Selamün aleyküm Ya Kitap ehli
İnsan inandığı gibi yaşamalı öyle değil mi? ya da biraz devrikleştirirsek inandığını yaşayana insan denir...
Bir sorumluluğunuz var, kısıtlı süreniz, dönüşü olmayan.
Elinizden geleni yapınca mesrur olacağınız ama gayretinizi esirgediğiniz de ise en bedbaht hâle düşeceğiniz...
Peki ya menfaatlere gelelim, sevgiyi
Belkide küçük bir umuttu benimkisi
Yıllar sonra yeniden sevebilme hissi
Duygularımın yoğunlaştığı aşk belirtisi
Tekrardan birine hoş geldin diyebilme cesareti
Mutluluğun adresine gidiyorum
Huzur bulduğum kalbe
Aşk dolu yüreğe
Benimle bir ömür yaşayacak gerçek sevene
O duyguyu hissettiğin anda
Kopar içinde bir fırtına
Şarkılar söylersin yana yakıla
Şiirler yazarsın mutluluk adına
Son sözü söylersin yürekten
Seni seviyorum anlasana…
(ÖNER AKÇA)
Yalnızca elli sayfalık, yaklaşık bir saatimi alacak bir kitap okuyup ardından üç saate yakın filmini izledim. Geçen dört saatlik zaman dilimi ise asla bir kayıp değil. Aksine hayatıma ve duygularıma dokunan anlardı. Bazen yüzlerce sayfadan oluşup bittiğinde "bana ne kazandırdı?" Diye sorguladığım kitaplardansa bir sayfaya birden çok duyguyu sığdıran eserlerin hayranıyım.
Kitabı gördüğümde çerezlik okuyup bitiririm sonra da diğer kitapların arasında yerini alır diye düşündüm. Ama hikaye öyle fantastik ve hatta fazlaca ütopik ki; okurken etkilenmemek elde değil. Bir solukta nefesimi tutarak okudum. Ardından 2008 beyaz perdeye uyarlanan ve Brad Pitt'in muhteşem oyunculuğuyla daha da keyifli hale gelen filmini izledim. Ve üzerine basa basa söylüyorum ki kesinlikle tavsiye ediyorum.
Kitap içeriğinde ise; yazarımız Mark Twain'in "Hayatın en iyi kısmının başta, en kötü kısmının da sonda olması ne yazık." sözünden esinlenip yazmış olduğu konu okuyucuya aktarılmıştır.
Dünyaya seksen yaşında gibi yaşlı bir şekilde gelen bir bebeğin, hayatın kuralı olan doğmak, büyümek ve yaşlanmak şeklinde olması gerekirken, Benjamin'in tam tersi olacaktır. Benjamin'in garip hayatını anlatan aşk ve duygu yüklü fantastik bir eser. Yazar yaşın insan kimliği üzerindeki etkisini hayalgücünü zorlayacak bir şekilde anlatmıştır.
Okur kalın...
Yaklaşık yüz bin insanın öldüğü, iki milyon kadar insanın yıllardır yaşadıkları topraklarından, vatanlarından göç etmek zorunda kaldığı bir savaş. Nasıl olmuştu bu soykırım? Hangi insan evlatlarının bu kadar gözü dönüp bu kadar cana kıyabilmişti?
Sırp Cumhurbaşkanı Slobodon Milošević'in Sırpları kışkırtması sonucu önce Hırvatistan sonra Bosna'da
Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır.
Yazarın hayatına yer vermeyeceğim, doğrudan kitabımızın incelemesine geçelim.
Kitabın mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup
Ne çok okunacak kitap var. Hergün listeye bir yenisi daha ekleniyor. Bazen ömrüm yetmeyecek diye düşünüyorum ve beklemenin anlamı yok diyorum. Bu sitenin bana kazandırdığı en güzel şey, dostlukların yanında, yeni kitaplar keşfetmek oldu. Unuttuğum, okumadığım, rafa kaldırdığım kitaplar. Evet işte onlardan biri daha.
Yıllardır ara verdiğim Aziz