Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çiçek Benzetmeleri
Eflatun Nuri - Kahkaha Çiçeği Mehmet Kartal - Gece Sefası Ahmet İnsel - Zambak Neşe Erdok - Kardelen Erdoğan Alkan - Haşhaş Mehmet Çağçağ - Kaktüs Çanakkaleli Tuncay - Katır Tırnağı Lütfü Oflaz - Kasumpatı Füsun Demirel - Nilüfer Akif Kurtuluş - Sümbülteber Derviş Zaim - Beyaz Karanfil Hüseyin Peker - Manolya Semih Gümüş - Mor Salkım Ünsal Oskay - Sarmaşık Oruç Aruoba - Hatmi
Orta kuşağın sözcülerinden Sururi, Hürriyet gazetesinde, Semih Balcıoğlu Akşam, Ali Ulvi Cumhuriyet, Altan Erbulak Yeni Sabah, Ferruh Doğan Vatan, Mıstık Akşam, Turhan Sciçuk Yeni İstanbul, Mim Uykusuz Dünya gezetelirnde sözcülük görevlerini yerine getirdiler. Dergilerde Yalçın Çetin, Yalçın Tüzecan, Nehar Tüblek, Tonguç Yaşar, Suat Yalaz, Sinan, Eflâtun Nuri, Bedri Koraman, Oğuz Aral, Nihat Bali, Şadi Dinççağ vc köyü yansıtan eserleriyle Hüseyin Mumcu, aynı görevi yüklenen sanatçılar arasındadır.
Reklam
1942 - 1943 arasında mizah dergilerinde ileride «orta kuşak» diye isimlendirilecek olan karikatürcüler görünür. Selma Emiroğlu, Mim Uykusuz, Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Nehar Tüblek bu dönemin mizah dergilerinde sürekli çizmeye başlarlar. Sonradan kişisel değerlerini bulacak olan bu isimler sanat hayatlarının ilk yıllarında Cemal Nadir'in etkisindedirler, Cemal Nadir etkisi birkaç yıl aradan sonra basınımızda görülecek olan orta kuşağın devamında da vardı. Eflâtun Nuri Erkoç, Ali Ulvi, Ferruh Doğan, Altan Erbulak ve Bedri Koraman orta kuşağın ikinci dönemini oluştururlar, İlk orta kuşak sanatçıları ile bu ikincilerin karikatürün işlevi üstüne görüşleri bağdaşır. Daha sonra Yalçın Tüzecan, Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Oğuz Aral, Mıstık, Suat Yalaz, Sinan ve Hüseyin Mumcu'yu görmekteyiz. Son saydığımız isimlerle 1949 hattâ 50'lere dayanan kuşak, karikatüre başlama yılları 1942 ile 1951 arasında değişen sanatçıların tümünü içerir ve bir genelleme ile bu isimlere «Orta kuşak» sözcüleri diyoruz.
NECİP FAZIL VE YAHYA KEMAL EFLATUN NURİ Eflatun Nuri'nin Haziran 2001'de aktardığı bir anekdot, Necip Fazıl - Yahya Kemal ilişkisi açısından oldukça manidardır: "Yahya Kemal, 1936'da Paris'te on parasız ortada kalır. Birkaç dost derken, Necip Fazıl'ın evine kapağı atar. Yahya Kemal, dergi çıkaralım diye tutturur.
Çizer Eflatun Nuri bir söyleşisinde şöyle bir şeyden bahsediyordu, aklımda kaldığı kadarıyla: "Bir trenin penceresinden gözüm güzel bir kıza takılmıştı. Tren hareket edince onu daha fazla görebilmek için geriye yürüyor, tren camından onu seyrediyordum, ta ki bir aynaya rast gelip de kendi yüzümü görene kadar. O görüntüyle birlikte genç bir delikanlı değil de altmışlı yaşlarda bir ihtiyar olduğumu fark ettim." Hiç kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz. Sağlığımız yerindeyken yaşlılığın yaklaştığını tecrübe etmeyiz.
Sayfa 47
Zaman tecrübemiz, içimizdeki hikâye ile içinde yaşadığımız daha geniş hikâye arasındaki gerilime tâbi. İç deneyimimiz bize geçip gitmiş olan yılları anlatmıyor. Çizer Eflatun Nuri bir söyleşisinde şöyle bir şeyden bahsediyordu, aklımda kaldığı kadarıyla: “Bir trenin penceresinden gözüm güzel bir kıza takılmıştı. Tren hareket edince onu daha fazla görebilmek için geriye yürüyor, tren camından onu seyrediyordum, ta ki bir aynaya rast gelip de kendi yüzümü görene kadar. O görüntüyle birlikte genç bir delikanlı değil de altmışlı yaşlarda bir ihtiyar olduğumu fark ettim.” Hiç kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz. Sağlığımız yerindeyken yaşlılığın yaklaştığını tecrübe etmeyiz. Aslında yaşlanma sürecinin etkilerini algılarız; içten içe yaşlandığımızın farkındayızdır. Ama ölüm gerçeğinden kaçmak için zamanı yok sayarız.
