Okumada geç kalmış olduğum bir kitap. Armand Davul ile Marguerita Gautir’in tutkulu ve bir araya gelmelerinin nerdeyse imkansız olan aşklarını akıcı şekilde anlatan Kamelyalı Kadın eseri okuduğunuzda siz etkisi altında alabilecek güzel bir kitap.
Kitap şimdiye kadar okuduğum en güzel kitaplar arasında ilk 10’a girebilecek bir eser. Aşkın yanında
-Spoiler İçermez-
Evli ve çocuklu bir kadınla bekar ve flörtöz bir baronun tatil için gittikleri otelde yaptıkları kaçamağı anlatacak gibi başlayıp, önlerine çıkan engelin, çocuk Edgar'ın iç dünyasının anlatıldığı Stefan Zweig kitabından merhabalar. Nasılsınız?
Edgar, 12 yaşında, hasta ve iletişime muhtaç bir çocuk. Öyle ki, kendisiyle
"Çocuktuk bir zamanlar. En son ne zaman saklambaç oynadığımızı unuttuk. O akşam oldu, ertesi gün büyüdük. Hepimiz taşındık mahallelerden. Kimimiz başka okula gittik, kimimiz şehir değiştirdi. Belki de bu dünyadan göç ettik.
Ve sen hâlâ çocuksun..."
Bir kaç yüzyıl geçmiş üzerinden,
O zamanlar ayaklarım tutardı,
Gecenin koluna girip,
Az işitmedik köpek yalayan kaldırımları.
Emirgan da teknelerde içer,
Galata da kendimizden geçer,
İstanbul denilen bu şehrin,
Şekerli suya ekmek banan çocuklardık
Ve tuza
Yaralı pantolonlarla bilye peşinden koşan,
Çamurda yuvarlanan,
Düştükçe yuhalanan
Kurbağalarla aynı gölette yüzen
Aklı üç karış havada,
Düşü gökyüzünde başıboş gezen çocuklar…
Yanık bir türküde pişirirdi lor çorbasını annem
Ve bir uzun havada susadıkça umuda, gözyaşlarını içerdi
Acılar bir çay
Leyla ile Mecnun dizisini izleyenler bu muhabbete de aşinadır..
Şimdi öyle bir ah geçti ki içimden gece gece susmadı içimdeki ses.. hatırlıyorum da, bir hevesle annelerimizle teravihe giderdik herkes aynı anda secdeye eğilince biz birbirimizi dürter herkesten önce kalkar insanlara bakardık, çocuktuk ya buna gülerdik..
sonra biraz büyüdüm şu sınava hazırlık bu sınava çalış derken bir tek geceleri vaktim olurdu, sahura kadar Leyla ile Mecnun izlerdim, öyle güzelmiş ki o zamanlar.. şimdi kendimi avutacak hiçbir şey bulamıyorum..
çocukluğum geride kaldı, gençliğimde ardından yitip gidiyor..
sahura kadar beklesem mi diye düşünürken aklıma gelenler, burada dursun..
Bir gün, “benim için şiir yazdın mı hiç” demiştin. Göstermiştim, “şu heves sensin, şu incinmiş gurur sen, şu utangaç aşk, şu Posta Caddesi’ndeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen.” Kuşkuyla bakmıştın yüzüme. Kirpiklerim içime dökülüvermişti. Susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. Yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. Kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. Sonra harfler girdi yoksulluğumuza. Sonra dünyanın bütün mazlumları. Elimde başkalarının rüyası, bir var oluş acısıydım önünde. Yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de zamanlarındı. “Tenha gezen evliyam” dedim. “Ben gittim harf harf dağıldım / Sen tamamladın cümlemi.”
Bir gün, "benim için şiir yazdın mı hiç" demiştin. Göstermiştim, "şu heves sensin, şu incinmiş gurur sen, şu utangaç aşk, şu Posta caddesi'ndeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen." Kuşkuyla bakmıştın yüzüme. Kirpiklerim içime dökülüvermişti. Susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. Yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. Kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. Sonra harfler girdi yoksulluğumuza. Sonra dünyanın bütün mazlumları. Elimde başkalarının rüyası, bir var oluş acısıydım önünde. Yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de zamanlarındı. "Tenha gezen evliyam" dedim. "Ben gittim harf harf dağıldım / Sen tamamladın cümlemi."
