Müzekkin Nüfus, Eşrefoğlu Rumi'nin nefsin mahiyetini ve nefsin hatalarından kurtuluş reçetelerini izah ettiği güzel bilgiler içeren bir eserdir. Eser; genel itibari ile islam'da "hayvanlardan aşağı" olarak işaret edilen "emmare nefs" den kurtulmayı ana hedef haline getirmiştir. Elbette nefs'e dair tüm makamlar, haller, hastalık
Eser; İstanbul'un fethinden 5 yıl önce, 1448'de yazılmıştır.
Müellifi Eşrefoğlu Rumî hazretleri, gâyet ciddi bir tahsil görmüştür. Eserinde sade ve akıcı bir dil kullanmıştır.
Ayrıca konularla alakalı, Kur'an'ı Kerim'den çeşitli âyetler ve Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerine yer vermiştir. Hatta çeşitli menkîbeler, hikâyeler ve duygu ve
Ben derdimden inler idim derdim bana dermân imiş
Bî-derd olan kimselerin den adı müselmân imiş
Bî-derd olan insân değil hiç 'ameli olmaz kabul
Derdsiz kişi bu âlemde bir yularsız hayvân imiş
..
Derdlilerin âh u sûzu hoş cûşa getirdi bizi
Derdsizlerin sovuk sözü katı zemherîden imiş
..
Derdsizleri görür gözüm yanar içim göyner özüm
Kim ol bîçâre gözsüzün kılavuzu şeytân imiş
Maksud bu 'ilm ü 'amelden bu derd ü âh u sûz imiş
Çün derd ü âh u sûzun yok bu ad sana bühtân imiş
Gel dost derdine düş yürü bî-derd olandan giñ yürü
Bî-derd olanların yeri cehennemde katrân imiş
Enes bin Malika Peygamber Efendimizden rivayet eder:
"Mirac gecesi, yüz ve göğüslerini bakırdan tırnaklarla tırmalayan bir kavme rastgeldim. Cebrail'e, 'Bunlar kimlerdir?' diye sordum. Bunlar dünyada gıybet etmek suretiyle insanların etlerini yiyenlerdir' diye cevap verdi Cebrail."
Yine rivayet edilmiştir.
Zeyd b. Sabit (r.a), Ashab-ı Suffe ile Allah Resûlü'nün (sav) hane-i saadeti mescidinde oturup sohbet ederlerken dışarıdan Peygamber Efendimize et getirilir. Ashabu Suffe, "Ya Zeyd! Resûlullah'a git, çoktan yemek yemediğimizi haber ver, bizim için et iste." der. Zeyd Resûlullah'a giderken bunlar aralarında, "Zeyd şimdi gelir, öğrendiği hadis-i şerifleri anlatmaya devam eder." şeklinde konuşurlar. Zeyd, Ashab-ı Suffe'nin arzusunu arz ettiğinde, Hz. Peygamber, "Onlar şimdi et yediler." buyurur. Zeyd dönüp bunu arkadaşlarına haber verir. Ashab-ı Suffe, “Bunda bir hikmet var, zira et yemeyeli çok oldu. Gidelim bunun hikmetini sorup öğrenelim." diyerek Efendimizin huzuruna varırlar. "Ya Resûlallah!" derler, "Et yemeyeli uzun bir zaman oldu. Halbuki siz, 'Onlar şimdi et yediler.' buyurmuşsunuz. Bunun hikmeti nedir?" Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Siz demin kardeşiniz Zeyd'in etini yediniz ve etleri daha dişlerinizin arasındadır. Tükürdüğünüzde bu etleri görürsünüz." buyurur. Zeyd ile ilgili konuşan Ashab-ı Suffe tükürdüklerinde, tükürüklerinin kızıl bir kan şeklinde olduğunu görürler. Hemen tevbe edip Zeyd'den helallik dilerler.”
Şöyle bil ki Âdem'den(a.s) bugüne kadar eksiğiyle fazlasıyla 124.000 peygamber, bundan önce yaşamış evliya hepsi bu yolu yürüdüler. Fakat hiçbiri şeyhsiz ve mürşidsiz yürümedi.
》"Herkes Hacer olmuş yürüyordu. Hacer'e benzemeye çalışıyordu. Hacer gibi yürümeden ne umre yapılabiliyordu, ne de hacı olunuyordu. Şaşırdım... O nasıl bir kadındı ki, ona şeklen benzemeden kullukta yol alınmıyordu. İslamın beş esasından birinin içine nasıl da oturmuştu."
》Hz. İbrahim'in eşi, Hz. İsmail'in annesi
Kalbin dört mertebesi vardır: Sade, kalb-i sanavberî, Fuad ve lüb...
"La ilahe illallah" kelime-i tevhidi kalpte görünen berrak saf nuru gözetir. Bu zikir öyle yapılmalı ki bir olan makama(makam-ı tevhid) ulaşsın. Bu makamın ismi " lüb"dür. Hak Teâlâ, "Akıl sahipleri için ibret vardır." buyurur. Zikir buraya ulaşmalı ki burası da zikre başlasın. Kelime-i tevhid " lüb"den çıkıp " fuad"a "kalb"e ve "sadr"a ulaşır, oradan lisana gelir. Lisana gelir ve çıktığı yere, başa döner.
İşte böyle zikredene "muvahid" hakiki zâkir, denir. Ancak burada âriflerin, "Tevhid olmayınca marifet, marifet olmayınca iman, iman olmayınca da İslam sarih olmaz." sözünü hatırlamak gerekir. Demek ki bu mertebede tevhidi olmayanın marifeti, mağrifeti olmayanın imanı, imanı olmayanın da İslam'ı yoktur.
Es Selamu Aleyküm
Yine çok ama çok güzel bir eseri daha Sırladım Elhamdülillah
Mart ayının ilk biten kitabı olur kendisi Elhamdülillah
Aslında üç gün içinde okuduğum bir kitap değil tabiki Recep ayı okumalarıma dahil ettiğim bir eserdi.
Mahmut Ulu dan okuduğum ikinci kitap yazarın daha öncede Somuncu Baba kitabını okumuştum hatta kitabı bir kaç