b24 ile giderken mezarlığın önünden geçiyorum. bazen trafiğin fazla olduğu vakitlerde mezar taşlarına daha dikkatli bakma fırsatı yakalıyorum. geçen gün öyle bir anın içindeydim, artık aşina olduğum küçük, pembe çitlerle, renkli süslerle süslenmiş çocuk mezarında iki kişi gördüm. bir hanımefendi ve beyefendi... akmak bilmeyen araba kuyruklarının,
"'Hepinizi Yunanistan'a yollayacağız. Erkeklerinizi önceden gönderdik. Sizi de arkalarından göndereceğiz. Orada birleşeceksiniz!' demişler."
"Doğru muymuş bu?"
"Bilen mi var! Askere mi gitti, öldü mü? Ne olduğunu bilen yok! Ka dınları kızları, çoluk çocuğu Katırcı Ali'nin evine kapattıktan sonra, Honaz'ın o zamanki ağalarından bazıları; bazı zaptiyeler, bazı sütü bozuklar Rumların evlerini paluçka etti."
Dünyada en büyük musibet cahilin ilim davasında bulunması, o davanın da cahillerce doğru zannolunmasıdır. İnsan bilmediğini açıkça itiraf edecek olursa, hem vebal altına girmekten kurtulur hem de hulus-u niyeti dolayısıyla Allah'ın ilham ve talimine mazhar olur.
Kendilerine eşya ilimleri sorulan meleklerin bilmiyoruz dedikleri gibi sen de bilmediğini itiraf et ki, Allah o isimleri Adem Aleyhisselam vasıtasıyla meleklere talim eylediği gibi sana da bilmediklerini öğretsin.
Tabiinden ve ulemaya bir mesele sormuşlar; "bilmiyorum" demiş. Sen ulemadan iken bilmiyorum demeye utanmıyor musun? demişler. "Melekler Allah'ın yakını iken (La ilme lenâ) demeye utandılar mı?" demiş.
Sanırım toplumumuz geriliyor. Bilhassa manevi ve ahlaki bakımdan acil önlemler alınmazsa, yok olma uçurumuna doğru gideceğiz. s.67
Devletin kendisi hırsız; milleti çarpıyor. Nankörlüğü de cabası. Bir avuç aç, aciz yoksula millet demişler!
Ordumuz ordu, maliyemiz maliye mi sanki? Maarifimiz, adliyemiz adam gibi mi? s.71
Bu millet, ensesinde boza pişirip tepesine binecek bir diktatör bekliyor hep. Kaç defa sokak kenarlarına ağaç dikip söktük; kaç defa Batılıları taklit ettik ama olmadı. s.71
Yöneticilerimizin hepsi hırsız, üçkağıtçı, rüşvetçi. s.72
Memleketin başı çalıp çırptı mı, milletvekili, bakan, emniyet müdürü, daire müdürü de çalıyor. Böyle olunca bakkal Meşedi Hasan'dan ne bekleyecektik ki! s.73
Bütün güç ve para hakim sınıfın elinde. Halktan körü körüne itaat beklerler ki başları ağrımadan yediklerini hazmetsinler. s.73-74
Amele günde on saat ölesiye çalışıp akşam bir somun ekmeğe muhtaçken, halı depom tavana kadar dolu olursa, onun ilahi takdirin böyle gerektirdiğine inanması lazımdır.
Demek ki insanların bize itaat etmeleri için aç, muhtaç, cahil ve batıl inançlı kalması lazım. Falan attarın çocuğu okursa, yarın benim cümlelerime itiraz eder, bizim anlamadığımız laflar ederler.
Toplum bizim sağmal ineğimiz ve dünya bizim muradımızca dönüyor. Bırakın böyle devam etsin. s.85
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Merhaba gençler! Nasılsınız bakalım? Bendeniz iyiyim. Akşam annemlerde leziz bir çupra yersek daha iyi olacağım inşallah. Akşama doğru Metro'ya gidip bakacağım.
Bu kış çok az balık yedim. Açıkçası endişeleniyorum zekâ geriliği olacak, bağışıklık sistemim çökecek diye. Neden böyle oldu bilemiyorum. Bir iki defa balık haline baktım. Canlı