Ben de bu hastalığımda öyle karaya vurmuş balığa döndüm. Bilirim, "Kendi kendinle konuş, şiir okumasını seversin, kendi kendine şiir oku." diyeceksiniz. Olmuyor işte. Abdülhak Hamit: "Ben kendimi kitaba layık bulmuyorum." demiş, ben de öyleyim zahir, kendi sohbetimden hoşlanmıyorum. Hem olur mu öyle efendim? Kendiniz söyleyip kendiniz dinleyeceksiniz, karşınızda dediklerinizi doğru, yahut yanlış bulan kimse olmayacak, çekilir mi bu? Karşınızdaki sizin dediklerinizi beğense, size bir şevk gelir, açılırsınız; beğenmese, kendisinin öyle düşünmediğini söylese, size nerede yanıldığınızı gösterse, o da iyi, ondan da bir hız alırsınız. Kendi kendinize konuştunuz mu, boyuna haklı çıkarsınız. Boyuna haklı olmaya da dayanılır mı? Hem ben bir şey söyleyeyim size; ben vahşi değilim, basbayağı bir adamım, eşle dostla düşüp kalkmayı severim. Kendimi beğenirmişim, olabilir ama başkalarının arasında beğenirim kendimi, beğendirmeye çalışırım. Yapayalnız oturacağım da kendi kendimi mi kandıracağım? Bundan önceki mektuplarımda da söyledim size: ben yalnız kaldım mı, başıma ifritlerim üşer, ne kadar küçük, kötü yanım varsa, onları görmeye başlarım. Bu hastalık biraz daha sürerse, inan olsun, beni deli edecek...