Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.35
Hayatı ile eserleri bazen çelişse de Jean Jacques Rousseau büyük bir yazar, büyük bir düşünür ve büyük bir dehadır.
Yalnızlık büyük bir özgürlüktür ve insan yalnız kalınca düşünmek konusunda en iyi performansını gösterir. Yalnızlık insanın zihninde bilmediği yollar açar.
Dahilik ve delilik dediğimiz şeyler de bu düşünce performansının doruk noktasıdır. Hele bir de insan yürüme alışkanlığına sahipse delirmek mutlaktır bir noktada.
Çocuğa Görelik İlkesi Açısından Değerlendirme Denemem
Metin Dışı İnceleme
Kitabın yazarı Samed Behrengi, çevirmeni Haşim Hüsrevşahi ve resimleyeni Mehmet Sönmez’dir. İncelenen kitap Can Çocuk Ekim 2021 58. baskıdır. 12,5x19,5 ebadına, 96 sayfaya, karton kapağa ve 2. hamur kitap kağıdına sahiptir. Ayrıca 12 punto ve Times New Roman yazı tipi kullanılmıştır. Kâğıt göz yormayacak bir kağıttır ve
Toplum Sözleşmesi
Özellikle son zamanlarda gündemimizde olan seçimler üzerine bu kitabı okumam biraz daha bakış açımı geliştirdi diyebilirim fakat Rousseau nun kurmak istediği devlet fazlaca itopik geldi. Tavan ve tavan arasındaki uyum, olacak kişi sayısına kadar en ince ayrıntısını düşünmek her devletin harcı değil gibi... Neyse kitaba gelelim Öncelikle 1 bölümde
Cehalet güçtür.
Kölelik özgürlüktür.
Savaş barıştır.
Bu üç cümleyi slogan yapan bir devlet nasıldır? Okyanusya devleti bunları benimsemiş/benimsemek zorunda bırakılmıştır. Hadi yakından yakından tanıyalım. Ülke daima bir savaştadır, fakat savaştığı ülke değişebilir. Yani Avrasya'ken birden kendilerince bunu Doğuasya yapıp tarihi de bu yönde
#kitapyorumu #bıldırcınkarı #ilragazzoselvatico
Merhaba herkese. Güzel bir cumartesi günü biraz serin. Ancak arkaplanda ateş çıtırtısı ambience sound açtıktan sonra bu kitabı okumak için ideal. Otobiyografik bir kitapla geldim bu sefer. Aslında otobiyografi, biyografi filan hiç sevmediğim bir tür. Ancak mekansal olarak bu kitap kendisini ön plana çıkardı. Paolo, hayatını tamamen belirsizliklerin ve sorgulamaların yönettiği, şehir hayatının onu bunalttığı bir zaman diliminde dağlara çıkmaya orada kalıp kendini tekrar keşfetmeye karar veriyor.
Paul'ün aradığı şey, şehirde sahip olmadığı özgürlüktür. Ve bence bu o kadar da kötü bir seçim değil: hayatımızda hepimiz en az bir kez herkesten uzaklaşma ve biraz yalnız olma ihtiyacını hissettik. Elbette, belki de kimse aylarca dağlara gitmezdi, ama eminim ki her birimizin derinlemesine düşünmek, kendini bir süre kapatmak için sığınacak bir yeri vardır. Şahsen ben ne zaman şehir hayatından ve sorumluluklarımdan bunalmış hissetsem kendimi ormanda bir evde hayal ederim ( Gidemiyorum çünkü). Yalnızca doğanın ve rüzgarın sesini duyabileceğim bir ortam düşlerim bir de ateşin çıtırtısını. Ve bu kaçış arzusu bende o kadar sık gerçekleşiyor ki yazara özenmemek elimde değil. O bunu başarabilmiş en azından. Ara sıra kaçıp kendini bulmak isteyen herkese tavsiye edebilirim. #yabanadoğru ve #walden kitaplarını sevdiyseniz de tercih edebilirsiniz.
Yeni Bir Dogma; şeffaflık. Çıplak Güzellik Yoktur!
youtu.be/6vZAi9vDij4 Kitabın analizi için videoma bakabilirsiniz.
Yazarı kavrayabilmek için ikinci okuyusumdan notlar çıkardım. Gelelim incelemeye.Byung Chul han şeffaflık toplumunu bir Güven toplumu olmaktan çok kontrol toplumu olarak görmektedir.Eğer her şey derhal kamuya açık hale gelirse siyaset kaçınılmaz olarak tık nefes olacak kısa
DÜŞÜNMEK ÖZGÜRLÜKTÜR.
15. yüzyılda bir değirmenci olarak yaşayan Menocchio, Kiliseden, toplumdan farklı düşünüyordu. Düşüncelerini dile getirdi, onları daha fazla içinde tutamadı ve sonu Engizisyon Mahkemesi tarafından ölüm cezasına mahkum edildi.
