Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.29
Betül ERGÜN
Betül ERGÜN
@ergunbetul
20 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Yeni bir kitap yorumuyla geldim. Bu kitaba, kitapta anlatılmak istenen verilmek istenen mesajlara ve gogol'un alaycı anlatım tarzına ba - yıl - dim. Mutlaka okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle öneriyorum. Okurken asla sıkılmadım ve hatta bitecek diye üzüldüm.
Kitap üç öyküden oluşuyor. İlk öykü kitaba ismini veren
Bir Delinin Hatıra Defteri (Palto ve Burun Öyküleriyle)Nikolay Gogol · İndigo Kitap · 202155,4bin okunma
Merhaba arkadaşlar, yeni bir kitap yorumu ile karşınızdayım. Tolstoydan okuduğum ilk kitap olan bu kitap bir öykü kitabı. Öykü sevmiyorum ben diyen herkesin çok seveceği bir kitap olacağını düşünüyorum. Ben çok beğendim. Zaten okumaya başlamadan önce de begenecegimi biliyordum.
Yazar o kadar güzel konulara deginmis ki tüm öyküleri insana kendini sorgulatan cinsten. Sevginin önemi, içinde bulunduğumuz zamanın önemi, kibir, açgözlülük gibi temalara yer vermiş öykülerinde. Ve bunları o kadar sade bir dil ve akıcı bir üslupla anlatmış ki okurken hem sindire sindire okuyorsunuz hem de her cümleden bir ders çıkarıyorsunuz. Kitaba adını veren "İnsan neyle Yaşar" isimli öykü çok güzeldi merak duygusunun yoğun olduğu bir oykuydu. Bu öyküde sevginin önemini vurgulamış yazar. İnsanı insan yapan şey içindeki sevgidir diyor. İçinde sevgi olmayan bir insan mutsuz olur diyor. Dediğim gibi bu tarz mesajları çokca barındırıyor kitap. Ayrıca son öykü olan "İnsana ne kadar toprak lazım" isimli öyküyü de çok beğendim. Gerçekten burada verilen mesajlar da çok iyiydi. Açgözlü bir adamın sonunu okuyoruz bu öyküde de. Kitapta dini öğelerle de yer verilmiş. Tolstoyun dine bakış açısını da görmek mümkün. Ben uzatmak istemiyorum, çok beğendim kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. 5/5
"Anladım ki insan içinde sevgiyle yaşar. "
"Dünyada Barış, insanda iyi niyet olmalı "
"Şunu sakın unutmayın: Önemli olan tek bir an vardır o da simdidir. Çünkü bir tek ona sözümüz geçer."
Uzuuuun bir aradan sonra yeni bir kitap yorumuyla yeniden karşınızdayım. Barbarlar şehri, distopya türünde okuduğum ilk kitap oldu. Ve umarım son olmaz çünkü sevdim. Kitap başından sonuna kadar heyecanını hiç düşürmedi ancak bazı nedenlerden dolayı okumaya ara vermem gerekti. Tekrar başladığımda duygu bütünlüğü bozulmuştu ve aynı heyecanı
Okur Takip Önerileri
Herkese merhaba yeni bir kitap yorumuyla karşınızdayım Çok uzun zamandır merak ettiğim bir kitabı okumuş olmaktan dolayı çok mutluyum. Baş karakterin otizmli bir çocuk olduğunu ogrendigimden beri okuma listemde olan bir kitaptı ve sonunda okuma fırsatı buldum.
Christopher, 15 yaşlarında otizmli bir çocuk. Bir gün komşularının köpeğinin öldüğünü görüyor ve bunu kimin yaptığını öğrenmek istiyor. Kendi çapında dedektiflik yaparak katili bulmaya çalışıyor. Bir noktaya kadar kitapta Christopher'in katili bulmaya çalışırken yaşadıklarını okuyoruz, ancak daha sonra olay birden çözülüyor ve kitap farklı bir yöne evriliyor. Tam bu noktada beni çok şaşırttı ve sonrasında katilin bulunması ile Christoper başka bir gerçeği öğreniyor ve biz de onunla birlikte bir sürü şeye şahitlik ediyoruz.
