Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Titreyerek güneşi aramaya gidiyor. Verandanın basamaklarında durup etrafındakilere uyumakta olan kampa bakıyor. Ateşler yanıyor, akşam yemeğinin hazırlıkları epeyce ilerlemiş bile. Etini çeşnilendirecek otlar öğütülüyor. Dokuma tezgahları takırdıyor. Sırtına giysiler, yatağına örtüler dokunuyor. Köşenin öbür tarafındaki avluda adamları atlarını tımar ediyor, arabasını parlatıyor. Çok geçmeden Alkimos görünüp zırhını son bir defa elden geçirecek. Gördüğü her şey Akhilleus'un kontrolünde.
İyi bir işçi tığla dakikada ancak beş ilmek atar, bazı döngüsel dokuma makineleri ise aynı sürede otuz bin ilmek atıyor. Yani makinenin çalıştığı her dakika işçinin yüz saatlik çalışmasına bedel ya da makinenin çalıştığı her dakika işçiye on günlük dinlenme süresi kazandırıyor. Dokuma sanayisi için geçerli olan bu durum, modern makinelerle yenilenmiş her sanayi kolu için de az çok geçerlidir. Ama biz ne görüyoruz? makine kusursuzlaştıkça ve el emeğine sürekli artan bir hız ve kesinlikle üstünlük sağladıkça işçi de kendi dinlenme süresini o ölçüde uzatacağı yerde makineyle rekabete girişmek istercesine misliyle çabalıyor. Ah, saçma ve ölümcül bir yarış bu!
Sayfa 29 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Reklam
…Tıpkı bir kumaşın tüm ipliklerini bir araya getiren bir dokuma makinesi gibi, akıl da her şeyi birbirine bağlamak üzere tasarlanmıştı…
Hayat,dokuma tezgahı gibi basit bir şey değil. Dokuduğun şeyi bir çöküşte sökemiyorsun.
Pek çok tarım ürününün yiyecek olarak üretildiğini düşünürüz ama (MÖ 7000 dolaylarında evcilleştirilmiş olan) ke- ten bitkisi en eski tarım ürünlerimizden biridir. Keten bezi dokumakta kullanılır, Sanayi Devrimi'nden sonra pamuk ve sentetik ürünler tarafından tahtından indirilinceye kadar Avrupa'da keten bezinden başka dokuma yoktu.
Pierre Pierrard dokuma imalathanelerindeki bedenlerin acısını okura duyumsatmayı başarır. "Kırk yedi yaşındaki Prinquette çarkları yağlamaktadır; derken, bir kayışa kapılınca, kafatası ana milin üstünde ezilir, cesedi de oraya bağlı kalır. ( ... ) Kırk yaşındaki Vanthuyne elinde bir demet otla aktarma milinin yanından geçmektedir: Ot demeti mile takılınca, sarmaşık gibi dolanıverir ve zavallıyı da kendine çeker; adamın ayağı bacağından kopup on adım öteye fırlar; mil durduğunda, otlar Vanthuyne'i boğup öldürmüştür. ( ... ) Otuz yaşındaki Cornil, Pourrez'de cilacılık yapar; mile dayanınca, mil onu kemerinden kapıverir; çığlıklarını işiten olmaz. On dakika sonra, göbeğinin alt tarafı deşilmiştir." 1856'da, on üç yaşındaki makaracı Appoladore Daussy azarlanmaktan korktuğundan, işçilerin yokluğunda bir kayışı sabit bir makaraya geçirmeye karar verir; makara onu kaptığı gibi duvara çarpar. Aynı yılın 9 Ağustos'unda genç Hochard makinenin destek bölümüne tırmanır ve eliyle bir kayışı tutar; birden elini kaptırıverir. Makine bedenini de çeker kendine. Ateşçiye bodrum katındaki makineyi durdurmasını söyleyemezler bir türlü. En sonunda makine durduğunda, "yolda ezilip paramparça olmuş bir kuklayı andırır ( . . .) boynuna dolanan gömleği çocuğu boğmuştur. Bedeni dakikada yüz yirmi kez dönüp ayaklarıyla tavanı delmiştir." İşveren bunu dert etmez.
