İlki zordur her şeyin; ilk nefes, ilk ışık, ilk temas… Yabancıdan her şey; bildiğinden, öğrendiğinden farklıdır. O yüzdendir ki doğumda başlar, insanın “ilk”le mücadelesi. Güleriz çoğunlukla o bebek sesinin tınısına, bebeğin varlığının ibaresidir, olumlu çağrışımlara gider, hisseden merkezlerimize. Oysa o, sözcükleri kullanabiliyor olsa şöyle demez miydi gülenlere? “Siz gülüyorsunuz ama benim ciğerim yanıyor, nefes almak dediğiniz şeyin oksijenle yapıldığını bana öğrettiniz mi şimdiye kadar? Böylesine bir ateşin içime gireceğinden söz ettiniz mi? Bunca zaman karanlık bir odadan apaydınlık bir mekâna geçmenin, gözleri nasıl kavurduğunu bilir misiniz?”
Depremin ilk gününden beri Malatya'lı hemşerilerim trenle Sivas'a gelmekte. Sivas'ta inen iniyor yola devam eden ediyor. Bizler de ellerimizden geldiği kadar gerek gıda gerek diğer temel ihtiyaçlar olsun trenlere girip dağıtıyoruz. Ve asla din, siyaset, ırk, mezhep ayrımı yapmadan. Ne dağıtanlar olarak ne de depremzedeler olarak.
Biri, saksımızı çiğneyip gitti.
Biri, duvarları yıktı,
Camları kırdı.
Firtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi,
Bizi yaraladı...
Biri şarabımızı döktü,
Soğanımızı çaldı.
Biri, hiç yoktan vurdu,
Kafeste garip kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Solmasaydı gülümüz böyle!.
Biri, saksımızı çiğneyip gitti.
Biri, duvarları yıktı,
Camları kırdı.
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi,
Bizi yaraladı...
Biri şarabımızı döktü,
Soğanımızı çaldı.
Biri, hiç yoktan vurdu,
Kafeste garip kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Solmasaydı gülümüz böyle!.
Nasıl bir baba olurdun kim bilir?..
Kızıyla evcilik oğluyla askercilik oynayan bir baba.
Gözyaşlarına dayanamayıp bağrına basan bir baba.
Evin gerçekten de çatısı olan bir baba.
Sessiz hükümdar ama dünyanın en iyi niyetli hükümdarı olan bir baba.
Okuldan gelirken pembe çanta taşıyan bir baba.
Onlarla kitap okuyan ve güldürmeye çalışan bir baba.
Sınavlarında okula girmeden en son sarılınılan bir baba.
Şakalaşan bir baba.
Destekçilerin alâsı.
Şefkat dolu bir baba.
Damat olurken kıvanç dolu gözlerle bakan
Kırmızı kuşak bağlarken için için ağlayan bir baba.
Sen Mela ne güzel baba olurdun.
Hem bana bile baba olurdun.
Ah baba!
Seni hiçbir zaman anlamak istemedim ben.
Çünkü anlayınca kendi üzüntümü hep unuturdum.
Ama ciğerim yanıyor şefkatle sarılmayan bir baba olmayinca.
Benim öpülecek elim kalmadı Mela.
Ben seni çok özledim.
Umarım senin kızın hiçbir zaman bu eksikliği hissetmez..
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi,
Bizi yaraladı...
Ciğerim yanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Olmasaydı sonumuz böyle.