Babasının yazları, zerdali ağacına astıkları ampulün verdiği sahte masal havası içinde anlattığı, emekliye ayrılıp da çocukları da adam olduğunda sahip olacakları «kendi evlerinin», «kendi bahçelerinin» gün doğduktan sonra uyanmaların, yatakta gazete okumaların, her gün meyve, et yemelerin masalı güzeldi gerçekten. Mehtap'la ağabeysi de coşup babası emekli olduğu zaman, kendilerinin çok çok çalışıp para kazanacaklarını, çok çok para biriktireceklerini, çok çok biriken parayla kendilerine bahçeli, tek katlı bir ev alacaklarını, ondan sonra babalarının hiç erken kalkmayacağını—babaları hiç bir zaman güneşi doğurmamıstı üstüne; çocuklar okula gitmek için kalktıklarında babalarını evde, pi?amasıyle çay içerken görmemişlerdi hiç— söylüyorlardı. «O zaman yatağına gazeteleri getireceğim sana» diyordu Mehtap. «istersen bütün gün çıkarmayacaksın pi?amalarını.» Babası, «kendi evlerinin» ön bahçesine ekeceği yıldız çiçeklerini anlatıyor, anası ön bahçeye ille de gül ekilmesini istiyordu. Çok severdi gülü. Bir kadının sıra dışı isteklerini dile getirirdi gül."
Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah’a aittir. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.
Hûd Suresi | 123. Ayet
Sayfa 221 - Türkiye Diyanet Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Varlığını sınır tanımayan bir işkence yoluyla kabul ettiren ötekinin yarattığı şaşkınlık ve insanın bizzat ete ve ölüme dönüşebileceğini görmesinin doğurduğu şaşkınlık. İşkence mağduru, sırt eklemleri çatırdar ve parçalanırken, meşrebine göre ruhu ya da aklı, bilinci ya da kimliği diye adlandırabileceği şeyin yerle bir olduğunu görmenin şaşkınlığını bir daha asla üzerinden atamaz. Hayatın kırılgan olduğunu, bu beylik hakikati ve Shakespeare'in sözleriyle, insanın "sadece minicik bir topluiğne yüzünden" ölebileceğini her zaman biliyordu. Ama yaşayan bir insanın böylesine bir et yığını haline dönüştürülebileceğini ve dolayısıyla daha yaşarken yan yarıya ölümün avı olabileceğini ancak işkence sayesinde öğrenmiştir.
285. (O) Resûl, Rabbinden kendisine indirilen (Kur’an’)a iman etti, mü’minler de (iman ettiler. Onların) her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbiri arasında (iman bakımından) ayrım yapmayız;[130] işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz!
Bağışlamanı dileriz. Dönüş(ümüz) ancak sanadır.” dediler.
286. Allah kimseye (ibadet ve itaatte) gücünün yettiğinin dışında (üstünde) teklifte bulunmaz (herkesin) kazandığı (iyilik) kendi yararına;[131] yaptığı (kötülükler) de kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Unutur veya (kasıtsız) hata edersek, bizi (ondan) sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bizden önceki (itaatsizümmet)lere yüklediğin gibi, bize (zor/helak edici) bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmediği şeyleri de bize taşıtma! Bizi affet, bizi bağışla, bizi esirge! Sen Mevlâmızsın; küfre sapan, seni tanımayanlara karşı bize yardım et/zafer ihsan eyle.”[132]
...ölüm her şeyi sorgulamamıza neden olur. Ama biz insanız; etrafımızdaki ölümlere rağmen et, kan ve zihin olmayı sürdürüyoruz ve o sorgulayıcı ruh halinde fazla uzun kalamıyoruz...