Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dört arkadaştılar. Bir defa dönüp arkalarına bakmıyorlar. Belki bakmayı erlik saymıyorlar. Bunlar belki, yarınki Türk zaferinin isimsiz kahramanları olacaklar.
Türkler insanın kötülüğü içindedir derler
Payana, insan şeklinde bir şey yaptı. Bu varlığa ruh bulmak için göklere kalktı, ancak kalkmadan önce tüysüz bir köpek yarattı ki insanı korusun. Az sonra Erlik göründü ve köpeğe yaklaşıp şöyle dedi: - Sen bu insanı bana verirsen, ben de sana altın tüyler veririm. Köpek Erlik'in sözüne kandı ve insanı onun eline verdi. Erlik de insanın neresi varsa her tarafına tükürdü. Az sonra Payana insana ruh vermek için geldi. Erlik de hemen oradan uzaklaştı. Payana baktı ki, insan baştan aşağıya kadar tükrük içinde kalmış ve kirlenmiştir. Ne yaptıysa insanı temizleyemedi. O zaman da Payana, insanın tersini yüzüne çevirdi. Böylece insanın içi tükürüklü ve kirlenmiş oldu. O nedenle kadim Türkler insanın kötülüğü içindedir derler
Reklam
insanın alacası içindedir, dışı ise aldatıcıdır
Ülgen'in insanları mahvetmek istemesinin nedeni, Erlik'in onlara kötü ruh vermesiydi. Kadim Türklerin şöyle rivayet ettikleri kayıtlıdır: Ülgen bu durumdan kurtulmak için önce onları mahvetmek istedi, ancak daha sonra bu kötü kokan insanların dışını içine, içini de dışına çevirmekle meseleyi çözmüş oldu. O nedenle insanın alacası içindedir, dışı ise aldatıcıdır
Erlik Han, bilinen ilk insandır. Hatta o, dünyayı yaratan Ülgen'e de bu konuda yardım etmiştir. Şöyle ki, Erlik Han bazı bilgilere göre Ülgen'in ikiz kardeşi veya oğludur. Ancak sonunda Erlik, dünyayı yaratan Ülgen'i kıskandığı için onun rakibi ve düşmanına dönüşmüştür.
Türk kozmogonisini Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlara göre, hiçbir şey yokken, yalnız iki mevcut vardı : Kara Han ile Su. Kara Han'dan başka gören, Su’dan başka görünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bîr kaos mesabesinde idi; bir ummân, bir sevâd idi. Kara Han, bir ilm-i ezelî, bir kenz-i mahfî hükmünde idi. Kara Han, nihayet
Kara Han, yeryüzünü kendi haline terk edince, yukarı da on yedi kat göğü yarattı. Kendisi, on yedinci katı mesken edindi. Oğlu Bay Ülgen’i on altıncı kat gökte, altın bir taht üzerine oturttu. Bu büyük ilâh, hem sulhun, hem de adâletin en büyük ilâhıdır. Yayık, Bay Ülgen’in oğludur. Semanın her katına, bir ilâh yerleştirdi. Yedinci katta Gün Ana altıncı katta Ay Ata oturur. Türklerce Güneş kadındır, Ay erkektir. Çocukların hâlâ, «Ay Dede» demesi Ay Ata tabirinden kalmadır. Üçüncü katta da Cenneti, Sürve Dağı’nı, Süt Gölü’nü yarattı. Yayucılar'ı, bunların reisi olan Yayık’ı, Ayzıt’ı, hep burada yerleştirdi. Kara Han, yukarıki semada bu tekvînâtı yaparken, Erlik Han da aşağıki semada kara bir güneş yarattı. Orasını bu kara güneşin nurlarıyie tenvir etti. Kendisi, kara bir taht üzerinde oturdu. Körmösleri, Kara Üzütleri, Ötkerleri yarattı. Bunlar da kendisinin melekleri, cinleri, şeytanları­dır. Bu suretle Bay Ülgen’in mükâfât ilâhı olmasına mukabil, Erlik Han da mücâzât ilâhı oldu. Dünyanın evvelinde, Yukarıki Sema ile Aşağıki Sema arasında bu mücadeleler olduğu gibi, dünyanın sonunda da, Erlik Han’la Yayık arasında korkunç muharebeler olacak. Yeryüzü, bu muharebelerle alt üst olarak yıkılacak. İşte, eski Türklerce, kıyamet böyle kopacak.
