Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cebinde bir kalem varsa, büyük olasılıkla bir gün onu kullanmaya başlamak gelecektir içinden. Çocuklarıma hep söylediğim gibi, işte ben böyle yazar oldum.
Jeffrey Lang bu kitabı öncelikle çocukları için yazmıştır - onlara ufuk açıcı bir yöntemle, kuralcı bir rutinle değil maneviyata önem veren bir yolla Kur’an’ı ve İslam’ın beş şartını tanıtmak istemiştir. Bu açıdan ABD’de yaşayan, keyif, tüketim ve uyuşturucu odaklı bir toplumda inançlarını bir sonraki kuşağa aktarmanın mümkün olup olmadığını düşünerek endişelenen tüm Müslüman ebeveynlere büyük bir iyilik yapmıştır. Bu konuda yazar biraz karamsar görünmektedir. Ancak ben, yalnızca tek şu sebepten ötürü gidişatı daha iyimser görme eğilimindeyim: Teraziyi İslam lehine hareket ettirebilecek iki iyi kitap var - Jeffrey Lang’in yazdığı Struggling to Surrender ve Melekler Bile Sorar. Murad Hofmann - İstanbul, Nisan 1997
Reklam
Emin bey :
Adını şimdi hatırlamıyorum, ancak bir yazar şöyle diyordu; büyük ve yüksek amaçlar, her zaman bir perdenin ardında gizlidir. Onu düşünürsün, hayal edersin, daha da önemlisi onların var olduğunu bilirsin. Onun için göze alamayacağın şey yoktur, onun için varsın. Ama gel gör ki, o bir perdenin ardındadır. Görmemişsin onu, göremiyorsun ve görüp görmeyeceğini de bilmiyorsun.
Sayfa 141 - - Bu karmaşada bir şey yapmazsak , şimdiden söyleyeyim, yarın çok geç olacak,çok geç.Kitabı okuyor
*Cemiyetler, en azından medeni cemiyet- ler, hem zengin hem de etkileyici insanların aleyhinde söylenenlere inanmaya pek meyilli olmazlar. Sezgisel olarak nezaket kurallarının ahlak kurallarından daha önemli olduğuna inanırlar ve onların gözünde en üst düzeyde bir saygınlığa sahip olmak, iyi bir aşçıya sahip olmaktan daha az kıymetli bir şeydir. Sonuçta kötü bir yemek daveti veren, kalitesiz şarap ikram eden bir insan özel hayatında kusursuz bir insan olsa kaç yazar? Lord Henry'nin bir keresinde dediği gibi; en üstün erdemlere sahip olmak bile başlangıç yemeğinin soğuk servis edilmesi gibi büyük bir hatayı telâfi edemez. Lord Henry'nin bu sözlerinde doğruluk payı olduğunu söylemek mümkün."
Gergedan Mevsimi (2012)
Bahman Ghobadi, çekimlerinin büyük bölümü İstanbul'da tamamlanan, 2012 yapımı Gergedan Mevsimi adlı filmiyle, kendi sinemasına dair kabul gören imaj tipinde radikal değişiklikler yapmış halde çıkar seyircilerin karşısına. Bir röportajında Ghobadi, Gergedan Mevsimi filmindeki bu metafor yağmurunu bu denli güçlü kılan başlıca etkenler arasında, kendi sürgünlüğüne denk düşen "içsel yırtılmaların" yer aldığını, "ölmek ile, ölmemek için film yapmak" arasındaki kararsızlığın bir yansıması olarak filmin ayrıca değerlendirilmesi gerektiğini imgeler.. Film, bilhassa başrol oyuncusu Behrouz Vossoughi'nin de sürgünde bir İranlı oyuncu olması ve dahası direkt olarak İranlı Kürt şair ve yazar Sadegh Kamangar'ın gerçek hayat hikayesinden esinlenilerek çekilmiş olması bakımından, Ghobadi'nin sürgünlüğüyle örtüşmekte ve yaşama dair çırpınışları, belirsiz bir "umut" odağı yaratarak sunmakta, izleyenleri kendi 'yersiz yurtsuzluğuna' alet etmektedir. Gergedan Mevsimini en "rahatsız" kılan şey işte tam da yukarıda belirttiğimiz haliyle, esinlendiği yaşam öyküsünün, başrol oyuncusunun ve yönetmeninin sürgün ile doğrudan temaslarından da öte, filmin bizzat kendisinin bir "sürgün" halinde var kılınmasıdır.
