Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
152 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Cahileye döneminde; kadınlar mal gibi alınıp satılan ,kadınlar diri diri toprağa gömülen , erkek çocuk dünyaya getirmeleri için erkekler tarafından birbirleriyle değiştirilip kullanılan ve bunun gibi alçakça sayabileceğimiz durumdayken kadınlar , peygamberimiz tarafından bu bataklıktan çıkarılıp değer verilen varlıklar haline getirilmiştir . Ama
Kadına Yönelik Şiddetin Kültürel Temelleri
Kadına Yönelik Şiddetin Kültürel TemelleriMustafa Tatar · Nobel Bilimsel Eserler · 202247 okunma
184 syf.
·
Puan vermedi
Beden olduğumuz kadar şahsiyet olmadık. İnsandan sayılmadık mesela. Niye? Çünkü bir bedenin içindeyiz ki, bizden çok herkesin düşündüğü, bizden çok herkesin bildiği, bizden çok herkesin koruduğu. Bedenimiz kadar konuşulmadık. Kadını çıkarsak toplumdan konuşulacak konu yok. Öyle bir meşgul ediyoruz ki... ama asla insan oluşumuz, evlat, arkadaş,
Kadının Adı Yok
Kadının Adı YokDuygu Asena · Doğan Kitap · 20136,5bin okunma
Reklam
144 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Başına talihsizlikler gelen genç ve dul kalmış bir kadın üzerinden o döneme geçiş yapıyoruz . Bir köşke yakın bir akrabası sayesinde hizmetçi olarak giren genç kadını korkutmaya başlarlar . Evde periler , cinler olduğu söylentileri sesleri üzerine kitap devam eder . Güzeldi . 10/8
Gulyabani
GulyabaniHüseyin Rahmi Gürpınar · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201910,9bin okunma
480 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Tehlikeli Oyunlar... Aslında kitabı nasıl anlatsam bilemiyorum... Öyle anlatılamaz ki... Öyle yaşamak lazım gelir ki... Tutunamayanlar'ın gölgesinde kaldığı söylenen Tehlikeli Oyunlar, bir hayat oyunu aslında... Yaşanmışlığın kitabı... Hüznün, dramın, hayal kırıklığının, hayatın evrelerine bölünmüşlüğün bir mizahı... Benzetmeleri muazzam, bir toplum ve kişi irdelemesi de aynı zamanda... . Ve Hikmet Benol... "Albayım"la bütünleşen cümlelerine hayran kaldığımız Hikmet Benol, kendi içinde bütünsellikten yoksun... Hayallerine bile hükmedemeyen, yanlış giden her şeyi irdeleyen, kendi ile insanlık arasında manen, albay ile dul kadın arasında madden sıkışmış bir Hikmet Benol... Bir değil aslında çünkü Hikmetler arasında da sıkışmış kalmış... Kalp sıkışıklığı da Sevgi ile Bilge arasında hüküm sürüyor... İç dünyasına çekilmiş, çırpınan ancak hareket etmeyen bir karakter... Ve aslında korku dolu bir karakter... . İronik anlatımıyla insanı kendi dünyasına çeken bir kitap... Okumak değil bu yaşamak aslında... Öyle ki herbir sayfasına kalbimi bıraktım resmen... Oyun içinde oyun yaparak/yazarak dillendiriyor sorunları(nı) Hikmet Benol ya da Oğuz Atay mı demeliyim... . Kitabı okumak hem kolay hem zor... Göz okur evet ama yüreğe işleme kısmında zorlanıyor insan... Sızlatıyor çünkü gözleri güldüren cümleler... . Ey Oğuz Atay! Sana hayranlığım had safhada...