Reklam
Altay Türklerine göre, bir çocuk dünyaya geleceği zaman, Bay Ülgen, oğlu Yayık’ı bu işe memur eder. Memur, Süt Gölü'nden bir damla alarak bununla çocuğun ruhunu yaratır. Maiyetindeki meleklerden bir Yayucı’yı, sevaplarını yazmak üzere bu çocuğa tahsis eder. Bir çocuğun dünyaya geldiğini haber alınca, derhal Erlik Han da, bir Körmös gönderir. Birincisi çocuğun sağında, İkincisi solunda durur. Birincisi sevaplarını, İkincisi günahlarını yazar. Bu iki melek bu adamı ölünceye kadar takip ederler. Vefat edince Körmös, derhal bu adamm ruhunu kaparak yeraltına götürür. Erlik Han yeraltındaki semada bir siyah taht üzerinde oturmuştur. Onun daha altındaki katta Kadırkan adlı Cehennem vardır. Burada bir kazanın içinde, erimiş katran kaynamaktadır. Körmös, ruhun günahkâr olduğunu Erlik Han'ın huzurunda isbat ederse, onun emriyle bu ruhu kazana atar.
Erlik Han’ın bir seması vardır ki burada siyah bir güneş, daima etrafa siyah nurlar neşreder. Demek ki semalarıyle, ilâhlarıyle, insanlarıyle beraber, iki âlem vardır ki biri ak, diğeri kara’dır.
Erlik Han günâhkâr ruhları, mücâzât için bir katran kazanına atar ki onun rengi siyahtır. Sevapla ruhların gideceği Cennetin ismi, bilâkis ak’tır. Cennetliklere yani Cennette oturan dedelerimize, Aktu namı verilir.
Altay Türkleri Gök Tanrı’ya, Bay Ülgen namına verirler. Bu ilâh, on altıncı kat gökte, altın bir taht üzerinde oturur. Yağız Yer’e de. Erlik - Han namını verirler. Bu da, yeraltındaki tahtânî semada, siyah bir tahtın üzerinde oturur. Erlik Han tavsif olduğu zaman yüzü siyah, vücudu siyah, etinin rengi siyah, elbisesi siyah, hâsılı her şeyi diyah olarak tarif edilir.
Reklam
“Erlik bir sıfattır, öyle kadınlar vardır ki er’dirler” dedirtecek bir sınavdı Meryem’in yaşadığı tarihi sınav…
Sayfa 182
Şu dağların meşeleri karanlık, Etekleri olur çayır çimenlik Kızanlarla burda eder yarenlik, “Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır, Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.Sarı Zeybek şu dağların eridir, Dağlar onun bütün yoğu varıdır. Kendi sarı, bindiği at dorudur; Attan inip şu dağlara yaslanır, Gözü dalar, bakışları puslanır.Sarı Zeybek dağdan dağa
Dünyanın öncesinde, Yukarıki Sema ile Aşağıki Sema arasında bu mücadeleler olduğu gibi dünyanın sonunda da Erlik Han’la Yayık arasında korkunç savaşlar olacak. Yeryüzü, bu savaşlarla altüst olarak yıkılacak, işte eski Türklerce kıyamet böyle kopacak.
"Şamanizm", insanlığın en eski dinlerinden biridir. Esas olarak sihir ve büyüye dayanır. Yaşam; gök, yer ve yeraltı olarak üç kademeli düşünülmüştür. Gökyüzünde iyilikler, iyi ruh- lar, yeraltında kötülükler, kötü ruhlar bulunur. Yeryüzünde ise insanlar vardır. İyi ruhların Tanrısı'na, gökyüzü Tanrısı'na "Ülgen" denir. Yeraltındaki kötü ruhların Tanrısı'na "Erlik" adı verilir. Bu bir nevi şeytandır.
Her uçanla kanatlanıp uçtuk; her koşanla beraber biz de koştuk. Bazen bir rintle harabatta bulunduk.; bazen yüzümüzü viranelik kapısına sürdük. Bazen seccadenin dışında oturduk; bazen gönül denizinde kaynadık durduk. Bazen çileğe girdik, Kur'an okuduk; bazen yabaniler gibi avare olduk. Bazen baykuşla metruk yurtlarda bulunduk; bazen yün hırka ile kâşenede oturduk. Bazen dikenlikte gönlümüze diken doldurduk; bazen çöleği çıktık, canımızı ığsar kıldık. Bazen başımızı dizimize dayadık, bazen oturup hu hu çektik. Bazen övünç ile arşın üstüne çıktık; bazen ar ile halı altında yattık. Bazen can doğan ile uçtuk; bazen yüz kapıyı bir ah ile açtık. Bazen var, bazen yok idik; bazen ektik, bazen hiçlik. Bu sırrı aramak için çok dolaştık; fakat şimdi ümitsizlik de geri döndük. Bazen erlik yapıp gayret ettik; fakat şimdi bir koku alamadan görünmez olduk. Bu yolda çok defa başa döndük, yolda gittik fakat bir daha tekrarladık. Ayın, yılın sillesini çok yedik, zehirli dolu kadehler içtik. Çok konuştuk ama gönül sükuna ermedi, çok gittik ama yolun sonu gelmedi. Şimdi nefsimizden söylediğimiz sözler de tükendi, halimizin şaşkınlığıyla kalakaldık!
Sayfa 134Kitabı okudu
1.401 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.