Kitabın dili akıcıydi evet ama kitapta beni rahatsız eden çok fazla şey oldu. Özellikle diyolog kısımlarında "sonra o şöyle dedi, sonra ben şöyle dedim " diye siralanan cümleler ayrıca ve baglacinin gereğinden fazla kullanımı beni çok rahatsız etti. Bunun nedenini, kitabın otizmli bir çocuk tarafından anlatilmasina bağlıyorum. Yani yazar bunu bilerek yapmış sanırım. Genel olarak begendim, okumanızı isterim. 3.5/5
Yine bir öykü kitabıyla karşınızdayım. Ve çok fazla kalemiyle tanışmak istediğim bir yazardi Mihail Bulgakov. Öyküye farklı bir bakış açısıyla yaklaşmış. Çok farklı bir tarzı var öykü konusunda. Genel olarak Moskova'nın 1920 li yıllardaki yapısından, tarihinden, toplumun yapısından bahsediyor. İşçi memur arasındaki farklılıklardan, yoksulluk çeken dönem insanının halinden bahsediyor. Döneme dair değişik bilgiler de içeriyor kitap. Mesela asansöre sadece kalp hastası yaşlıların binebildigini söylüyor. Hatta Moskova'da bir dairenin bile olmadığını herkesin iç içe daracık yerlerde yaşadığını yazıyor. Bir gün mutlaka Moskova'nın çok güzel bir yer olacağına olan inancini hiç kaybetmiyor. Tuhaf bı öykü kitabıydı. Öykü kitabı olduğu için çok fazla birşey söyleyemiyorum. Genel olarak Moskova'nın 1920 li yıllarına ışık tutmuş yazar. 4/5
Herkese merhaba yeni bir kitap yorumuyla karşınızdayım.
Yazarla tanışma kitabım kendileri. Okurken o kadar çok sinirlendigim yerler oldu ki. Nerden başlamam gerektiği konusunda kafam çok karışık.
Öncelikle belirtmek istiyorum ki kitabın konusundan bı haberdim. Arka kapağını bile okumadan başlamıştım. Kitap edebiyat dünyasının
Anton cehovdan okuduğum ilk kitaptı ve belki de doğru kitap değildi. Zaten öykülerle aram pek iyi değil ancak gerçekten hiç beğenmedim. Kitaba ismini veren "ayna" isimli öyküden umitliydim ama onu da beğenmedim. İçinde 6 tane öykü vardı. 5 öyküye nazaran "sıradışı bir adam" öyküsü diğerlerine göre daha iyiydi. Buna göre bu kitaba 2/5 veriyorum.
Anton cehovdan bir öneri yapabilir misiniz? Hangi kitaplarını okuyup hangilerini sevdiniz? Aşağıya yazarsanız sevinirim.
Herkese merhaba yeni bir kitap yorumuyla sizlerleyim. Doppler, uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı. Ancak tam olarak beklediğimi alabildim mi pek emin değilim. Kitap konusu bakımından orjinal sayılabilir bir kitaptı, en azından benim okuduklarim içinde. Konuyu begendim, yazarın dilini de beğendim ama sanki kitap verilmek istenen mesaj dışında
Kitapta Mevlana ve şemsi Tebrizi nin manevi aşkını ve eş zamanlı olarak Ella ile Azurun hikayesini okuyoruz.
Ella 3 çocuklu kocasıyla arası soğuk olan ve editör yardımcısı olarak yeni bir işe başlamış bir karakter. Editör tarafından taninmayan Azur isimli bir yazarın kitabını okuması ve rapor etmesi isteniyor. Azurun yazdığı kitap ise Mevlana ve Tebrizinin aşklarının anlatıldığı kitap. Ella ilk başta kitabı okumaya pek istekli olmasa da okudukça hem kendi hayatına bakışı değişiyor hem de yazara karşı merakı artmaya başlıyor ve Azura mail atıyor. Bı noktada kitap böyle başlıyor. Hem Mevlana ve tebrizin o dönemde yaşadıklarını okuyoruz hem de Ella ile Azurun zamanla alevlenen aşklarını okuyoruz.
Kitabı 2. Okuyusumdu ben yine çok sevdim. Dili ağır değil kolay okunuyor. Eş zamanli giden iki hikayeyi aynı anda okumak yormuyor yazar güzel birlestirmis. Tavsiye ederim
Bir psikiyatristin mesleğine basladigindan itibaren en sıradışı vakalarını anlattığı harika bir kitap. Gerçekten farklı vakalar ve içerisinde öğretici bilgilerde vardı. Tavsiye ediyorum
Sabahattin Ali'nin okudugum 4. Kitabıydı ve en beğendiğim kitabı oldu. Kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Spoiler içerir!!!!
