Şimdiye kadar kitaplığıma nasıl bir şiir kitabı almadım hatta şair olarak nasıl Orhan Veli almadım diye okurken ve okuduktan sonra hayıflandım. Orhan Veli okumak bence harika bir yolculuktu. Öncelikle kitapla beni tanıştıran kişiye tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Okurken Sakın Şaşırma diyeceğimiz şiirlerle bizi karşılıyor elbette. Okurken Anlatamıyorsunuz, İstanbul'u dinliyorsunuz, gemileri görüyor, Montör Sabri ile gece geziyorsunuz hemde sarhoş. Gölgenizi bir kenarda bırakıyor Dedikodu ediyorsunuz şiirlerle adeta.
Bir şiir kitabında kendinizi bulmak nedir görüyor, okuyor hatta şaşırıyorsunuz. Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti ile mest oluyor sonra Yol Türkülerine eşlik ediyorsunuz.
Edinilmesi, okunup kitaplığın en gözde yerine koyulması ve hatta arada bir kafa dağıtmak için açıp şiirler arasında dans etmek gerekir.
Keyifli okumalar.
Sakın ŞaşırmaOrhan Veli Kanık · Yapı Kredi Yayınları · 20235,4bin okunma
"Londra'da bulunma sebebin nedir?" diye sordu aniden.
"Sana söylemiştim, bir Amerikan dergisinde çalışıyorum." Tanrım,yalanlar nasıl da dökülüyor ağzımdan! O andan itibaren hayatta hep dürüst olmaya karar verdim.Bunları düşünürken Sör Robert'in o donuk ve kısık sesiyle irkildim.
"Tabi canım! Dedikodu yazarlarını benden iyi kimse tanıyamaz.O adamları gözlerinden tanırım.Her partide on metre öteden fark ederim.Ve bilgin olsun,hiçbiri senin gibi görünmez."
Yanaklarım al al oldu.Çatal bıçağımı yavaşça tabağıma bıraktım."Hmm.Öyle mi?Ben neye benziyorum öyleyse ha?" Bu psikolojik saldırıya yenilmek istemiyordum.
"Yolunu kaybetmiş bir kadına benziyorsun," dedi.
O an pes ettim.Geçmişim yüzüme gerçekten böyle yansımış mıydı,kötü bir kazanın ardından kalan yara izleri gibi?
"Peki, söyler misiniz Allah aşkına diğerlerinin işi nedir? Bunlar, hiç olmasa ev hanımıdır ve bir şeyler üretiyorlar. Peki, diğer hanımefendilerin (!) işi ne? Tüketmek, sadece tüketmek. Vakitlerini nasıl geçirir bunlar? Çok meşguldürler. Gece gündüz doludurlar. Sanatçı ve köylü kadınlardan daha çok işleri vardır. Mesela ne yaparlar? Dedikodu, kıskançlık, gösteriş, makyaj, süslenme, rekabet, iftira, böbürlenme, iddialaşma, övünme, şamata, naz, eda, tavır, işve, cilve ve yalan."
Üstat kadar, hatta belki de daha derin gözlemleri olan bir başkası,
ayrı bir masada sesini kesmiş oturuyor.
Bulunduğu masada o sırada sinema konuşuluyor. Bir kadın,
“Aman o ne öyle, Recep İvedik mi ne; tek kelimeyle iğrenç, iğrenç” diyor.
Başka biri, “Gitmem tabii o filme” diyor, “ama geçen gün televizyonda
oynuyordu, bir bakayım dedim.
m.youtube.com/watch?v=Tl7jUvf...
Nedir onu hasta gibi kafama takan
Yıllar oldu anlayamadım
Gelip otursa yanıma kalmaz hiç tasam
Çok istedim bağlayamadım
Dedikodu sevmem ama bu kaçıncı adam
Seni yüzüstü bırakan
Eni konu anlatsam da bir rahatlasam içimi
Ben yine de hasretle özlemle yine bekledim ve izledim seni üzenleri
Yaranı sarma ben öpeyim
Sen kemiksen ben köpeğim
Yok bu yol uzar
Beni bu hale koyan feleğin
Kaderin oyununu seveyim
Zor bu kor yakar
"Cahil ve çiğ yüreklilerin olduğu yerde manaya yazık etme; Sus! Dert nedir bilmeyen, dert yükü hiç çekmeyen, halden anlamayan, sürekli dedikodu ve başa kakmaya alışmış kimselerin olduğu yerde konuşup da tatlı sözü ekşitme."
Sultan Murad da yiğit, gözünü daldan budaktan esirgemez bir padişah imiş. Bağdat üstüne sefer eylemeye karar vermiş. O kavli kararında olsun, Murad’ın anası birgün padişah oğlunu huzuruna çağırmış, “oğlum Murad,” demiş, “sefere gidiyorsun Bağdat üstüne, hayırlı uğurlu, kademli olsun. Osmanlı büyük bir devlet, senin de yer götürmez askerin var, var