Kitap her ne kadar evcilleştirilmiş bir kurt köpeği olan Buck'ın, evinden uzaklaştırılıp ilkel doğa koşullarına mahkum edilmesini ve bu zor koşullarda evcilken ortaya koyamadığı içgüdü ve kabiliyetlerin ortaya çıkışını, açken başka köpeklerin yemeğini çalışını, kendini korumak için diğer köpekler ile dalaşını, daha önce hiç yapmadığı ve hiç ihtiyaç hissetmediği halde soğuktan korunmak için toprağı kazıp bir çukur oluşturup içinde yatışı, sıcak yuvasından ayrıldıktan sonra karşılaştığı zorluklar karşısında içindeki vahşi yaşama uyum hislerinin canlandığını, ilgili genlerin uyandığını ve uyum sağladığını özellikle bir gün ormanın içindeyken bir kurt uluması sesiyle bütünüyle kendi atalarını anımsayıp aslını hatırlaması ve benzeri şeyleri anlatsa da kitabı okurken aklıma hep insanoğlu geldi. Liderlik savaşı, disiplinin çöküşü ile ilişkilerin bozulması, karşılaştığımız zorluklarda içimizde ne varsa doğrudan onu dışarıya çıkarışımız yani fıtratımızı, içimizdeki en gizli kalmış, hatta bir kısmını bizim bile bilmediğimiz veya kendimize itiraf bile edemediğimiz sırlarımızı kötü koşullar altında ortaya dökebiliyoruz. Belki henüz hayvaniyetten kurtulup insan olamadık, medeniyet seviyesine ulaşamadık. Belki de hayvaniyetimizi insaniyet perdesi altında gizlemeye çalışıyoruz. Belki de henüz bilmediğimiz başka bir şey...