Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1001 İcat
BU KİTABIN ORTAYA ÇIKMASININ ARDINDA ilginç bir hikaye yatmaktadır. 1975 yılında, o dönemin Manchester Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Enstitüsü'nün (UMIST) başkanlığını yürüten Lord B. Bowden, Müslümanların Çin'den başlayıp İspanya'yı da içine alan toprakları yüzyıllar boyunca nasıl yönettiği konusuna merak salmıştı. Roma İmparatorluğu' nun
Sayfa 6 - Foundation for Science, Technology and Civilization (FSTC), Manchester, UK.Kitabı okuyor
(...)Ah çapkın Franko, ne olur bu kızı üzmesen, kendimi sorumlu tutuyorum biliyor musun? Sizi ben tanıştırmıştım, unuttun mu? Ben böyle konuştum mu, Franko hemen yeni bir oyunu sahneye koyar, kollarını iki yana açarak perdeyi açar: “Ah dottore, siz çok iyi adamsınız ama dünya güzel kadınlarla dolu. Franko onlara ne güzel olduklarını söylemezse regulaları bozulur. Ben onların hormonları için zorunluyum. Ben onların aradıkları şeyi veriyorum. Ne oluyor? Sağlıklar düzeliyor, tenleri güzelleşiyor. Kocaları da ‘karıcığım, son zamanlarda ne kadar güzelleştin’ diyorlar, aile mutluluklara artıyor. Dottore, ben aslında sosyal hizmet yapıyorum. İşim çok ağır biliyorum ama ne yapayım, hizmet etmeden duramıyorum.” Ben gülümseyerek ona bakıyorum, başımı iki yana sallıyorum. O da hemen bir kadeh beyaz şarap getiriyor. Ne yapalım, bu adam böyle işte. Rosi’ye bunu anlatıyorum: “Bak kızım, bu adam belki de böyle olduğu için hoşumuza gidiyordur, ne bileyim. Kazığın teki olsaydı da işini bitirince marketten torbasını doldurup eve gelseydi belki sen de sıkılırdın değil mi?” Rosi gülümseyerek önüne bakıyor. Bu kızın gülümseyişi de hiç Jokond’a benzemiyor. Rosi’nin babası oldum çıktım. ( Ausländer... )
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Genç kadın giysisinin askılarını çıkardı, kollarından indirdi. Diri, gergin göğüsleri ortaya çıktı. Sütyen giymemişti. Giysiyi ayaklarından çıkardı, içinden çıkıp oturdu. Üzerinde sadece küçük bir külot vardı. Çok doğal hareket ediyordu. Muayene masasına şöyle yan oturdu, bekledi. *** “İşte” diye düşünmüştüm. “Doğulu kadınla batılı kadının farkı. Şimdi bu kadının yerinde doğulu bir kadın olsaydı, doktorun karşısında da olsa kadın olduğunu hiç unutmazdı, neresinin nasıl göründüğüne olağandışı bir dikkat ve özen gösterirdi, ama bu Alman kadını kendisinin sadece bir hasta olduğunu düşünüyor. Doktorun ona bir kadın olarak bakacağını aklına bile getirmiyor.” Gerçekten de ona bir kadın olarak bakmadığımı fark ettim. Güzeldi. Neredeyse kusursuz bir güzelliği vardı. Bir yontu güzelliği. Onu yıllar sonrasında nasıl tanımlayabilirdim? Güzel, sade, doğal, ciddi. Aklımda kalan nitelikler bunlardı.(...) ( Soyunan Kadın )
(...)Babamı çok seviyorum. Babamı seven çok kadın oldu, çok insan oldu. Ama hiçbiri benim kadar sevmemiştir ya da benim gibi sevmemiştir. Sevgide “kadar” sözcüğü çok kullanılır ama yanlış olmalı. Sevgide “kadar” yoktur, “gibi” vardır. Sevginin ölçüsünü kim bulabilir, kim tartabilir ki? Ama “gibi”yi anlarız, biliriz, dahası yaşarız. “Kimse seni benim gibi sevmemiştir.” İşte doğru söz budur. Babamı kimse benim gibi sevmemiştir. Bunun doğru olduğuna inanıyorum. Ama bu söz babamı seven herkes için de doğrudur. Kimse babamı onun gibi sevmemiştir. Ben de babamı onun gibi sevmemişimdir. Sevgi özgün bir olaydır, kimse bir başkasının yaşadığı olayı yaşayamaz. Sevgili birbiriyle yarışmak ne yanlış bir şey olmalı. ( Doktor Viton )
Sayfa 141Kitabı okudu
(...)İlk gelen bir ikisine “işte ayağının boşluğa kaydığını, ortada pek av falan olmadığını” anlatmaya kalkışmış, onların bu anlattıklarımı bir türlü kabul etmediklerini görünce de şaşırmıştım. “Hadi hadi, olayı küçültmeye çalışma. Avcılar palavra atar, sen de işi basitleştirıyorsun.” Sonra anladım ki, gündelik hayatından bıkmış insanlar, bu kazayı hayallerince süsleyerek zihinsel bir doyuma kavuşuyorlardı. (Demek ki hafta sonunu böyle dağda bayırda geçirmek de vardı. Biz evde karıyla birbirimize bakıp ne yapalım diye düşünürken “bu” elde tüfek doğayla başbaşa… ) ( Bir Av Kazası )
Sayfa 100Kitabı okudu
“Yaşamın anlamına gelince, evet Nevzat, yaşamın anlamı sensin. Yani insan, bazıları bu anlamı işinde, bazıları aşkında, bazıları dinde buluyor, bazıları politikada, bazıları sanatta, hatta büyük bir çoğunluğu futbolda. Ne bileyim, herkes kendine göre bir anlam yaratıyor işte. Eğer bu insanlar olmasaydı. Bu anlamların hiçbiri olmazdı. Öyle değil mi? Yaşamın anlamı insandır Nevzatçım, insan.”
Reklam
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü Bak bu sensin çocuğum enine boyuna Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki Sabahlara kadar koynumda yatmışsın Bak bende yalan yok vallahi billahi Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur Iste bak sen gözlerin de burda Gözlerinin ucu da burda yasamaya alışık Iyi ki burda yoksa ben ne yapardım Bak çocuğum kolların işte çıplak işte Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün Gözlerin sabahın sekizinde bana açık Ne günah işlediysek yarı yarıya Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların Bunların konuşması olur öpülmesi olur Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde Vapurdaydık vapur kıyıdan gidiyordu Üç kulaç öteden istanbul gidiyordu Uzanmış seni usulca öpmüştüm Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu
Mecnun birden hatırlamış gibi portal giysilerinin erimiş yakasından çıkardığı bir iğneyi Leyla'ya sundu." Vallahi varlık aleminde malik olduğum tek şey işte bu. Bundan başka hiçbir nesneye sahip değilim. Bunu taşımamın sebebi ise yine sensin a gönlümü alan! Çölde, ovada, dağda, kırda senin hayalini izlerken çok düşüyorum dikenler ayağıma batıyor. Bu iğne onları ayağımdan çıkarmak için."
Sayfa 148
"Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü Bak bu sensin çocuğum enine boyuna Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki Sabahlara kadar koynumda yatmışsın Bak bende yalan yok vallahi billâhi Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur.."
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.