"Bu arada vatandaşlar da halkın parkı daha fazla tahrip etmemesini isteyen şikayet mektupları yağdırmaya başladılar."
Sayfa 231 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
İnsanlar başkalarına acımayı severler, biliyorsun. Herkes sever. Böylece kendi hayatımızın kıymetini anlamaktan, iyi ki ben de öyle değilim demekten memnuniyet duyarız. İnsanlar çok fazla mutlu hikaye ya da mutlu son görürse hayatlarından şikayet etmeye daha fazlasını istemeye başlayabilirler
Sayfa 248Kitabı okudu
Reklam
demokrasi deneyi
Paris büyükelçiliğinden Türkiye’ye dönmüş olan Fethi Bey, 9 Ağustos 1930 tarihinde Mustafa Kemal’e bir mektup yazarak hükümetin mali ve ekonomik politikalarındaki başarısızlıklardan, Meclis’te eleştiri hürriyetinin olmayışından ve sonuç olarak bakanlar kurulunun sorumsuzluğundan şikayet etti. Bir muhalefete ihtiyaç olduğunu söyleyerek Cumhurbaşkanı’nın yeni bir parti kurulması yönündeki önerisinie dair görüşlerini öğrenmek istedi. Cevabında tartışma hürriyetine olan inancını teyit eden Mustafa Kemal, ayrıca laik Cumhuriyet’in ilkelerini benimsemesinden ötürü Fethi Bey’e duyduğu memnuniyeti ifade etti. 12 Ağustos’ta Fethi Bey Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın tüzüğünü İstanbul Valisinin vekiline teslim etti. Program daha fazla hürriyet, daha az vergi, daha iyi ve daha az hükümet fikri içermekteydi. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kısa ve talihsiz ömrü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde karanlık bir dönem olarak kalmıştır. Meselenin hakikati ne olursa olsun, bu girişimin erken ve tehlikeli olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Tescilli bir muhalefetin ortaya çıkışı, farklı çevrelerde birikmiş bir nefret ve hoşnutsuzluk patlamasına yol açmıştı. Fethi Bey’in konuşmaları ardından ayaklanmalar ve huzursuzluklar meydana geliyordu, doğu illerinde tehlikeli taşkınlıklar vardı. Nihayet Kasım ayında Gazi’nin bu sadık muhalefetine son verildi. Yaklaşık aynı dönemde kurulmuş olan iki küçük parti daha [Ahali Cumhuriyet Fırkası ile Türk Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi] doğrudan hükümet emriyle feshedildi.
Sayfa 376Kitabı okudu
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nden öğrendiğimize göre;
"Bursa müderrisi Hızır Bey, İstanbul'un ilk kadısı olarak atanmıştı. Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on yıl geçtikten sonra, İstanbul'da büyük bir cami yaptırmak ister. Mimar Atik Sinan'a, kubbesi Ayasofya'dan daha büyük bir cami yapmasını emreder. Bu amaçla, imparatorluğunun her köşesinden en değerli sütunları getirtir.
Sayfa 122 - Genç Damla YayınlarıKitabı okudu
Hayatta çoğu zaman insanların bize davranışlarından şikayet ederiz. Ancak yaptığımız her davranış onların bilinçaltına işler ve bize nasıl davranacaklarını doğrudan etkiler: Mesela, çok ilgili olmayan bir sevgiliye her aradığında "Benimle hiç ilgilenmiyorsun" diye yakınıp onun canını sıkarsan sevgilinin bilinçaltında şu denklemi yaratırsın: * Sevgilimi aramak = can sıkıntısı * Çünkü seni her aradığında yüzü güleceğine canı sıkılıyordur. Bu durumda zaten ilgisizken, senden iyice soğuyacaktır. Sana kötü davranan bir insana sen alttan alarak, iyi şekilde davranıyorsan bilinçaltında şu denklemi yaratırsın: * Eğer bana iyi davranmasını ve alttan almasını istiyorsam ona kötü davranmalıyım * Çünkü o sana her kötü davranışında senden iyilik görüyordur. Sen ona iyi davrandıkça sana daha da kötü davranmaya devam edecektir. Bu durumlar sana tanıdık geldi mi yoksa? O zaman artık değiştirme vakti gelmiş demektir. NASIL MI? - İnsanlar senin istediğin gibi davrandıklarında onlara iyi davran. - İnsanlar senin istemediğin gibi davrandıklarında tavrını belli et. - Daha fazla aramasını istediğin sevgiline aradığında iç sıkıntısı değil, huzur ve mutluluk ver. - Daha fazla görüşmek istediklerinle birlikteyken onlara enerji saç. İnsanların yanındayken onlara nasıl hissettirirsen seni o duygularla özdeşleştirirler. Sürekli dert anlatan biriysen seni dertleriyle, Sürekli enerji saçan biriysen seni mutlulukla ilişkilendirirler. İlgi talep eden değil, ilgi gören biri olmanın sırrı işte budur. "Marka İnsan" olmanın sırrı budur.
Tahir Alangu
Bir ay içinde, herkes Sait Faik'i hatmetmiş durumda, Alangu bize hiç duymadığımız, yeni yazarlar tanıtıyor, ki­taplarını getiriyor, öykülerini okutuyor, birden Osman Ce­mal Kaygılı, F. Celalettin, Memduh Şevket Esendal'la do­luyor küçük beyinlerimiz. Her gün yeni bir pencere açıyor bize Tahir Baba... Kimi gün bir Çehov öyküsü, kimi gün Homeros... Derken Kalevela Destanı ... Daha sonra, henüz dilimize çevrilmemiş olan Heinrich Böll, Friedrich Dürren­matt gibi yazarları, evinden getirdiği almanca özgün baskı­larını açıp, gözlüğü alnına kaldırarak, anında çeviri yönte­miyle kendisi okuyor bize... Sınıfta neredeyse herkes öykü yazmaya başlıyor... Birden fazla duvar gazetesi çıkarılıyor. Tenefüslerde sabırla okuyor duvar gazetesine yazdıkları­mızı Alangu. Birinin ukala velisi, müfredat programını uygulamıyor diye şikayet etmiş hocamızı Milli Eğitim bakanlığına. An­kara'dan müfettiş geliyor. Sınıfa sokmuyor müfettişi Alan­gu: -Arkadaşlarımla edebiyat görüşüyoruz. Edebiyatın tef­tişi olmaz, çok ayıptır! diyerek yol ediyor, hiç böyle bir adam görmemiş olan şaş­kın müfettişi. Sonra bir gün içimizden birilerini dolma parmaklarıyla göstererek: -Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız, bu işin peşini bırakmayın... Çok okuyun! Günlük tutun mollalar! diyor. Tahir Alangu'nun parmakla gösterdiğinde, utanarak önüne bakan, yüzü kızaran bu küçük çocuklar, Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, Engin Ardıç, İzzet Yasar, Ferhan Şensoy...
Sayfa 44 - Ortaoyuncular Yayınları - 13. BASIM Nisan 2021Kitabı okudu
Reklam
873 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.