Biz büyükleri mutlu etmek kolay olmasa da onları ( çocukları ) mutlu etmek bu kadar kolay. Unutmayın dostlar! Biz de bir zamanlar çocuktuk. Kimimiz çocukken de üzüldü.
Sayfa 15 - kimimiz çocukken de üzüldü...Kitabı okudu
deniz kenarında büyümüş insanların tadı ayrıydı. yeşili ardımıza alıp, maviye uyanırdık. yol boyu ağaçlardan topladığımız erikler, babamın buğulu üzümleri, havada bir çiçek kokusu. o güzelim sakız beyazı hanımelinden kopartıp kopartıp ağzımıza damlattığımız bal.
“hadi akşam oldu çıkın artık denizden” denirdi illaki bize o zamanlar.
kayıkhanemizin
.
Yıl 2007;
Çocuktum, çocuktuk, çocuktunuz.
Televizyon izlerdim, izlerdik, izlerdiniz.
Ama ben hep tv'de oynatılan çizgi filmleri ve dizileri birer kağıt parçası halinde televizyona yerleştirilmiş diye düşünürdüm.
Biz kanalı değiştirince resimler yer değiştiriyor öyle oynatılıyor sanıyordum ki o zamanlar bildiğiniz bu ince dev ekranlı televizyonlar falan yoktu tüplü olanlar hani kocaman kocaman olanlardı yani kocaman olduğu için insanın aklına içinde resimli kağıtların olduğu gelmiyor değil.
Bu merağım uzunca devam etti ta ki amcamın televizyonu bozulana kadar.
Amcam televizyonu bozulduğu için kırıp atmıştı ben de içindeki resimli kağıtlara bakmak suretiyle kırık televizyonu inceledim
Ne resimli kağıtlara rastladım ne de herhangi sıradan bir kağıt parçasına, merağım bitmiş oldu.
Çocuktum, çocuktuk, çocuktunuz
Keşke hep çocuk kalsaydım, kalsaydık, kalsaydınız.
Gelin görün ki; büyüdüm, büyüdük, büyüdünüz.
. ZAKA .
Çocuktuk, banttan tiyatrolar yeni yeni yayınlanıyordu. Bingöl'de bizim eve de düşmüştü canlı, dinamik bir mücadele hayatı vardı. Önce Afgan Cihadı ile tanıştık. Cihat nedir, işgal nedir anlamaya çalışıyor Rambo'nun Afgan mücahitlerle mücadelesini izliyor çocukca oyunlarımızda Moskofla cihat ediyorduk. Çok demedi gündemimize birkaç yıl içinde Bosna düştü. Afganistan'daki kahramanlarımız kardeş kavgasına girince büyüklerin canı çok sıkılmış ama o zamanlar tabi biz çok bir şey anlamamıştık. Artık Aliyamız vardı. Daha ne oluyor demeden Çeçen cihadı başladı. Dudayev, Şamil Basayev yeni kahramanlarımızdı. Sonra intifadalar gündemimize girdi. 11 Eylül'dü, Arap Baharıydı, Mavi Marmaraydı, İdlip, Halep, Hama derken şimdi Aksa Tufanı. Gönüllerimiz yorgun ümitlerimiz kırgın. Geçmişin yükü sırtımızda yenilgi yenilgi büyüyen zafer bu sefer mi diye ümit etmekle beraber bin bir endişe... Rabbim hepsinin yardımcısı olsun. Savaşlar en çok sivillere zarar verir muhakkak. Ama her gün tutuklanan öldürülen tecrit altında tutulan Müslümanların da bu savaşta çok fazla seçenekleri yok. Bu kadar zarar görürken yapabileceğiniz tek şey hayatta kalabilmek için düşmanınıza verebileceğiniz en fazla zararı vermektir. Hümanistlere de tek sözümüz olsun. Müslümanların evlerinde topraklarında ne işiniz var kimse size kendi evinizde saldırmıyor sadece hayatta kalmak için meşru müdafa uyguluyorlar...