Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Salzburg şehrinin bir hapishanesi vardı. Hem de şehrin tam merkezinde. Şehir merkezini Nonntal’a bağlayan sokağın sonundaki binanın hapishane olduğunu çoğu kişi bilmezdi. Çünkü etrafı yüksek duvarlarla örülü şatafatlı bir bina idi. Tam bu binanın karşısında ünlü seyyah Alexander von Humboldt’un (1769-1859), dünyayı keşfe çıkmazdan evvel seyahat
“Ama bir aralık neredeyse yine kavga ediyorduk. Ona göre sıcak bir temmuz günü yapılacak en iyi şey, kırların ortasında fundalık bir yamaçta, sabahtan akşama kadar sırtüstü uzanmak, çiçekler arasında rüyadaymış gibi vızıladayan arıları, cıvıl cıvıl ötüşen tarla kuşlarını dinlemek, bulutsuz gökyüzünü, pırıl pırıl yanan güneşi seyretmekti. Ona göre bu, cennetin ta kendisiydi. Bana göre ise en büyük mutluluk, bir batı rüzgârı esip, gökte beyaz bulut kümeleri hızla uçuşurken hışırtılı dallar arasında sallanmaktı. Sonra yalnız tarla kuşları değil, ardıç kuşları, kara tavuklar, keten kuşları, guguk kuşları hepsi bir ağızdan ötüşmeli, serin gölgelikler altındaki kırlar da, taa uzaktan görünmeli. Ama ayaklarımın altında da, meltemle dalgalanan uzun otlar, ormanlar, çağıl çağıl akan sular olmalı ve bütün dünya hareket etmeli, neşeyle coşup taşmalıydı. O istiyordu ki, her şey tam bir sessizlik içinde olsun. Benim istediğim ise, etrafımdaki her şeyin coşkuyla dans etmesi, taşkın bir sevinç halinde olmasıydı. Ben ona, onun hayallerinin, yarı ölü bir cennet olacağını söyledim. O da benimkinin bir sarhoşluktan farksız olacağını ileri sürdü. Ben, onun cennetinde uyuyup kalacağımı, o da benimkinde nefes bile alamayacağını söyledi, çok da sinirlenmişti. Neyse, sonunda, iyi havalar başlar başlamaz ikisini de denemeye karar verdik, öpüşerek barıştık.
Reklam
Kim Bilir?
Ne hoştur meşe’nin, karaağacın yaprakları, Bahar mevsiminde yeşeren dalları; Ama ne fenadır görmek darağacını, Ve köklerindeki yılan ısırıklarını: Ve dinç de olsa, cılız da olsa, o adam, Mutlaka ölecek, gençliğine doyamadan! En yüce yerdir zarafetin tahtı, Uğruna tüm insanların uğraştığı: Peki kim dayanabilir darağacında Boynunda kendir ilmekle
Pdf
Dışardayız; sarı güneşin altında, caddelerde, parklarda, kafelerde... Tekerleri dönüyor arabaların tekerleri duruyor, ışıklar renk değiştiriyor sarı, yeşil; sarı, kırmızı… Korna, motor, insan sesleri kuşatmış havayı; pardon diyerek yürüyoruz. Kimimiz içinde uçuşan kelebeklerle yarışıyor, kimimiz işine yetişme telaşında… Dışardayız; binaların
Yıllar birleşti... Başlar da birleşti mi? Pek zannedemiyorum. Evvelleri biz Türkler, yılbaşı günlerinde başımızı sokmadığımız yer kalmazdı. Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini(1) tutan milletlerin cümlesine kendi kendimizi davet eder, sabahlara kadar eğlenirdik. O zamanlarda ne onlar, ne biz Gregorist(2) değildik. O ne hovardalık
Sayfa 297 - EVVELKİ YILBAŞILARKitabı okudu
Ve dünya hâlâ 'ahiretin tarlası' idi...
Oysa ölüm ölmüyordu. Kabir kapısı kapanmıyordu. Ecel celladı, damarlarında asil kan olanları bile bu dünyada bırakmıyordu. Hesap Günü iptal edilmiş de değildi.
57 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.