Ey sevgili! Nasıl ki bana yere düşen bir ekmeği öpüp düştüğü yerden kaldırmayı öğrettiyse anneciğim; bir gün gözümden düşsen bile yine kutsal bir emanet sayıp seni öpüp başıma tac etmemi emrediyor yüreğim...
Emanet dedigin bir vakit sonra geri alinir Pinhan. Hikaye dedigin emanet degildir. Demem o ki, sen daha hikayeni yasamadin Pinhan. Yuregin daralmakta kac zamandir bilirim. Kendine yollar, akacak mecralar aramaktasin onu da bilirim. Durri Baba'nin neden sana gorunmedigini, neden boyle uzak durdugunu merak edersin, buna icten ice uzulursun. Oysa bizler Durri Baba'yi her gun her gece gorur; onunla uzun uzun sohbet eder, avuc dolusu guler, huzunleniriz. Hikayelerimiz ortaktir, birdir. Biliriz. Hikayelerden alametler derleriz. Senin defterinse henuz bostur Pinhan, bos oldugunu bilirsin sen de. Doldurmaya gayret edersin. Lakin bunu yanlis yerde yaparsin. Burada yeni hikaye yazilmaz. Bizim nazarimizda zaten her hikaye, ta kalubeladan kalma eski bir hikayedir. Gel gor ki hikayesini yasamamis olanlar bunu bilmez, onlar yeni bir hikaye arar durur kendilerine. El degmemis olsun, tadina bakilmamis olsun isterler. Cunku bir olmayi degil, tek olmayi arzu ederler. Sana daha baska ne soylesem ki Pinhan? Bunlari fehmeylemen icin yeni sandigini yasaman icap eder. Seninle burada ayri duser yollarimiz. Elbet bir vakte kadar, o zaman yeniden kavusur, kucaklasiriz.
Yaradılış Kitabı, Tanrı’nın insanlara hayvanlar üzerinde egemenlik verdiğini söylüyor, ama bunu O’nun hayvanları insanlara emanet ettiği biçiminde de yorumlayabiliriz pekala. İnsan gezegenin efendisi değil, sadece yöneticisiydi ve sonuçta yalnızca gezegenin yönetiminden sorumluydu. Descartes önemli bir adım attı; insanı “maitre et proprietaire de la nature” ( doğanın efendisi ve sahibi ) yaptı. Hiç kuşkusuz bu adımla hayvanların ruhu olduğunu kesinkes reddedenin o olması arasında da derin bir bağ var. İnsan efendi ve sahiptir, diyor, Descartes, hayvansa sadece bir otomat, hareket eden bir makine, bir machina animata. Hayvan yakındığında, bu yakınma değildir; sadece kötü çalışan bir makinenin hırıldamasıdır. Bir vagon tekerleği gıcırdadığında, vagon acı çekiyor anlamına gelmez bu; sadece tekerleğin yağlanması gerekmektedir. Demek ki, laboratuvarda canlı canlı kesilen bir köpeğe üzülmek için neden yoktur.
Dışarıdaki dünya benim değildi. Ama ben dışarıdaki dünyanın oldum. İnsan kendi yarattığının dışındakine sahip olamıyor aslında. Her şey emanet gibi. Belki ben de annem için emanettim