Nabokov, Lolita’nın okurunu ikiye ayırır. Birinci grup “adam neden bunu yazmak zorunda hissetmiş kendini? Manyakları anlatan kitapları neden okuyacakmışım? diyen belki de kitabı ilk yarısında bir daha açmamak üzere rafa kaldıran yine Nabokov’a göre süt kuzusu okurların yarattığı bir grup, ikincisiyse Onun söyleyebileceklerinden daha fazlasını anlayan duyarlı, yiğit okurların oluşturduğu bir grup. Lolita konusu itibariyle yazıldığı dönemde ve sonrasında büyük sansasyon yaratmış,birçok yayınevi tarafından geri çevrilmiş,yayınlandıktan sonra çoğu ülkede baskılara maruz kalmış yasaklı kitaplar listesinde ilk sıralarda. Kitap ilk bakışta Avrupalı Humbert’in Amerikalı oniki yaşındaki üvey kızı Dolly’e karşı duyduğu fiziksel ve duygusal dürtülerin anlatıldığı bir roman gibi görünse de sayfaları çevirip Nabokov’un nasıl anlattığından çok aslında neyi anlattığının farkına yavaş yavaş varılmasıyla devam eden “Edebiyat sen ne muazzam şeysin” cümlesini bir kitap olarak elinde tuttuğunu farketmenle sonlanan tuhaf bir süreç. Bitirdikten sonra bu zamana kadar çok az kitapta yaşadığım bir duyguya kapıldım yaklaşık yarım saat boyunca sanki hareket edersem kafamdaki her şey uçup gidecekmiş gibi bir endişeyle gözüm kitabın kapağında yalnızca düşündüm ve Lolita kısacık insan ömrünün hiçbir şeye yetmeyişinin hengamesinde satır aralarını daha iyi özümseyebilmek adına benim mutlaka ikinci kez okuyacağım kitaplar arasında.