Birlikte sürekli vatanımızın geleceğini düşünüyorduk. Günden güne küçülüp toprak kaybettiğini görüyor, üzülüyorduk. Memleketimizin bu kötü kaderini değiştirmek için neler yapabileceğimizi tartışmadan bir gün bile geçmiyorduk.
Birini değiştirmeye çabalamak aptalcaydı ona göre. Hatta birini değiştirmek için zaman harcayan insanlardan iğreniyordu. Olduğu gibi kabul etmek iyi ve basit bir yöntemdi. Bisikleti yokuş yukarı sürmeye çalışmak zaman kaybıydı. Belli bir fikre saplanıp kalmışlardan uzak durmak gerekirdi. Arayışta olmayı normal kabul ediyordu ama hepsi buydu.
Günümüzde insanların mutluluğu eğlenmeye dayanıyor, eğlenmenin altındaysa "almanın", tüketmenin doygunlu- ğu yatıyor. Tüm dünya, ağzımıza layık büyük bir nesnedir; büyük bir şişe, büyük bir elma, büyük bir memedir. İnsan, ebediyen beklenti içinde ve ebediyen düş kırıklığı yaşayan bir emici olup çıkmıştır. Karakterimiz değiştokuş etmek, almak, tüketmek, değiştirmek üzerine kuruludur. İster ruhsal olsun ister nesnel, ne varsa her şey tüketimin ve değiştoku-şun nesneleridir
«Belki çaprazlama yüzmek değil de süzülmek gerekiyordur, saçımı yana taramak, kâkülümün yönünü değiştirmek, şimdi diğer tarafa, geriye taramak, ilerliyormuş gibi yaparken geri gitmek. Burada olmak böylesine güzelken varmak niye?»
“ Şimdiye kadar sana verilen en iyi tavsiye neydi? “
“ Lisede bir öğretmenim insanların seni sevmesini sağlamak için kim olduğunu değiştirmek kadar yorucu ve yararı olmayan çok az şey olduğunu söylemişti. “
“ Eğer şu an seni memnun eden hiçbir şey yoksa, bunun sebebi Oluş durumundur. Oluş seviyen aynı kaldığı sürece istediğin hiçbir şeye sahip olamayacaksın. Yeni bir anlayışa, yeni bir anlama, yeni bir hayata sahip olmak ve böylelikle daha üstün bir düzenin olaylarını kendine çekmek istiyorsan kendini değiştirmelisin. Kendini değiştirmek ilk önce kendinden kurtulmaktır. Daha üstün bir seviyede doğabilmek için, daha aşağı bir seviyede ölmen gerek. “