Reklam
Çizer Eflatun Nuri bir söyleşisinde şöyle bir şeyden bahsediyordu, aklımda kaldığı kadarıyla: “Bir trenin penceresinden gözüm güzel bir kıza takılmıştı. Tren hareket edince onu daha fazla görebilmek için geriye yürüyor, tren camından onu seyrediyordum, ta ki bir aynaya rast gelip de kendi yüzümü görene kadar. O görüntüyle birlikte genç bir delikanlı değil de altmışlı yaşlarda bir ihtiyar olduğumu fark ettim.” Hiç kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz. Sağlığımız yerindeyken yaşlılığın yaklaştığını tecrübe etmeyiz. Aslında yaşlanma sürecinin etkilerini algılarız; içten içe yaşlandığımızın farkındayızdır. Ama ölüm gerçeğinden kaçmak için zamanı yok sayarız.
Felsefe, Eflâtun'a göre hayretten doğar. Ülkeleri, atının gidebildiği yerlere kadar fetheden bir milletin, ne ölüm karşısında metafizik bir korkuya, ne de hayrete düşmesine imkân vardı. Tanzimat'ta Namık Kemal ile başlayıp Celâl Nuri'de sona eren sığ bir düşünceye heveslenme hareketi var. Türk intelijansyası önce saraya yaltaklandı, sonra devlete. Racine, en âdî senyörün karşısında yerlere kadar eğilir. Çünkü "önce yaşamak, sonra felsefe" der Latinler.
kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz
Geçmiş olan, geçip gitmiştir, geçmiş. gelmek üzeredir." Heidegger'in bu sözü, insana ilk bakışta tuhaf görünüyor. Cümlenin ilk kısmında sorun yok, geçmiş geçip gitmiştir Ama peki gelmekte olmasına ne demeli? İnsanın saat zamanı ile anlattığı hikâyelerin zamanı, birbiriyle örtüşmüyor. Zaman tecrübemiz, içimizdeki hikâye ile için de yaşadığımız daha geniş hikâye arasındaki gerilime tâbi. İç deneyimimiz bize geçip gitmiş olan yılları anlatmıyor. Çizer Eflatun Nuri bir söyleşisinde şöyle bir şeyden bahsediyordu, aklımda kaldığı kadarıyla: "Bir trenin penceresinden gözüm güzel bir kıza takılmıştı. Tren hareket edince onu daha fazla görebilmek için geriye yürüyor, tren camından onu seyrediyordum, ta ki bir aynaya rast gelip de kendi yüzümü görene kadar. O görüntüyle birlikte genç bir delikanlı değil de altmışlı yaşlarda bir ihtiyar olduğumu fark ettim." Hiç kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz. Sağlığımız yerindeyken yaşlılığın yaklaştığını tecrübe etmeyiz. Aslında yaşlanma sürecinin etkilerini algılarız; içten içe yaşlandığımızın farkındayızdır. Ama ölüm gerçeğinden kaçmak için zamanı yok sayarız.
“Çizer Eflatun Nuri bir söyleşisinde şöyle bir şeyden bahsediyordu, aklımda kaldığı kadarıyla: “Bir trenin penceresinden gözüm güzel bir kıza takılmıştı. Tren hareket edince onu daha fazla görebilmek için geriye yürüyor, tren camından onu seyrediyordum, ta ki bir aynaya rast gelip de kendi yüzümü görene kadar. O görüntüyle birlikte genç bir delikanlı değil de altmışlı yaşlarda bir ihtiyar olduğumu fark ettim.” Hiç kimse kendisinin yaşlandığına inanmaz. Sağlığımız yerindeyken yaşlılığın yaklaştığını tecrübe etmeyiz. Aslında yaşlanma sürecinin etkilerini algılarız; içten içe yaşlandığımızın farkındayızdır. Ama ölüm gerçeğinden kaçmak için zamanı yok sayarız.”
Reklam
295 syf.
·
Puan vermedi
·
46 günde okudu
TOPLUMUN TÜKÜRÜĞÜ BİR ADAM YA DA BİR ŞİİRİN FİLMİNİ İZLEMEK...
Attilâ İlhan’ın şiir evrenini bilmek “Zenciler Birbirine Benzemez” romanından daha fazla zevk almanızı sağlayabilir. Ben o evreni biliyorum ve romanı da aynı nispette sevdim. Zaten her cümlesi, ayrı bir imge deneyen bir mısra gibi. Şehirli, modern bir arabesk. Üstelik şiirlerinde bahsedilen karakterler romanda da boy gösteriyor veya tam tersi.
Zenciler Birbirine Benzemez
Zenciler Birbirine BenzemezAttila İlhan · Özgür Yayınları · 1987136 okunma
Hak edecek ne yaptılar?
İnce bir battaniyenin altına kıvrılmış el kadar bir gövde kıpırdadı önce ve yavaşça toplandı. Üzerinde eski, kolsuz bir hırka ve ayağında eprimiş bir eşofmanla, bitmemiş bir inşaatın karanlık odasındaki uykusundan kaldırdığımız adam Aziz Nesin'di. (...) Ziyaretine gittiğimiz Çatalca Nesin Vakfı'nın yatakhaneleri yeterli gelmiyordu artık çocuklara
Sayfa 103 - İletişim Yayınları, 1. Baskı, 2016Kitabı okudu
59 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.