"Sadece piramitleri görmek için çölü geçmek isteyecek birini tanımıyorum buralarda," dedi tüccar. "Bir taş yığınından başka bir şey değiller. Kendi bahçene kendi piramitini dikebilirsin."
"Siz hiç yolculuk düşleri görmemişsiniz" dedi delikanlı.
Daha önce hayallerinizi küçük gören biri oldu mu? Onu değersizleştiren, anlamsız bir çabaya çeviren? Herkesin hayatında böyle bir tutumla karşılaştığını tahmin ediyorum. Çünkü "Yolculuk düşleri" olmayan insan çok... Ve kendilerinde olmadığı gibi sahip olan insanların hevesini kursağında bırakmakta da çok iyiler.
Bir düşü iki kere gördü diye çölü aşanlar vardır ve bunun budalalık olduğunu düşünüp unutanlar. Hayatta bizim düşünebildiklerimizden fazlası olabileceğine inananlar ve inanmayanlar. Bir yolculuk okuyoruz. Mısır'a, piramitlere oradan da hazineye uzanan bir yolculuk. Tabii gerçek hazine nedir yorumu okuyucuya kalmış. Benim fikrimce en büyük hazine o yolda ilerlerken öğrendiklerindir.
Anlatımı çok akıcı, sade bir kitap Simyacı. Bu kitaba "abartılmış" dendiğini görüyorum. Çok şaşırtıcı. Bence bir eserin en büyük başarısı etkileyiciliği, anlatmak istediğini okura aktarıp aktaramadığıdır. Tabii bazı eserler doğrudan yapmazlar bunu, yoruma açıktır. Fakat bu böyle diye sade bir dili eleştirmek niye? Her kitap uzun uzun diyaloglarla ve betimlemelerle 400 sayfaya ulaşmak zorunda değil.
Çok keyifli bir okuma oldu benim için. Her sayfayı heyecanla çevirdim. Herkesin kendi kişisel menkıbesini gerçekleştirebilmesi dileğiyle...