Kitapta Ömer ile Macidenin aski ve bu esnada olanları okuyoruz. Ömer parasızlık yüzünden yaptığı her hatayı içindeki şeytana bağlıyor. İçindeki şeytanın onu yonlendirdigini aslında öyle bir insan olmak istemediğini söyleyerek şeytanın arkasına saklanıyor. Fakat sonunda aslında içinde bir şeytan olmadığını tüm hatalarının kendi iradesizliginden kaynaklandığını anlıyor.
Kitap 3 karakter uzerinden anlatılıyor.
Macide karakteri Ömer'e olan sevgisi sadakati anlayışı ve olayalara karşı duruşu ve kendini bozmayisi açısından çok güçlü bir karaketerdi. Ömer kolay yoldan çıkabilecek güçsüz bir karakterdi. Bedri ise Macideyi sevmesine rağmen Ömer ile olan ilişkilerine saygı duyarak onlara maddi yardımlarda bulunan çok iyi bir karakterdi. Başından beri Macide Bedri ile olmalıydı. Ömer doğru bı tercih değildi bence. Yan karakterleri hiç sevemedim. Sabahattin Ali'nin karakter tahlilleri çok başarılıydı. Anlattığı her karakteri anlayabiliyor onlarla empati kurabiliyordunuz. Ayrica dönemin toplumsal yapısının izlerine de rastlanıyor kitapta. Kitabın sonu bence olması gerektiği gibi bitti. Birbirlerini severlerken ayrılmış olmaları bazıları için kötü son gibi bitmiş olabilir ancak ikisi de istedi bunu ve bence Macide Bedri ile çok daha mutlu olabilecek bir karakter. Bence kesinlikle okuyun
Stefan zweig in okuduğum 4. Kitabıydı ve en beğendiğim kitabı oldu. Asla sıkılmadan okudum. Kesinlikle herkese tavsiye ediyorum
Kitap, Clarissa nin hayatını anlatan bir kitap. Çocukluğundan itibaren başlıyoruz okumaya. Ve savaşın getirdiklerini _ya da götürdüklerini demek daha doğru olur _ okuyoruz. Savaşın insanlar ve toplum üzerindeki etkilerini clarissanin gözünden görüyoruz.
Bir subayın kızı olan Clarissa zor sayılabilecek bir çocukluk geçirir ve ardından manastıra başlar. Burda birkaç yıl okuduktan sonra sinir hastalıkları doktorunun yanında çalışmaya başlar. Ve katılması gereken bir kongre nedeniyle Lozan a gider. Burada Fransız öğretmen Leonard ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. Ancak savaşın patlak vermesiyle Clarissa ülkesine dönmek zorunda kalır ve ayrılırlar. Abisi Eduard sehit olmuştur ve kendisi de cephede hemşirelik yapmaya başlar. Ancak hamile olduğunu öğrenir ve bebeğinin babası ulkesinin savaş açtığı Fransa'nın vatandaşı Leonard tır. Yani dolaylı yoldan düşmanının bebeğine hamiledir Clarissa ve ne yapacağını bilemez.
Kitabın sonunu tamamlayamadan ölmüştür zweig. Bu biraz belli oluyordu sonu sanki o yazmamıştı.
Yine muhteşem bir Stefan zweig kitabıydı. Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Spoiler içerir !!!!
Kitap Yahudiler için kutsal olan samdanin vandallar tarafından kaçırılmasıyla başlıyor. Halkın ihtiyar kesimi samdani kurtarmalari gerektiklerini düşünüyorlar ancak buna şahitlik edecek ve samdani nesilden nesile anlatacak genç birine ihtiyaç duyuyorlar ve 7 yaşındaki Benjamini de yanlarına alıyorlar. Seneler sonra Bizans vandallarin elindeki samdani kendi himayesine alıyor ve Yahudi halkı için tekrar bı umut kapısı açılıyor. Ancak istedikleri cevabı alamıyorlar. Ama şöyle de bı gerçek var ki Benjamin senelerdir samdani bulmak ve Yahudi halkını sevindirmek için yaşıyor ve tanrının ona bu görevi verdiğini düşünüyor. Bu nedenle de Yahudi halkı tarafından kutsal biri olarak görülüyor. Ve 88 yaşına kadar ta ki görevini tamamlayana kadar da hayata veda etmiyor.
