanlık AteşKaren Marie Moning · Epsilon Yayınları · 2012643 okunma
Kadın Dövmenin Hayret Veren Faydaları
Bu dünyaya gözünü açan "insan yavrusu" dayakla, önce bir kadın olan annesine karşı, genellikle de babası tarafından uygulanırken tanışır. Kadın dövmenin aileye, çocuklara, topluma ve döven şahsa kazandırdıklarının ne kadar çok, ne kadar büyük ve ne kadar geniş boyutlarda olduğunu bütünüyle kimse tahmin edemez! Kadına dayak atılmasından öyle kesimler ve kimseler yararlanır ki, işin üzerine biraz ciddi olarak eğileceklerin buna şaşırmaması mümkün değil! Mesela kadının dövülmesi kadını, erkekten nefret ettirmekle kalmaz, evlendiğine de evleneceğine de hatta dünyaya geldiğine de pişman ettirir, hayatına bile son verdirebilir; böylece nüfus planlaması kolaylaşır. Annesi dayak yiyen kızlar evlenmekten ürkerler, bu da yine bir nebze nüfus planlamasına katkı demektir. Evliliklerin azalması, dünya nüfusunun azalması, hatta yeryüzünden insan neslinin kalkması tüm sorunları halletmez mi?! Çevre kirliliği de dahil! Ozon tabakası bile düzelir. Uyuşturucuya, şiddet ortamında yetişen çocuklardan daha müsait kimse bulunamaz. Sigara hariç, dünyada, sadece uyuşturucu madde pazarının yılda 500 milyar dolar olmasına, hanımına dayak atan, yuvasını dağıtan bir babanın katkısını kim inkâr edebilir! Şeytan hayatını mahvetti, Hz.Adem'le başlayan insanoğlu yüzünden! Adem'den sonra anasız çocuğun dünyaya geldiği görüldü mü? Her anne evlenerek, bir erkeğin her türlü hizmetini görerek, bir de çocuk doğurarak, şeytanı uğraştıracak insan neslinin sayısını alabildiğine artırmıyor mu? Kadın cezayı hak etmez de, kim eder!
Sayfa 9
Reklam
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu “ulusalcı, seküler ve ırkçı” zihniyet aynen görevine devam etti. Biz 1. Dünya Savaşı'nda Arap, Türk, Kürt, Laz, Çerkez hep birlikte omuz omuza savaştık. Ama savaş bittikten sonra bakıyoruz ki Müslümanları birbirine bağlayan Hilafet kaldırılıyor. Batıdan kanunlar alınıyor. Yeni Cumhuriyet, tamamen ulusal bir yapıya büründürülüyor. Savaş bittikten sonra “Elhamdülillah Müslüman'ım” anlayışının yerini “Ne mutlu Türküm diyene!” alıyor. Türk kavramı Avrupada yaklaşık 400 yıl boyunca Müslüman anlamında kullanıldı. Fakat daha sonra Fransız İhtilâlinin etkisiyle Türk kavramı “ırka” indirgendi. Cumhurriyet Dönemi'nde tamamen ırk için kullanıldı. Bu ulusal ırkçı zihniyet tüm İslâm coğrafyasında İslâm'ı hedef almaktaydı. İşte ipin koptuğu yer burasıydı. Bu ulusal ırkçı yapılanmaya göre Hz. Âdem ve Havvadan geldiğimizi unutarak, Türkler Ergenekon'u, İranlılar Persleri, Iraklılar Babil'i, Mısırlılar Firavunları, Cezayirliler Kartacalıları kendi ulusal tarihlerinin kökeni yaptılar. Ve şimdi de Kürtler de kendileri için aradıkları tarihin kökenini “Zerdüşt” geleneğinde bulacaklarına inandırılmaktalar.!
