Oturduğum koltuğun yumuşak konforu korkumu bitkinliğe çevirdi.Boyun eğmiştim.Yük arabalarında yolculuk etmenin müdavimi olduğundan, polis yakaladığında kendini polis arabasında neredeyse rahatlamış hisseden bir kaçak gibiydim.Bir güzel esnedim.
Sinema salonlarından çıkıp gerçeğe alışabilmek için gözlerini kırpıştırdıklarını gördüm,dünyada neler olup bittiğini öğrenmek için sendeleyerek evlerine Times okumaya gidişlerini izledim.Onların gazetelerine kustum ben,edebiyatlarını okudum,örf ve adetlerine uydum,yemeklerini yedim,sanatlarına esnedim.Ama ben yoksulum,soyadımın sonu ünlü bir harfle bitiyor ve benden nefret ediyorlar,babamdan ve babamın babasından da,ellerinden gelse kanımı içerler ama yaşlanmışlar artık,güneşin altında ölüyorlar,oysa ben genç ve umut doluyum,yaşadığımız zamanı ve ülkemi seviyorum...
Elbet zayıf bir insandım bende.Çoğu zaman korktuğum şeyleri duymak istemiyor,olabildiğince gerçeklikten kaçıyordum.Uykuya geçme aşamasını sevmiyor,ama uykuyu seviyordum,çünkü o da başka bir kaçıştı benim için.Kaç gece yatmadan Allah'a yalvardım,güzel rüyalar görmek için,uykuda gülümsemek için.Hiçbir koşucu benden hızlı dünyadan uzaklaşamazdı,hiçbir sağır,duymak istemediklerime karşı benden daha sağır olamazdı.Hatta hiçbir çocuk benim kadar korkak olamazdı da.Annemin o sabah duasını duymayacaktım,kararlıydım.Yanından ayrılamadım,ama o dua ederken de uzunca esnedim,sesli sesli.Okuduğum kitabı hafif gürültülü okuyarak duasını bastırdım.Dedim ya,hayata karşı oyuncu olabilir,bir tiyarto oynayabilirdim.
Dün sabah erken evimden çıktım. Derme çatma bir kır bahçesinde, genç bir dut ağacının gölgesinde oturdum. Bir hafta evvel uzaklardan gelen bir dostun hediye ettiği hakiki bir Havana sigarasını yaktım. Kahvemi içtim. Buğulu bir soğuk su bardağı karşısında, başım her türlü düşünme eyleminden kurtulmuş, uzakta, tepelerin arasından çizilen denizin koyu lacivert hattına daldım. Birden çenelerim gerildi. Uzun uzun esnedim. Bu rahat esneyiş, bana, şu tatlı yaz sabahında, bir mutluluk dakikasının sonsuzluğu içinde yüzdüğümün haberini verdi.
>hükümeti devirmek istemiştim ama tek götürdüğüm birinin karısı oldu
30 köpek, 20 ata binmiş 20 adam ve bir tilki
ve şuraya bak, şöyle yazmışlar,
sen devletin ve kilisenin enayisisin,
ego-rüyasına dalmışsın,
tarihini oku, ekonomik sistemi çalış,
ırk savaşlarının 23 000 yıldır sürdüğünü unutma.
hatırlıyorum da 20 yıl önce yaşlı bir Yahudi
Yatağıma uzanıp onları düşündüm, St.Paul Oteli’nin odama girip çıkan kırmızı ışığını izlerken onları düşündüm ve iğrendim kendimden, çünkü o gece onlar gibi davranmıştım. Smith gibi, Parker gibi, Jones gibi, oysa hiçbir zaman onlar gibi olmamıştım. Ah, Camilla! Colorado’da küçük bir çocukken onlar beni iğrenç isimlerle çağırıp aşağılamışlardı,
Kitap baştan sona bir mahkeme salonunda geçiyor. Cinayetten hükümlü bir gencimiz var ve biz tüm olayı o gencimizin ağzından okuyoruz. O gencimizin ismi yok. Sadece o konuşuyor, biz de karşısına geçip onun hayat hikayesini dinliyoruz. Kitabı anlatan gencimiz siyahi. Avukatlara güvenmeyip kendini savunmak için geçmiş hakim ve savcının karşısına.