Ceylânları su başında ney çalarak vurduklarını bilmez misiniz? Bu ele avuca sığmaz hayvan ney sesini duyunca ağaçların arasından ağır ağır ilerler, su kenarında yere oturur ve dünyanın en güzel gözleriyle hüngür hüngür ağlamaya başlarmış. Pusudaki avcılar tüfeklerini o asil hayvana çevirirler, rahatça nişan alır ve hep birden patlatırlarmış. Duman kadar çevik hayvan bir taş parçası gibi olduğu yerde kalıverirmiş. (Sesi değişir, gözleri dolar.) Bizde bu ruh ve ellerde bu düzen oldukça bizi vurmak da iş midir? Bize sevdiğimiz havayı çalsınlar, ökselerine mukaddes bildiğimiz şeylerin yemini serpsinler, sırtımızdan nişan alındı demektir. Düşman bizim bu tarafımızı bizden iyi anlayan ve kullanandır. Böyle bir tuzağı o kurar, ona düşeceğimizi bildiği için kurar, bizi tanıdığı için kurar. Biz de ona düşeriz, düşeceğimiz için düşeriz.
Sayfa 21 - Büyük Doğu Yayınları
"Ve (Allah) Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip 'Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin!' dedi. (Melekler) Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kamil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin" cevabını verdiler. (Allah) 'Ey Adem! Bunların isimlerini onlara bildir!' dedi. (Adem) Onlara bunların isimlerini bildirince de (Allah) 'Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!' buyurdu."(Bakara Sûresi, 30-33)
Reklam
Kant
Gülünç ve dokunaklı anı: insanın on sekiz yaşında iken tek başına ve bir bildiği olmadan girdiği ilk salon! bir kadının bakışı beni yerin dibine geçirmeğe yeterdi. Daha hoş görüneyim derken, daha gülünç oluyordum. En yanlış her biçim düşünceye dalıyordum; ya ortada fol yok yumurta yokken içimi açıyor, ya da bana azıcık sert sert baktığından bir adamı düşman görüyordum. Ama o zamanlar, sıkılganlığımdan ileri gelen müthiş üzüntüler içinde, güzel bir gün ne hoş şeydi öyle!
"Herkesin, sadece kendine ait, içini dışını bildiği, kendini güvende hissettiği bir ormanı vardır. Ve kendi ormanına sahip olmak, bu hayattaki en güzel şeydir."
Sayfa 47 - Timaş YayıneviKitabı okudu
İçindeki güzelliklere ve yaratma ihtirasının sancılarına rağmen, asıl mücadelesi Ruth'a ulaşmaktı. Öncelikle ve daima onun âşığıydı. Diğer her şey aşkın yanında ikinci plandaydı. Martin'in aşk macerası, düşünce dünyasındaki macerasından daha büyüktü. Karşı konulmaz kuvvetlerin itici gücü uyarınca atomlardan ve moleküllerden oluşan dünya, sırf bunun için hayranlık duyulacak bir yer değildi; onu güzel yapan, içinde Ruth'un yaşamasıydı. Hayatında bildiği, sezdiği veya hayal ettiği her şeyin en muhteşemiydi o.
Sayfa 113 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ah! Gündüz, bu pis ışık bir bitse de kararıverse ortalık, ışıklar bir yansa... İşte yalnız iki umut vardır: Akşam ve lamba... Kimin eli bu, yüreğinizi durmadan mıncıklayıp duran? Yapış yapış, soğuk, çirkin cüzamlı el... -Bu surat ne yahu? -Ne var suratımda? -Canından bezmişsin sen yahu! -Neden bezecekmişim canımdan? Biliyorum, suratımın rengi de çamurun, gökyüzünün, denizin, duvarın rengindedir. Her şeyden memnun ahbap seni yıkmış gitmiştir. İnsan var öyledir, insan var böyledir. Duvarın, gökyüzünün, çamurun, o devamlı pis halin rengini alır. Yüzünde sanki damarındaki kırmızı su dolaşmıyordur. Bu anlarda en güzel bildiği birisiyle oynaşmak bile zevksizdir.
Sayfa 131
Reklam
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.