224 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison bu kitabında 2. Dünya Savaşı'ndan hemen önceleri Amerika'da ırkçılığı, aile içi şiddeti, ihmali, istismarı ve dışlanmışlığı siyahi bir kız çocuğu olan Pecola'nın etrafında anlatır. Pecola'nın yaşadığı yerdeki siyahilerde kendini aşağı görme, beğenilmeme, sürekli hor görülüp alaya maruz kalma gibi olumsuzluklar o kadar yoğun yaşanır ki küçük bir çocuk olan Pecola, eğer gözleri mavi renkte olursa tüm bunların sona ereceğini, kendisinin de beyaz insanlar gibi sevileceğini ve değer göreceğini düşünür. Pecola' nın çevresindeki insanların da yaşamanı çocukluğundan başlayarak anlatan yazar, konu bütünlüğü anlamında olayları başarılı bir şekilde temellendirmiş. Pecola'nın anne ve babasının, çevresindeki insanların çocukluktan bu yana yaşadıkları, aslında o insanların kendileri hakkındaki olumsuz düşüncelerin nasıl ortaya çıktığını da gözler önüne seriyor. Böylesine önemli bir konuyu bir çocuğun gözünden başarılı bir şekilde anlatabilmek bence takdire şayan. Yazardan okuduğum ilk kitap oldu ve En Mavi Göz, yazarın da yazdığı ilk kitapmış. Ben çok beğendim, kesinlikle tavsiye ederim.
En Mavi Göz
En Mavi GözToni Morrison · Sel Yayınları · 20181,983 okunma
Hey tanrım, insan zihni daha ne kadar öteye gider ki? Bu ahlaksızlık daha ne kadara yükselecek? Bir hedefi yok mudur bunun? Eğer kuşaktan kuşağa bu artış yükselerek sürerse, Her biri bir öncekinin birikimi üstüne yüklenirse, Kısa sürede tanrılar, başka dünya yaratmak zorunda kalacaklar Çünkü bu kadar kötülüğü bu dünya taşıyamaz olacak.
Sayfa 123 - Kardelen YayınlarıKitabı okudu
-Nasılsınız? -İyi değilim. -En son sorduğumda iyiyim demiştiniz. -O o zaman için geçerliydi. Şimdi herşey değişti. Haliyle verdiğim cevap da değişti. -Cevaplar değişse de sorular değişmiyor galiba. -Kesinlikle. Dünya varolduğundan bu yana içerikleri farklı olsa da hep aynı sorular sorulagelmiştir. -Ve bu sorulara hep aynı cevaplar verilmiştir. -Aynen öyle. Cevaplar biçim olarak belki farklı olabilirler fakat anlam olarak hep aynıdırlar. -Her sorunun bir cevabı var mıdır? -Bazı soruların cevapları yoktur. Fakat cevabın olmaması ayrıca bir cevap olarak değerlendirilirse -ki bu bence mümkündür- o zaman her sorunun bir cevabı vardır denilebilir. -Peki soru sormak mı daha önemlidir yoksa cevap vermek mi? -Tabi ki soru sormak cevap vermekten çok daha önemlidir. Ancak bunun böyle olabilmesi için ilk önce doğru soru sorabilmenin öğrenilmesi gerekir. Bu seviye de olan biri için artık her soru bir cevap niteliği taşır. -Nasılsınız diye sordum. Konu nereden nereye geldi. Peki şimdi nasılsınız? -Şu an gayet iyiyim. Ama kaygılanmıyorum. Nasıl olsa geçecek. -Evet. Herşey geçip gidiyor. -Saat geç oldu. Hadi biz de gidelim artık. Uğurlar olsun. -Size de efendim
Anneme özlem...
Bundan beş, altı yıl önceydi… Bu zamanlardı yine. Mayıs'ın ilk haftası geçmiş. Galatasaray’ım şampiyonluğa adım atmak üzereydi. Arkadaşlarla sözleştik, akşama Taksim'de şampiyonluk kutlamalarına katılacaktık... İşten eve geldim. Cumartesi akşamüzeri, koltuğa yaslandım... Televizyonda birbiri ardına sıralanmış kapitalizmin "anneler
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.