... bütün ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim. Varım, diyorum; fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim. Fakat şu dakikada varım. Varız, anladın mı ..
"Konuşmamda sizlere Shakespeare'in kız kardeşinden söz ettim; ama onu Sir Sidney Lee'nin Şairin Yaşamı kitabında aramayın sakın. O, genç öldü ve ne yazık ki bir tek sözcük bile yazamadı. Şimdi Elephant ve Castle'ın karşısında, otobüslerin durduğu yerde yatıyor. Benim inancıma göre bu bir tek sözcük yazmayan, yolların kesiştiği bir yerde yatan
unutmadım, hiçbir şeyi unutmadım
demlenmeye bıraktım, emanet bir atın terkisine
hiçbir şey ben yaşarken başlamadıysa da
şahit oldum ve şaştım
çocukluğumdan beri muhafaza ettiğim
derin ve içli bir hayretle
tüm olup bitenlere ve tüm olup bitemeyenlere
benden önce milyon ve milyon kere yağan yağmur
başka türlü yağdı sanki benim
Babamın sözünü tuttum ve uzun zaman hiç üzülmemiş gibi yaptım. Yıllar boyu onun öldüğüne inanmadım. Geri gelecek diye bekledim. Kalabalıklarda ona benzettim insanları, yabancı ülkelerde beyaz saçlı, kısa boylu, tombulca adamları takip ettim, odur diye. Rüyalarıma girdi sık sık, hiç konuşmadan, gözlerini hafif kısarak, gülümseyerek baktı bana rüyalarımda, ben hep peşinden koşup onu yakalamak istedim ama hiç başaramadım.
Babam için uzun yıllar hiç gözyaşı dökmedim, çünkü O “Filiz hiç üzülmesin...” demişti. Ama Denizler asıldığında, Sinanlar, Mahirler öldürüldüğünde çok ağladım, yıllarca gözpınarlarımda babam için biriken gözyaşları durmadan aktı, aktı, aktı... Türkiye’de siyasal cinayetlere kurban giden değerli insanların ne ilki ne de sonuncusuydu babam. Tanrılar kana doymayacaklar mıydı?