"Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok, burada dursun."
Birhan Keskin, fakir kene
"Sabahları kitap mürekkebinin kokusunu içime çekmeyi severim."
Friedrich Hölderlin Fransız İhtilâli'nin yaktığı özgürlük ateşinin her ulustan olanların yüreklerini tutuşturduğu bir çağda yaşadı. Rönesans'tan sonra, insanoğlunun kendi bireyliğinin bilincine en güçlü biçimde vardığı çağ olan bu çağda yaratıcı insan da yaratıcılığının önündeki bütün engelleri kaldırmak peşindeydi. Bu doğrultuda olmak üzere Hölderlin de
''İnsan zihni için, üst üste yaşanan olayların duyguları ayağa kaldırmasının ardından gelerek, ruhu hem ümitten, hem de korkudan azade kılan eylemsizlik ve kesinliğin mutlak sükûnetinden daha acı verici şey yoktur.''*
William Godwin ve Mary Wollstonecraft'ın kızı ‘’Mary Wollstonecraft Godwin’’, 30 Ağustos 1792’de
Ne kadar muazzam bir edebiyat eseri "Ağustos Işığı". Okuması zahmetli, ama yine de büyük keyif veren bir eser. Faulkner eserlerini doğru bir sıralamayla okuduğuma seviniyorum, zira ilk önce bu kitabı okusaydım, olasılıkla diğer eserlerine devam etmezdim, ama Ağustos Işığı'nı doğru zamanda okuduğumu düşünüyorum.
Bu kitap da yazarın biçim
Yıllar önce, kendime kazandırdığım en güzel alışkanlık unutmayı öğrenmekti. Şöyle bir dakika süreninden. Bana göre, unutma eylemi yola devam etmek içindir. Bazen, hele ki umudun eşiğinde duruyorsan kolay olmaz elbet. Kalpte çıkan ayaklanmayı darbe ile bastırmaya benzer bu. Bir bakıma gerçeğe ihanet etmek de denebilir belki, hatta bizi biz yapanı
"İçim bulanıyor, duydunuz mu; bütün bu çirkef şeylerden içim bulanıyor!.."
Zaten ayakta duramıyor; elindeki bastonla, yanındaki uşakların yardımıyla düşe kalka, zor-bela yürüyorsun. Saçın, sakalın, bıyığın takma; dişlerin protez; gözün ise perdeli...
On dakika evvel gördüğün, duyduğun bir şeyi; on saniye sonra unutuyorsun. Napoleon
Artık Byron'ın kişiliği de, imajı gibi, daha negatif, daha mutsuz, daha karanlık, daha depresif, daha sarsıntılara gebe bir haldeydi. Rivayet o ki, cebinde bir intihar mektubuyla geziyordu. Byron ruhen çökmüş, zirveden düşüp dibe vurmuştu.
Tam bir karmaşa hâlinde -aydınlık ve karanlık,
Zihin ve beden -tutkular ve saf düşünceler,
Karışmış, sürekli bir çatışma içinde,
Hepsi ya etkisiz ya da tahripkâr. Hiç gereği yokken
Tüketecek kendisini
Abydoslu Leandros bir gün Sestos'ta bir törende Hero'yu görmüş ve ona hemen gönül vermiş. O günden sonra her gece Boğaz'ı yüzerek geçer ve sevgilisini görmeye gidermiş. Bir gece Hero'nun sevgilisine yol göstermek için yaktığı feneri rüzgar söndürmüş. Leandros da yolunu şaşırarak, Boğaz'ın karanlık sularında can vermiş. Ertesi günü Hero kıyıda Leandros'un ölüsünü görünce, yüksek bir kaleden kendisini denize atmış. İsa'dan sonra VI. yüz yılda yaşadığı sanılan şair Musaios'un şiir diliyle anlattığı bu aşk hikayesi Batı şairleri arasında çok tutunmuştur. Leandros'un bu macerasını yaşamak için İngiliz şairi Byron da Naraburnu'ndan karşıya yüzerek geçmeyi denemiştir.
Karanlık Sappho! ölümsüzü yazamaz mıydı,
Ölümsüz ateşle beslenmiş o göğüs olmasaydı?
Sonsuz hayatın verdiğini yaşayamaz mıydı?
Sonsuz hayat eşlik edebilseydi lire,
Yine gitmek ister miydi insanlar Cennete?
Fotoğrafa Soluk Mavi Nokta adını verdik, çünkü Voyager'in perspektifinden Dünya tek bir minicik mavi nokta, muazzam bir siyah kanvas üzerindeki görülebilir tek nesneydi. Soluk noktayı algılamak oldukça zor olduğu için gezegenimizi fotoğrafta bulmak için sabırla aramalısınız. Bu minik mavi nokta iki büyük fikri tanımlar: İlk olarak merakımızın sınırsızlığını ve hırsımızın büyüklüğünü. Bizzat evrenin sırlarını çözmek istiyor ve var olduklarını bile bilmediğimiz varlıklara, ulaşmaları 1 milyar yıl alabilecek mesajlar gönderiyoruz. İkinci olarak, Soluk Mavi Nokta, hepimizin kaderinin çok derinden birbirine geçmiş olduğunu ve hepimizin bulunduğu sonsuz karanlık gök kubbede milyonlarca "biz" ve "onlar" bölünmesinin saçmalık olduğunu gösterir. Bir bakıma, bir nokta üzerinde uzayın sonsuz gecesinde yapayalnız, kendi halimizde yaşıyoruz. Sahip olduğumuz tek şey birbirimiziz. Bir tür olarak yaşadığımız asıl büyük zorluk, tek bir insanlık olarak bir araya gelerek aynı kaderi paylaşmaya mahkum olduğumuzun farkına varmak olmuştur. Jack Kennedy Voyager'ın fırlatılmasından on yılı aşkın bir süre önce bu hissi tanımlamıştı: "En temel ortak bağımız hepimizin bu gezegende yaşamasıdır. Hepimiz aynı havayı soluyoruz. Hepimiz çocuklarımızın geleceğini önemsiyoruz. Ve hepimiz ölümlüyüz." (2)
Köpek ya da insan! (Çünkü size köpek demekle
Pohpohlamış olurum yalnızca sizleri -
Köpekler daha iyidir sizden) ister okuyun ister okumayın ya
Şimdi yazdıklarımı: Göstereceğim şimdi size ne olduğunuzu.
Kurtların önünde durur ya dolunay bir anlığına,
Göklerden bir ışık alıp getirecektir Esin Perisi -
O zaman uluyun bakalım gazap için,
Karanlık yolunuzda ay gümüş gibi ışıldarken!