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202231,2bin okunma
77 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Hem şiir hem öykü kitabı. Ama biraz kıyıda köşede kalmış bir kitap. Beni çeken bir şey vardı kendisinde. Aldım o yüzden. Neyin çektiğini de anladım. İçindeki kelimelermiş. :)) Kitabın dili orta derecede zor olabilir. Ama benim için gayet iyiydi. Ben severek okudum. İçindeki birkaç öykü ve şiir çok hoşuma gitti. Onlardan ve alıntılarımdan bahsetmek isterim. Önce hoşuma giden kısımlara bakalım; 1. Ruhum, Bana Merhamet Et (Ş) 2. Zenginlik Evi (Ö) 3. Bir Şairin Ölümü Onun Yaşamıdır (Ö) 4. Suçlu (Ö) 5. Zenginliğin Şarkısı (Ş) 6. Dün Ve Bugün (Ö) 7. Bir Şairin Sesi (Ö) 8. Sevginin Yaşamı (Ö) 9. Dul Kadın Ve Oğlu (Ö) 10. Çiçeğin Şarkısı (Ş) Baya da varmış :) gelelim alıntılarıma; • Zenginlik, dünyevi bir ümit kaynağı olduğu için kanaati pek de arzulamaz; kanaat insanlar için içgüdüsel iken o arzularına, nesnelerin birleşmesiyle sahip olur. • İnsanlar farklı kabile ve klanlara bölünmüştür. Ülkelere ve şehirlere aittirler. Fakat bense kendimi tüm topluluklara yabancı ve hiç bir yere ait hissederim. Evren benim ülkem ve insan ırkı da kabilemdir. • Hayat budur. Sahnede yılllar boyu betimlenen; asırlar boyu kaydedilen; yıllarca yabancılık içinde yaşayan; bir ilahi gibi söylenen günlerce; yalnız bir saatliğine övülen, fakat sonsuzluk tarafından bir mücevhermiş gibi değer verilen.
Tebessüm ve Gözyaşı
Tebessüm ve GözyaşıHalil Cibran · Venedik Yayınları · 20212,650 okunma
Türkiye'de kadın olmak..
Boynunda bir namus yaftasıyla dolaşmak zorunda bırakılmaktır. Türkiye'de kadın olmak, boşanmışsa dul. Evlenmemişse evde kalmış. Çocuğu yoksa kısır. Dekolte giyiniyorsa hafifmeşrep. Çok gülüyorsa oynak, çok geziyorsa sürtük. Bir erkekle ilişkisi varsa orospu diye etiketlenmektir. Türkiye'de kadın olmak Ayıplarla ön yargılarla geri kafalılıkla savaşmaktır. Fikrini savunamamak, düsünememek konuşamamak,gülememek,içinden geldiği gibi davranamamak, hakkını arayamamaktır. Türkiye de kadın olmak. 'Ben bilmem beyim bilir 'deyince; aldatılmaya, şiddete göz yumunca, erkeğin gerisinde kalınca 'Hanımefendi' diye adlandırılmaktadır Türkiye'de kadın olmak. Bedeninden, cinselliğinden,kadınlığından utandırılarak eğitilmek. Her zaman bir cinsel obje olarak görülmektir. Sustuğunda gözlerini yerden kaldırmadığında, başı eğik oldugunda "Terbiyeli“ sıfatıyla ödüllendirilirken, tam tersini yaptığında ahlaksız olmaktır Türkiye'de kadın olmak. Emeğiyle başardığı her iş için “Kimbilir kimlerle düşüp kalktı." iftirası atılmasıdır. Aynı işi yaptığı halde erkeklerden daha az ücret almak. Daha başarılı olduğu halde terfi ettirilmemektir. Türkiye de kadın olmak, dayak yediğinde hak ettiği, taciz edildiğinde arandığı düşünülmek, tecavüze uğradığında bile suçlanmaktır. Zordur yani Türkiye de Kadın olmak... !!!!
