Hızla kapıya gittim, çünkü gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissediyordum ve sen bunu görmemeliydin. Dışarıya o kadar acele fırlamıştım ki, holde neredeyse uşağın Johann'la çarpışacaktım. Johann ürkerek hemen kenara çekildi, beni dışarıya bırakmak için dairenin kapısını açtı ve işte oracıkta -oradaki bir saniyede, duyuyor musun? Gözlerim
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
Tırnaklarım, ölü bir ağaçtan kopmuş kabukların
kenarlarına benziyordu. Giysilerim ise, en güzel kısımlarını sivri ve keskin
çakmak-taşlarına bağışlamışlardı. Başım da uykusuzluktan şişip davul gibi
olmuştu. Sanki içinde hiçbir düşünce yokmuş gibiydi.
Acaba ne kadar uyumuşt um? Bir anl ık ya da bir saatl ik bir uyku muydu,
yoksa sonsuza kadar mı
_İnsanlar sizi, sadece aynı yerden canları yandıklarında anlarlar.
_Dalgaların art arda gelip çarptıkları kaya gibi ol. Sağlam, kıpırtısız ve çevresinde kaynayan suların dinginleşmesini seyreden.
_Sanki ölmüşsün ve bir süre daha fazladan zaman bağışlanmış gibi doğaya uygun yaşa.
_En büyük erdem tarafsızlıktır. Duygular ise, yanlış fikirlerden
_Gazeller_
_Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
_Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular.
_Avareliği, bir bir şerbet gibi