Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Olmalı mı olmamalı mı?
Bir hikâyesi olmalı herkesin, Her hikâyenin de bir kahramanı. Sahi, benim kahramanım olur musun? Bir acısı olmalı her kalbin, Bıçak gibi derinlerine saplanan. Acısız şükür bilmez dudaklar, Eller kapanır biter dualar Sahi, sen benim dualarım mıydın?
Zaman her zaman aynı...Güneş aynı ,ay aynı, ağaçlar ve insanlar aynı ,sevgi ve Nefret ,korku ve Ümit hep aynı. Dualar aynı. Kıble tek.
Reklam
Hayaller ve Dualar...
Bir gün yalnız senin yanında, senin yakınında olmak yetecek bana. O zaman hiç ayrılmayacağım senden. Uzun uzun seni seyredip binlerce, on binlerce defa seni yarattığı için Tanrı'ya şükredeceğim.
Sayfa 266
Pusulada şunlar yazıyordu: Gözyaşları, yalvarmalar , dualar hiçbir işe yaramadı. Dün iki saat boyunca Saint-Philippe-du-Roule Kilisesi'ndeydim ve iki saat boyunca yüreğimin derinliklerinden gelen bir ses­le Tanrı'ya dua ettim. Tanrı da insanlar gibi duyarsız, evlilik sözleşmesinin saati bu akşam dokuz olarak belirlendi. Tek bir yüreğim olduğu gibi tek bir sözüm var Morrel ve bu söz size verildi, bu yürek sizin! Bu akşam saat dokuza çeyrek kala parmaklıkta. Karınız Valentine de Villefort
İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Ses içinde sessiz bir cümle gelip dokundu kalbine. Bu bir dua idi. Bir seven duası! Anlayan, sarılan, arka çıkan bir dua! Sahi dualar da çoğu sefer sessiz haykırışlar değil miydi?
Bediüzzaman
İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Bazı duâlar icabete iktiran etmez, diye iddiada bulunma. Çünkü duâ bir ibâdettir. İbâdetin semeresi âhirette görünür. Dünyevî maksatlar ise, namaz vakitleri gibi, duâlar ibâdeti için birer vakittirler. Duâların semeresi değillerdir. Meselâ, Şemsin tutulması küsuf namazına, yağmursuzluk yağmur namazına birer vakittir." "Ve kezâ, zalimlerin tasallutu ve belâların nüzûlü, bazı hususî duâlara vakittir. Bu vakitler bâki kaldıkça, o namazlar, o duâlar yapılır. Eğer bu vakitlerde dünyevî maksatlar hâsıl olursa, zâten nurun alâ nur. Ve illâ, icâbet duâya iktiran etmedi, diyemezsin. Ancak, henüz vakit inkıza etmemiş, duâya devam lâzımdır, diyebilirsin. Çünkü o maksatlar duâların mukaddemesidir, neticesi değillerdir." "Cenab-ı Hakk’ın duâların icâbetine vaadetmesi ise, icâbet ayn-ı kabul değildir. Yâni, icabet kabulü istilzam etmez. Duâya her halde cevap verilir. Cevapsız bırakılmaz. Matluba olan is’âf ise, Mucîbin hikmetine tâbidir. Meselâ: Doktoru çağırdığın zaman, herhâlde: 'Ne istersin?' diye cevap verir. Fakat: 'Bu yemeği veya bu ilâcı bana ver.' dediğin vakit, bazen verir, bazen hastalığına, mîzacına mülâyim olmadığından vermez." "Adem-i kabul esbabından biri de duâyı ibâdet kasdiyle yapmayıp, matlubun tahsiline tahsis ettiğinden aksülâmel olur. O duâ ibâdetinde ihlas kırılır, makbul olmaz."
Sayfa 515Kitabı okudu
Reklam
Mehasin-i ubudiyetin binlerinden yalnız buna bak ki: Nebi Aleyhissalâtüvesselâm, ubudiyet cihetiyle muvahhidînin kalblerini îd ve cuma ve cemaat namazlarında ittihad ettiriyor ve dillerini bir kelimede cem' ediyor. Öyle bir surette ki: Şu insan, Mabud-u Ezelî'nin azamet-i hitabına, hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan sesler, dualar, zikirler ile mukabele ediyor. O sesler, dualar, zikirler birbirine tesanüd ederek ve birbirine yardım edip ittifak ederek öyle geniş bir surette Mabud-u Ezelî'nin uluhiyetine karşı bir ubudiyet gösteriyor ki; güya Küre-i Arz kendisi o zikri söylüyor, o duayı ediyor ve aktarıyla namaz kılıyor ve etrafıyla semavatın fevkinde izzet ve azametle nâzil olan اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ emrini, Küre-i Arz imtisal ediyor. Bu sırr-ı ittihad ile, kâinat içinde bir zerre gibi zaîf, küçük bir mahluk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın mahbub bir abdi ve Arz'ın halifesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-i kâinatın neticesi ve gayesi oluyor.
Sayfa 165
Günahlar ve tozlar. Birisi ruhun içine diğeri ruhun dışına, bedene yapışmaz mıydı? Hele insanlar günahlarını bir toz zerreciği kadar ufak ve önemsiz görmeye devam ettikçe yağmurlar ve dualar durmayacaktı. Tozsuz ve günahsız bir dünya. Hem bir düş hem bir şevk!
Sümer'de yeraltındaki ölülerin ruhlan için yiyecek ve kurbanlar sunulmazsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin arkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları sıkıyor. İslamiyette de ölüler için yapılan dualar, kurbanlar bu inanışın bir devamı. Bizde de, "Çok ağlayıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin," sözü vardır.
Yahudi, Hristiyan ve Müslüman dinleriyle Sumer dini arasındaki ortak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü; Tanrı korkusu: Tanrı yargılaması; kurbanlar, törenler, ilahiler, dualar ve tütsülerle Tanrıyı memnun etmek; iyi ahlaklı, dürüst ve haktanır olmak, büyüklere ve küçüklere saygı göstermek; sosyal adalet..
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.