Reklam
144 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
#yazar MUZAFFER AKYOL, MODERN KLASİKLER'e emsal niteliğindeki #kitap İÇİMDEKİ YABANCI eserinin önsözünde; kendi sözleriyle de desteklediği kusursuz betimlemesiyle AİLE'nin önemini okudum. Resim Öğretmeninin isteğiyle AKRAN ZORBALIĞI'na maruz kalan Mehmet artık bir öğrenci değil. Ağabeyinin intikam ateşine Öğretmeninin nefreti de
İçimdeki Yabancı
İçimdeki YabancıMuzaffer Akyol · Agnes Yayıncılık · 046 okunma
Merhume Ayşe GÖNEN Hanımefendi’nin yazdığı aşağıdaki hikâye ÇINAR dergisinde 1998 yılında yayınlanmıştır. Yılbaşını en güzel anlatan ve mutlaka okunması gereken bir hikâye olduğunu düşünüyorum. YILBAŞI ÇAVUŞU Çocukluğumun geçtiği küçük ilçemizde genel olarak mutlu bir yaşantımız vardı. Öyle ya; ülkemiz bir cihan savaşı geçirmişti, savaşta
432 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Doğrusu benim için oldukça ilginç bir kitaptı. Hem mistik oluşuyla hem de güzel anlatımıyla beni kendine çekti diyebilirim. Ki bu diğer okurlarda da fark edilecektir. Bir efsane gibi. Mistik. Farklı. Kitap üç katmanlı diyebiliriz. Bir katmanda Kral Alobar’ın yaşlanması sonucu tahtından feragat ediyor. Önce serf sonra da ölümsüzlüğün yollarını bulmaya çalışıyor. Bir taraftan da parfümcü Priscilla ve arkadaşını görüyoruz, Pris’in kokuya olan tutkusunu ve parfüm yapmak için yaptığı şeyleri görüyoruz. Bir diğer katmanda ise Madam ile V’lu adında yardımcısını görüyoruz. Onlar da aynı şekilde kokuya bağlı ve parfüm yapmak isterler. Açıkçası merkez Alobar’ın ölümsüzlüğü arama çabası, Tanrı Pan ile tanışması ile dönüyor. Zaten en çok da o kısım büyüleyici. Tanrı Pan’ın söylediği güzel bir söz aklıma hatta: "Tanrılar ancak insanlar ona inanmaya devam edene dek yaşarlar." Bu ölümsüzlük, İsa’nın doğumu Tanrı Pan’ı da zayıflatır. Alobar; yol arkadaşı, aşık olduğu kadın Kudra ile tanışır. Kudra’nın karakterini beğendim aslında. Babası tarafından zorla evlendirilmiş, tütsü yapma sevdasını terk etmek zorunda kalmış, kocası ölünce dolayısıyla dul kalınca Hint geleneklerine göre yakılması gerekiyordu. Ancak Kudra, bunu yapmadı ve ölümden kaçtı. Onun Alobar ile ölümsüzlüğü bulma çabası, yaşadıkları aşk da etkiledi beni. Kitap büyüleyiciydi gerçekten. Ölüm hakkında, kokular hakkında çok şeyi sorguluyorsunuz. Ayrıca bu kitabı okuyan herkes pancarlara artık aynı bakmayacak. :)
Parfümün Dansı
Parfümün DansıTom Robbins · Ayrıntı Yayınları · 20195,2bin okunma
Tâclı Hatun Bağdat valisi Hulefâ Bey'in kızı, Şah İsmail Safevi'nin eşi. 1514 Çaldıran Muharabesinde tutsak düşmüş. 23 Ağustos 1514'te Yavuz'la gerdeğe girmiş. Çaldıran seferine katılan tarihçi Lutfî Paşa, Tâclı Hatun'un serüvenini anlatmıştır. Tâclı'yı bir süre ordugâhtaki hareminde tutan Yavuz, kimi cariyelerini çevresindekilere verdiği gibi bunu da ulemanın onayıyla musahiblerden şair Tâcizade Cafer Çelebi'ye nikâhlı eş olarak vermiş. 1515'de İstanbul'a dönülünce Cafer Çelebi idam edildiğine göre, Tâclı Hatun bir yılda üç haremden geçtikten sonra dul kalmış! Sonraki yaşamı bilinmiyor.
Sayfa 201 - Yavuz Selim'in HatunlarıKitabı okudu
470 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.