Peki suçu neydi bu adamın? Birini mi öldürmüştü? Tecavüz suçunu mu işlemişti? Hırsızlık mı yapmıştı? Neydi suçu? Cevap hiçbiri. Sadece ve sadece düşünmüştü, akıl yürütmüştü; kendisine empoze edilen cennet, cehennem, vaftiz gibi şeylere inanmadığını, hepsinin ticaret için gerekli şeyler olduğunu, bunlar üzerinden para kazanıldığını, Tanrı'nın evreni yaratmasını çürük yumurtaya benzettiğini, arafın olmadığını söylemişti. Bunları söylemek diri diri yakılmayı ya da farklı şekillerde öldürülmeyi mi gerektirir?
Karşınızda iktidar ve düşünceleri ile tek başına olan bir insan. Sonu ise ölüm. Aslında insanlığın var olduğundan beri düşünmek büyük bir suçtu; günümüzden geçmişe. Aykırı düşünmek ise en büyük suçtu. Ya koyun olmak gerekti ya da çoban.
Bilincin ve muhalefetin yok edildiği bir ütopya!
“Tarihini bilmeyen milletler, yok olmaya mahkumdur. “ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Savaş barıştır
Özgürlük köleliktir
Cahillik güçtür
Kitabımız Winston adlı karakterimizin
yaşadığı hayatı yaşatılmaya çalışılan hayatı sorgulamaya başlaması ile başlıyor.
Tarihin ve bildiklerinizin sürekli
Cemaat, istikrar, özdeşlik
Sistem ve ideoloji üzerine farklı bakış açıları kazandıran, neredeyse her sayfasında düşündüren bir eser. Kitabın ilk otuz sayfasında kafanınızı duvara vurur sanki yazar. Çünkü pek bir şey bilmezsiniz, şaşırırsınız. O anda kendinizi tavşan
deliğinden düşen Alice gibi hissedebilirsiniz. Delikten düştükten sonra bazı
Yazarın kafasında kurduğu ütopik bir ülke ve ülkede yaşananlar var. Bir ülkede siyasi iktidarın halk üstünde öyle bir baskısı, müdahalesi var ki. Tele ekranlar adı verilen insanların evlerinde, dış mekanlarda, açık alanlarda bulunan aletler sayesinde konuşulan her şeyin duyulup herkesin izlendigi bir ülke. Insanlar için en basit şeyler yasak sevmek, aşık olmak, yakın arkadaşlık ve en onemlisi düşünmek. " kölelik özgürlüktür. " düşüncesi hakim. Isleyebileceginiz en önemli suç düşünmek zaten parti fikirlerinden , onun izin verdiğinden fazlasına kafa yorup kendi fikrini beyan etmek yasak . Adeta yaşamak yasak. Bunu yapan insanlar da yakalanıyor işkence ile düşünce yapısı değiştirilmeye çalışılıyor. Winston diye bi kahramanımız var onun partiye düşman ,inanmaz fikirlerine ve bu karşıtlığın sonunda çektiği cezalara ,işkencelere de değiniyor da .
Aslında fazla ütopik gbi geliyor okurken sonra şu an ki dünyamızda benzer ne çok baskı yasayıp bir çok düşünce, duygu olarak kontrol altında oldugumuzu anlıyorsunuz. Sindirilip,yozlastırılıp, zamanla yok olan insanlar ,düşünceler,hayatlar ...
DÜŞÜNMEK ÖZGÜRLÜKTÜR...
Distopya tarzında yazılmış " 1984 "romanı inanılmaz muhteşemdi.Bir Ütopyanın tersinin nasıl olabileceğini çok iyi anlatan bu eser inanın ki size birçok şeyler öğretiyor hemde inanılmaz çok fazla şeyler.Tek partini yönetiminde korku,propaganda ve beyin yıkma ile halk ve yaşam manipüle edilmektedir.Büyük Birader, Düşünce polisi aracılığıyla toplumu gözetlemekte, zihinleri kontrol etmekte, insanları makineleştirilmiş kitlelere dönüştürmektedir.Roman geleceğin kabusunu, " yaşanılması kaçınılmaz bir gerçek " gibi anlatmasıyla etkilidir. Bence bu roman kesinlikle okunmaya değer başlarda ilk sayfalarda biraz sıkıcı gelmişti ama sonradan bir sardı ki okumayı bırakamadım ondan sonra hep devam ettim bir dört gün içinde hemen bitti.
SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
CAHİLİK GÜÇTÜR.
Sözlerinin bir topluma dayatıldığı bir dünyada bir toplumda cehalet bir çığ gibi büyümüş ve bağnaz bir toplum elde edilmiştir. İktidarın bu kadar çıkarlar için gözetildiği bir dünyada insanlar napsa suçtur. Düşünce polisi denilen pislikler insanların hem düşüncelerine hemde bütün yaşamsal haklarına karşıdır böyle bir iktidarın mevcut olduğu bir dünyada insan artık neye inandığını neyi bildiğini asla bilmeden yaşar ve bunu yapan büyük biraderdir, Bunu yapan ALÇAK BİR İKTİDARDIRRR.
Ben hayatımda bu tarz kitap okumamıştım bir tane daha distopya türünde bir kitap okumuştum ama bu kadar varamamıştım distopyanın sonuçlarını üstü körü anlamıştım Distopya kavramını ama bu kitabı okuyunca DİSTOPYA denilen bir kavramı çok iyi anladım.