biraz konuşmak istiyorum seninle.
etrafındakileri suçlayıp duruyorsun ya uzun zamandır:
aslında yoklar, sadece zihnindeler.
senin düşündüğün kadar varlar.
tıpkı dünya gibi...
onlar
o da sen yaşadığın sürece var.
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik
Mecnun bir fırsatını buldu, Leyla ile baş başa kaldı. Leyla da ondan bir dilekte bulundu.
~ Ey aşık! Neyin varsa getir!...
~ A ay yüzlü!... Senin aşkınla ne suyum kaldı ne de kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan ne de gözümde bir nebze uyku. Aşkın aklımı yağmaladıktan sonra her şeyim birer birer gitti. Şimdi sahip olduğum tek şey yaralı bir kuş olan canım. Senden bir emir bekliyorum. Ver, dersen hemencicik vereyim.
~ A yiğit!.. Ben senden bunu ne vakit istersem alırım, başka neyin var?!..
~ Vallahi Leyla’m varlık aleminde malik olduğum tek şey işte bu iğnedir. Bundan başka hiçbir nesneye sahip değilim. Bunu taşımamın sebebi ise yine sensin a gönlümü alanım!..
Çölde , ovada , dağda , kırda senin hayalini izlerken dikenler ayağıma batıyor. İğne onları ayağımdan çıkarmak için.
Mecnun, Leyla’nın kendisine acımasını beklerken o sitem etti:
~ Vay vaaayy!... İşte benim aradığım. Ey perişan aşık ; eğer aşkta gerçek isen bu iğne sana nasıl layık oluyor? Bir güzelin peşindeyken ayağına bir diken batsa o dikeni çıkarmak doğru olur mu? Eğer o dikeni çıkarırsan, seninkine vefa derler mi?!.. Sevgili yolunda ayağına diken batan aşık , onu elbisesine takılmış bir gül görmeli değil midir?
- Teşekkür ederim… Senden daha çok zeki olanları dinledim ben…
- Hayır, hayır, onlar ya seni benim kadar yakından tanımıyor, ya sana yalan söylüyor, ya da benim gibi düşünüyor ve susuyorlar. Bütün nazariyelerin… Bütün o düşüncelerin, uğraşıların, tıpkı aşkların ve dostlukların gibi ihtirasından kaynaklanıyor. İhtirasın da yalancı ve zararlıdır.
İnsanlar görüyorum., yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden. Önlerinde uçurum. Bir uçurum ki memleketimin insanları ile dolu., bir uçurum ki uçsuz bucaksız.. Uçurum değil, bir ejderin ağzı.
Belki biz de koşuyorduk uçuruma. Belki eteklerimiz bir dikene takıldı, belki biz de uçurumdayız. Ama bu uçurum da kat kat.. Yüz yıllardan beri kâbusa,
Hoyrattır bu akşamüstüleri daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billâhi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
*
Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
İşe bak sen gözlerin