Sayfa 335Kitabı okudu
Reklam
Pierre Pierrard İkinci İmparatorluk döneminde Lille kentine adadığı kitabında, dokuma sanayi imalathanelerinde meydana gelen kazaları çok açık biçimde betimler. İstatistiklere bakıldığında, çalışanların bedenlerinin sık sık yaralandığı, parçaların koptuğu ve ezildiği görülmektedir. 1847-1852 yılları arasında, 377 kişi Lille'deki 120 imalathanede meydana gelen ciddi kazaların kurbanı olmuştur; işverenlerin yaşanan felaketlerin boyutları anlaşılmasın diye evde tedavi ettirdikleri yaralıları saymıyoruz bile. Bu toplam üstünden, 22 işçi olay yerinde ölmüş, 12'si aldığı yaraların sonucunda çok geçmeden can vermiş, 39'uysa bir organından olmuş ya da yaşam boyu sakat kalmıştır.
Sayfa 335Kitabı okudu
''İktidar ten aracılığıyla işler. Beden yaşadığı dünyayı yönelimleriyle dokur ve bu dokuma faaliyeti dolayısıyla dünyayla aynı etin dokusunu paylaşırız. dünya bedenimi yansıtır, etime geçer; dünya ile etim arasında birbirine geçme, birbirine el koyma ilişkisi hakimse dünyanın elde edilme isteğinin, et aracılığıyla karşılanması normal değil midir? '' Göz ve Tin Maurice Merleau-Ponty
272 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Suat Derviş'in yazdığı ilk toplumsal gerçekçi roman. Roman 1937'de Tan gazetesinde tefrika edilmiş. Romanı yazdığı dönemde yine 1937'de Suat Derviş, Sovyetler Birliği'ne gazeteci olarak gittiği için romanı Kemal Tahir tamamlamış. Sanırım bu yüzden olaylar biraz hızlı sonuçlandırılmış. Romandaki olaylar bir işçi mahallesinde ve bir dokuma fabrikası çevresinde gelişiyor. Nazlı 18-20 yaşlarında 16 yaşından beri günde 13-14 saat fabrikada çalışan genç bir kız. Babası ve annesi işsiz. Yatalak bir de kız kardeşi var. Babası her hafta Nazlı'nın haftalığını elinden alıp içmeye gidiyor. Aç, sersefil bir hayat sürüyorlar. Mahalledeki ve fabrikadaki diğer insanların durumları da benzer. İşçilerin hiçbir güvencesi yok. Fabrikada geçirdiği kaza sonucu bacağı kesilen bir işçiye tazminatı verilmiyor. Hakları için imza toplayan işçiler işten atılıyor. Nazlı bu hayattan kurtulmak istiyor. Bu yüzden evden kaçıyor. Edebiyatımızda işçileri anlatan ilk roman olması açısından önemli bir eser. Kadın işçileri anlatması bakımından da bir ilk olduğunu belirtmek gerekir. Bu konuda genellikle Orhan Kemal'in Grev adlı romanı ilk işçi romanı olarak söylenir ancak Grev 1947'de yayımlanmıştır.
Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır
Bu Roman Olan Şeylerin RomanıdırSuat Derviş · İthaki Yayınları · 2018118 okunma
İçim yandı serinliyeyim demicez!Yemicez abi yemicez!Yedirmicez!Yansın o içlerimiz biraz!tutuşsun!Ferahlamayalım!Kaldı ki bu zihniyetle savaşa girecez.Hani nerde islam ordusu!Ümmet olma bilinci!Nefsimizi o kadar şımartmışız ki daha pepsiye, dondurmaya tav oluyoruz,satıyoruz kendimizi.Düşman silahıyla dost olmuş,kendimize doğrultmuşuz düşmana gerek kalmamış!Bu da bizim ayıbımız olsun hanımlar.. çocuklar bizim elimizden geçiyor, yıkayın ya hu kalplerini,beyinlerini.. işleyin,dokuma gibi dokuyun!şu düşmana karşı mücahitliği...Evi çekip çeviren,iç işleri bakanıyız yaparız,hallederiz biz bu işi..şu ürünleri sokmayın,sokturmayın eve.Boykot yapmak için illa inanmada şart değil vicdan olması kâfi.
