Çocukluğumda: Her şey büyük görünüyordu.
Gençliğimde: Her şey önemli görünüyordu.
Sonra çok şey büyüklüğünü ve önemini yitirdi.
Sonra daha da yitirdi.
Çocukluğumdan da, gençliğimden de çok çok az şey kaldı.
Şimdi yaşlıyım sayılır. Çok şey gülünç görünüyor. Bakalım ileride daha neler olacak.
fatiha suresi kadar eski
günlerin çarmıhında isa kadar yaslıyım
ve tanrılar kadar çok yaşadım
kimse bilmeyebilir...
daha kırlangıçları yalancı bir dünyada yaşıyorum
dağları yıkılan, dalları kırılan bir dünyada
kayıp suretler için fotoğraflara koşuyorum
kimse bilmeyebilir...
Politikacıların sanata karışmalarını sevmiyordu. Bir anısını anlattı. Devrimin ilk yılları. Moskova'da bir resim sergisi açılmış. Sergiye Lenin'i de çağırmışlar. Orada genç şairler de varmış.
Lenin'e Mayakovski'yi seviyor musunuz diye sormuşlar.
Lenin boynunu bükmüş. Tabii demiş ama ne de olsa ben biraz yaşlıyım, şiirlerini pek anlayamıyorum. Ben Puşkin'i seviyorum.
Vaay... Nasıl olur! Mayakovski ha?...Şairler böyle söyleyerek yürür.
Lenin de, canım ne yapayım, anlayamıyorum işte, Puşkin'i daha çok seviyorum, onu anlıyorum... diyerek geri geri gidermiş ta serginin kapısına kadar. Lenin bu, koca Lenin. Davranışının büyüklüğü kadar o zamanki şairlerin içtenliği bile güzel.
"Bedenin uyuduğu doğrudur ama ruh uyumadığına göre senden çok daha yaşlıyım. Ruhların yaşı yok hafızası var, değil mi ki ben seni 309 yıl önce de seviyordum."
Ne giyersem giyeyim, hissederim yine de
Acısını bu sınırlı dünya hayatının.
Sadece oyun için çok yaşlıyım,
İsteksiz kalmak için ise çok genç.
Ne verebilir ki bana dünya?
Hep mahrumiyetlere katlanmak! Hep mahrumiyetlere!
Sonsuz bir şarkıdır bu,
Çınlayan herkesin kulaklarında,
Hayatımız boyunca süren,
Her an boğuk boğuk söylenen.
Dehşet içinde