Bir ara, taklitçiliğin onulmaz noktalara geldiği Arap ülkelerinden birine ait bir müzik topluluğunu izledim. Beş altı Arap delikanlı, boyunlarına astıkları gitarlarla pop müzik yapıyorlardı. Psikolojide kendiliğinden öğrenme dediğimiz olayla, pop müziğinin asıl sahipleri tarafından nasıl icra edildiğine dair bir bilgimiz, bir kulak bilgimiz mevcut. Arap popçularını izlerken, bir tek şey hissettim: UTANÇ… Bu topluluk, koca bir Arap milletinin, içinde İslâmiyet’in zuhur ettiği ve Peygamberinin mensup olduğu şerefli ırkın, asırlık gövdesi üzerinde, dallardan birinde, müdahale ile meydana getirilmiş, uyumsuz, inkarcı, dejenere, arsız, bitmiş bir uzantıydı. Müziği, resmi, sanatı, şiiri, modası... ile kendi ülkemi düşündüm. Farklı mı?
Kuşkusuz, daha uzun süre yaşamış olsaydı sıkıntı artardı; ama 1384'te öldüğü sırada henüz resmen lanetlenmemişti. Öldüğü yerde, Lutterworth'da gömüldü ve Constance Konsili, kemiklerini çıkarıp yakana kadar orada huzur içinde yattı.
MEHMET EMİN YURDAKUL'UN KİŞİLİĞİ
Agâh Sırrı Levend
Bir toplumda beliren yeni düşünce akımlarını, değişen edebiyat ve sanat hareketlerini, kendilerini meydana getiren nedenleri incelemeden, yalnız görünüşlerine bakarak açıklamaya çalışmak çok yanıltıcı olur. Kişisel bir heves ürünü gibi görünen bir eserin bile, sonradan yeni bir devrin
Okyanus mağaralarında,
Doğup gelişti organik yaşam,
Kıyılara ulaşamayan dalgaların altında. Önce mercekle bile göze görünmeyen Minik oluşumlar kıpırdadı çamurda
Ya da yolunu açtı ıslak katmanda. Kuşaklar ardından tomurcuklandıkça kuşaklar,
Yeni güçler edindiler, dallarını uzatıp büyüttüler;
İşte böyle belirdi sayısız gruplarıyla bitkiler, Ve soluk alan yüzgeçler, ayaklar ve kanatlar.
Erasmus Darwin'in ölümünden bir yıl sonra ortaya çıkan bu şiir dindar okurlarını çok sarstı. Darwin Tanrı'nın mevcut canlı türleri nefesiyle hayat vererek yarattığı inancını reddediyordu. "Doğanın Tapınağı" hakkındaki değerlendirmeler öfkeyle doluydu. İsimsiz bir eleştirmen Darwin'in görüşlerini "gerçekdışı ve anlaşılmaz bir felsefe" olarak nitelendirip küçümsüyordu. Ona göre bunlar o kadar ürkütücüydü ki adını vermeyen eleştirmen daha da ileri giderek, "Dehşet içindeyiz ve artık bir daha yazmayacağız,” diyordu.
Osmanlı Devleti, Caferî mezhebine bağlı olan Kızılbaşları, Sünnîleştirme yolunu bir devlet politikası olarak benimsedi ve uyguladı. Tekkelerdeki Şia âlimlerin alınması, Ehl-i Beyt ilmini anlatan eserlerin yasaklanması, tekkelerin "yoklanması"nın yanında her Kızılbaş köyüne Sünnî bir imam tayin edilmesi bu politikanın bir sonucu olarak
Kanuni Sultan Süleyman adıyla maruf, Osmanlı Padişahı I. Süleyman zamanında halk ağır vergiler ödemeye mecbur edilmişti. I. Süleyman'ın Mohaç seferine çıktığı sırada, İlyazıcı Kadı Müslihiddin arazi vergilerini arttırmak isteyince halk buna karşı koydu. Hoşnutsuzluk doğdu. Sulkun Hoca adlı bir Kızılbaş, tarlası. na 200 akçe vergi yazan
Asagiri, mangasında ki karakterlerini oluştururken edebiyat dünyasına iz bırakmış yazarlarımızdan esinlenmiştir. Belkide bu esinlenmenin amacı; yazarları tanıtmak, sevdirmek ve okuyucuları yönlendirmek olabilir. ( Ki ben mangayi okuduktan sonra japon edebiyatına başlama isteğiyle doldum:")
Manga fantastik bir biçimde kaleme alınmış ve
Kitabı bitirdikten sonra ; baba biz ne izliyoruz biri bana anlatsın diyen Ziya Şengül gibiydim.
Baba biz okuduk biri bana anlatsın modundayım. Karakterler üzerinde bu kadar kararsız kaldığımı hatırlamıyorum ve bu bana garip bir zevk veriyor. Aşağıda bol bol spoiler var, dikkat edin : )
Oblomov: kızsan kızılmaz, sevsen sevilmez. En iyi