İstanbul Halici'nin Eyüp Sultan'dan öteye uzanan kısmını tanımlar Sadabad. Vaktiyle Sultan III. Ahmed devrinin ünlü veziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından buraya Sadabad adında bir köşk yaptırıldığı ve Osmanlı'nın eğlenceye en ziyade meylettiği Lale Devri'nin (1718-1730) şenlik merkezlerinden biri olduğu için Sadabad adı o bölgenin tamamı için kullanılır olmuştur. Halbuki buranın asıl adı Kâğıthane'dir ve Nedim'in şarkılarından önce de burası çok büyük bir şöhrete sahiptir. Evliya Çelebi burayı öve öve bitiremez ve Kâğıthane'nin en güzel lalelerinin Kanuni devrinde yetiştirildiğini yazar. Çelebi, Lale Devri'ni teneffüs etmiş olsaydı kim bilir şu satırlarına ilaveten daha neler yazardı, neler: "Kâğıthane lâlesi demekle meşhur lâle-i günagûn (rengârenk lale) burada yetişir ki lâle vaktinde bu mesireyi görenin aklı perişan olur." Osmanlılar İstanbul'u fethettikleri zaman o bölgede, Bizanslıların bir kâğıt imalathanesi bulunuyordu. Fetihten sonra buradaki dereye Kâğıthane deresi adı verildi ve bu imalathane uzunca bir müddet Türkler tarafından işletildi. Eski yazmacılık terminolojisinde geçen "İstanbulî", Kâğıthane'de üretilen kâğıtların adı imiş. Sultan II. Bayezid, vakfiyesini İstanbuli kâğıt üzerine yazdırdığını kendisi söyler.
Sayfa 78
Reklam
SEFERBERLİK YETKİSİ NEDEN BAKANLAR KURULUNDAN ALINIP CUMHURBAŞKANINA VERİLDİ Ülkede demokrasi olmuş olsaydı kurumsal devlet yapısı bu tür bir korkuya kapılmadan yoluna devam ederdi. Burada bir kapsam genişlemesi yapıldı. Dış tehditlere karşı savaş yetkisinin yanına iç tehditlere karşı önlem olarak değerlendiriliyor. Sorun ortak akıl
Büyük bir yazarım ben. Kimse bilmiyor. Çünkü henüz hiçbir şey yazmadım. (Yazar)
Bir parçasını teşkil ettiğim ve bazen kendisi de başka birçok grubun parçasını oluşturan o küçük grubun aklına, Arjantinliler ve bireyler olarak İspanya Savaşı'nın bizi de doğrudan ilgilendirdiği hiçbir zaman gelmedi; Arjantin tarafsız bir ülke olsa da, İkinci Dünya Savaşı'nın bizi de ilgilendirdiği hiçbir zaman aklımıza gelmedi. Aynı zamanda bir insan olan bir yazarın misyonunun sadece yorumun ya da savaşan taraflardan birine yönelik salt sempatinin çok daha ötesine geçmesi gerektiğini asla fark edemedik. Kendime ve ait olduğum toplumsal sınıftaki herkese yöneltmeye muktedir olduğum çok gaddarca bir özeleştiri içeren bu yaklaşım o dönemdeki ilk edebi üretimimi büyük ölçüde belirledi: Avrupalı ya da Arjantinli bir yazarın kayda değer bir romanının ya da bir öykü kitabının çıkışının bizim için büyük önem taşıdığı bir dünyada, mümkün olan en yüksek edebi seviyeye ulaşmaya çalışmak için elimizdeki her şeyi, tüm kaynaklarımızı ve tüm bilgimizi vermemiz gereken bir dünyada yaşıyorduk. Estetik bir sorunsaldı, estetik bir çözümdü; biz edebi etkinliğe edebiyatın kendisinden ötürü, ürünlerinden ötürü değer veriyorduk, yoksa yazar olsun olmasın, bir insanın içinde hareket ettiği geniş bağlamı -Ortega y Gasset olsa “koşullar” derdi- oluşturan birçok unsurdan biri olduğu için değil
Sayfa 12
Düşüncelerimi okumakla kalmayıp bir de bana anlatan bir yazar.
"Bak, büyük kötülükleri sıradan insanlar işler. Kendi iradesini, devre dışı bırakır. Zira özgürlük filan istemez. Çünkü özgürlük, sorumluluk demek... Ahlakı, harici ve hazır bir ürün sayar. Güçlüyü haklı zanneder. Ona göre 'riayet = erdem' dir.
Sayfa 76
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.