Yazar, Yahudi halkının yurt sıkıntısından, diğer milletler tarafından otekilestirilmesinden, ezilen ve güçsüz tarafın Yahudiler olmasindan sıkça bahsediyor. Ayrıca Yahudilerin tanrı inancından da bahsediliyor. Tanrıya inanış var ancak sembolize edebilmeleri için Süleyman'ın tapınağından çıkan samdani kutsal sayıyorlar.
İlk kez bir öykü kitabı okuyorum. Ama kitabı üzülerek hiç beğenmedim. İçinde 3 bölüme ayrılmış 16 öykü var. Ve ben en çok kitaba ismini veren Değirmen isimli öyküyü beğendim. Onun dışında da 2 3 öykü vardı güzel olan. Sanırım ben öykülerde sonu beni şaşırtan ve düşündüren öyküleri sevdim. Ama içlerinde öyle öyküler vardı ki bı sebebi bı sonucu olmadan yazılmış gibi geldi. Bu hissiyatimda da haksız sayilmam bence. Çünkü Sabahattin Ali önsözünde bazı oykulerim var ki yazmış olmaktan utanacagim kadar kotu gibi bir ifade kullanıyor. Ben genel olarak beğenmedim. Ama yine de okudugum için mutluyum. Çünkü en başta değirmen olmakla beraber güzel olan 2 3 tane oykuyu okumuş olmak güzeldi. Herkese keyifli okumalar.
İçim yandı yaa bu nasıl bir konu bu nasıl bir anlatım böyle. Victor Hugo'nun kalemine bayıldım, bu okudugum ilk kitabıydı. İsminden de anlaşılacağı üzere bir idam mahkumunun son günlerini anlattığı bir kitap.
Suçundan dolayı idam kararı verilen bir adamın son çırpınışlarını okuyoruz. Özellikle kızıyla olan bölümler beni çok etkiledi. Ve gerçekten öyle bir anlatim var ki idama götürülen bir insanı anlayabiliyorsunuz. Resmen zaman dursun saatler geçmesin biraz daha yaşasın istiyorsunuz. Her anı her duyguyu hissediyorsunuz kitapta. Victor Hugo'nun kalemine sağlık.
Bu arada Victor Hugo idam usulüne karşı bir yazardır. Asla idam cezasını kabul etmez. Kitaptaki önsöz de beni çok etkiledi. Mutlaka okuyun.
Spoiler içerir!
Kitap 13 14 yaşlarındaki Holden'in ağzından anlatılıyor. Dersleri zayıf olduğu için okuldan atılan holden bunu ailesine nasıl söyleyeceğini bilemiyor ve eve gitmek istemediği için bazen otellerden bazen sokakta ve öğretmeninin evinde kalıyor. Biz de bu süre zarfında onun başına gelenleri okuyoruz.
Kitap daha çok Holden ile sohbet havasında geçiyor. Sanki Holden bunları size anlatiyorken karşılıklı oturuyormussunuz izlenimi veriyor kitap. Ve bu da farklı bir hava katıyor kitaba. Bu anlamda beğendim kitabı.
Kitapta Holden'in ergenlik çağına özgü bunalimlarını görüyoruz. Genel olarak hicbiseyi sevmemesini, kararsızlıklarını, ailesinden uzakta yaşama isteğini vs. Okuyoruz. Holden okulun verdiği kararı ailesinin öğrenmesini istemiyor çünkü onların verecekleri tepkiden cekiniyor. Kitap boyunca eve döndüğünde acaba ailesinin tepkisi nasıl olcak acaba diye merak ederek okudum ama sonuna geldiğimizde bunu size anlatmak istemiyorum dedi Holden ve ben hayal kırıklığına uğradım. Çünkü başından beri konu bunun üzerine şekilleniyor. Kitabın sonu bu anlamda beni çok tatmin etmedi. Ama genel anlamda kitabı begendim.
-Jerome_David_Salinger608.jpg){kind=small}
Biraz Spoiler içerir
Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali'nin yazmış olduğu ilk romandır. Benim de Sabahattin Ali'nin okudugum 2. Kitabı oldu. Nedenini bilmediğim bir şekilde baya uzun kaldı benimle. Ama sonuna geldigimde farkettim ki kötü bir eser olduğundan değil tamamen benim okurken ki ruh halimden kaynaklı bir sorunmus bu. Çünkü kitabı begendim.
