Bir matematik profesörü olan Raçinski'nin akademik kariyerinden bir nesli aydınlatmak üzere vazgeçip Tatevo'ya öğretmen olarak gitmesini anlatıyor. Cehaletin temeline inip onun köklerinden aydınlatılmasını, tüm kötülüklerden arınmasını kısacası bir köy okulu üzerinden bir ülkeyi kurtarmaya çalışmasını bize kisa film izler gibi aktarmış bir kitap. Sarhoşluk, sefillik, kötülük içinde kalmış bir toplumdan dünyaya ışık olabilecek birçok cevheri gün yüzüne çıkarmış ve bunun bize ustalıkla aktarılmasını sağlamış bir kitap. Yaş sınırı olmadan 7'den 70'e herkesin güneş ışığını bu kadar yakından hissetmesi için muazzam bir örnek.
Uzun yıllar boyunca varlığı somutlaşmamış ve her türlü güçlükle bocalamış bir ülkenin aydınlanma, kalkınma, büyüme çabasını sağlam bir dil, güçlü bir kalemle eşsiz bir şekilde anlatmıştır Petrov. Ateşinin söndürüldüğünü, ışığının elinden alındığını düşünen her insanın okumasi , her topluma okutulması gereken bir kitap. Keşke herkes topluma karışmadan önce bu kitabı okumak zorunda olsa. Atatürk'ün okumamızı istediği bu kitabın hayalimden biraz ötesinde çıkması beni olduğundan fazla sevindirdi.
Psikolojik bir şiddetle büyümüş hatta bu psikolojik şiddeti yaşadığı aşkta bile görmüş bir denizci. Ve bu şiddetten sadece kendini ve yolunu seçmiş hatta bu yolda kendine sadece kendi inanmış bir Martin Eden. Çok daha uzun bir inceleme isteyen bir kitap kesinlikle burada analizi yapılabilecek kadar yüzeysel bir kitap değil. Okuduğum için kendimi şanslı hissettiğim ilk kitap.
Kitabın son sayfasına gelene kadar biraz sinirlendim. Çünkü gitmemesi için çabalamasını istediği karısının tüm çabalarına rağmen gidip, karısına ve evine rağmen korkaklığının esiri olan bir adam sandım Ferdinand'ı ki öyle de oldu fakat sonunda yapması gerekeni yaptığı bir sonla bitirilmişti hikaye . Ferdinand kendi düşünceleri olmayan her şeyden etkilenen ve düşüncelerini yönetemeyen bir karakterdi. Fakat sonunda kendi yasasının dışında bir yasa olmadığını anlaması kitabı son anda sevmeme vesile oldu .
Çocukken klasikleşmiş bir tiyatroyu çok üstün körü dayatmalarla hep arka planda bırakmışız. 23 yaşımda tekrar okuma fırsatım olduğu için cok mutluyum . O kadar zevkle, heyecanla, istekle okudum ki her yaşta okunup farklı bir sürükleyişe şahit olmak istiyorum bu oyunda.
Bir ölüm savunması bu denli erdemli olabilirdi ancak. Hep çocukken gördüğümüz felsefe derslerinin çok ötesinde , erdem ve bilgelik havuzunda yüzen bir filozof .
Söylesene, sizlerden biri bunu ister miydi acaba? Bütün gençliğini özgür ve bağımsız olmaya adamış genç bir insan, tam amacına varmak üzereyken, eşikte dururken, hayata sadece bu yüzden değer verirken; meslek aşkına, sorumluluk aşkına, bağımsızlık aşkına yaşarken? Hayır! Bunu kesinlikle bir yaşam amacı olarak hayal edemiyorum; bir yuva, aile, ev kadınlığı, çocuklar, bu bana çok yabancı, çok, çok!” (s. 57). Özgürlüğü ve idealleri ugruna bir cok kez birçok seyden vazgeçmiş ,mukemmel bir kalemle anlatılmiş, kadinlarin mücadelesinin özeti niteliğinde...
"Büyüdüğünüzde dünyadan ve diğer şeylerden payınıza düşenler artmayacak, bilakis daha da azalacak, ancak şu anda her şey sizin henüz ve siz de her şeye aitsiniz." Ne kadar da kendi kafamızdaki doğru sandığımız düşüncelerden uzak bir bakış açısı. Bu güçlü kaleme hayran olmamak mümkün olmamalı.
Lou Andreas-Salomé
“Bir diğerinin duygularını anlayabilmek için sevgi gerekir kuşkusuz; fakat tutkunun belli bir derecesinde sevgi, sevilen kişinin duygu dünyası da dahil olmak üzere dış aleme hiçbir duyargası uzanmayan, dolayısıyla kulak vermediği ve algılamadığı için de rahatsız edici bir itirazı olanaksız kılan kör bir bencilliğe dönüşüyor. Tutkulu aşk yalnızlığın en uç ve en son durağı gibi.” Böyle bir alıntının bir insan hayatı üzerindeki etkisini kitabı okuyarak çok güzel anlayabiliyor okur. Son cümleyi özenle anlamak gereklidir tabi.
ArayışlarLou Andreas-Salomé · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20218,5bin okunma