Reklam
Kumaş imalâtında su değirmenlerinin kullanıl­ması 13. yüzyılda İngiltere’de dokuma sanayiinde görülme­dik, muazzam bir gelişmeye neden olmuştur. 18. yüzyılın sonlarında Avrupa'da çoğunluğu birden fazla çarklı olmak üzere, 500.000'den fazla su değirmeni faal durumda idi.
Sayfa 39 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Bir hikayenin başlangıcı bu. Her seferinde yeni bir hikaye Hayat buluyor parmaklarımın ucunda. Çatısı beliriyor ilk önce. Yapı sağlam olmalı ki bütünü taşıyabilsin. İpekten mi olacak yoksa pamuktan mı, Şehir için mi olacak yoksa sahne için mi? Değişir. Pamuk daha dayanıklı oluyor. İpek ise daha ince ve hafif. Çekiç ve çivi gerekli bir de. Özellikle dikkat etmeli. Sonra dokuma işi başlıyor. En sevdiğim kısım da bu. Üzerine gerilmiş üç naylon iple Önümde duruyor dokuma tezgahı. Tutamdan ipleri üçer üçer alıyorum, Koparmadan düğüm atıyorum. Aynı hareketi binlerce defa tekrar ediyorum. Tek başıma olduğum bu saatleri, Parmaklarımın dans ettiği bu saatleri seviyorum. Bir örgü ve sarmalanma hikayesi yazarken Tuhaf bir bale icra ediyor parmaklarım. Bu benim hikayem. Bana ait değil oysa.
Ertesi gün Bilecik'teydik. Burası kederin timsalidir… İngilizler tarafından hazırlanmış özel imha taburları Bilecik üstüne saldırmıştı. Bu şehir, bölgenin ticaret merkezi, zenginliklerinin deposu idi. Mağazaların, dokuma tezgâhlannın üzerinden hâlâ dumanlar çıkıyor ve bu yeraltı mahzenlerin- den hep o ceset kokuları yayılıyordu. Dinamit kalıntıları, yıkılmış izbeler ve Pompei'yi hatırlatan dar sokaklar. Sanki dün yıkılmış bir Pompei! Şehir, yokuş biçiminde inşa edilmişti. Şimdi, adamakıllı tüten bir haldeydi. Yıkıntılar, yıkıntılar…
Sayfa 309 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
175 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 günde okudu
Cemile, Orhan Kemal'in yazdığı bir roman. 1934 Çukurova'sında bir dokuma fabrikası civarındaki gecekondu mahallesinde yaşayan insanlar, aynı zamanda fabrikada çalışmaktadır. Cemile, bu mahallede güzelliğiyle göze çarpan, paylaşılamayan genç bir Boşnak kızıdır. Yazar, yoksul kesimlerin ayakta kalma çabasını, direnişlerini de dile getiriyor. Boşnak kızı işçi Cemile ile dar gelirli Kâtip Necati arasındaki saf aşkı anlatan Orhan Kemal, arka planda yaşanan yoksulluğa, düşmanlığa, ilkesizliğe karşın dayanışma ve dostluğun gücünü vurguluyor. İşçiler üzerinde oynanan oyunlar, fakirlik, hiçbir zaman bitmeyen kadına yönelik cinsiyetçi aşağılamalar... Hiç kimse asalet nişanlarını doğarken birlikte getirmez.
Cemile
CemileOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20173,854 okunma
Dokuma tunik, gelinin çalışkanlığı ve ev becerilerine işaret ediyordu. Kemerin karmaşık düğümü ve çiçeklerden yapılmış tacı doğurganlığı ifade ediyordu. Özel saç stili, bağlamak için kullanılan yün kurdeleler ve kemer onun saflığını ilan ediyordu ve duvak genç kızın iffetini çağrıştırıyordu.
Sayfa 345Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.