Firuze
@firuzediyorki
"Gitmek için vedalara, bavula veya yollara ihtiyacım yoktu. Kafamdaki kapıyı çekip çıktım."
Lisans
23 Mart
188 okur puanı
Mart 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Kitap Paris'te müthiş bir gösterişli yaşam süren Madam Prie'nin gözden düşmesi ile başlıyor. Gözden düşen Madam ıssız bir yere sürgüne gönderiliyor. Yalnızlık ve kederin içinde boğulurken dünyaya şaşaalı bir iz bırakmak hevesine düşünce de hayatını kendi kendine solduruyor. Bu heves ve alıştığının dışında yaşam biçimi onun hazin çöküşünü kederli bir biçimde hazırlıyor.
Kısa, çabucak okunabilecek bir öykü. Hırs, gösteriş, madde sevgisi içinde kaybolmuş bir ruhun yitirilişi...
Stefan Zweig
Bir Çöküşün Öyküsü
Efsunlu derler hani bazı şeylere, bu kitapta tam olarak öyle.
İntihar eden/etmeye çalışan Veronika'nın kurtarılmasından sonra, yaşadığı dönemin ve yerin en ünlü akıl hastanesine yatırılması ile başlıyor kitap. Veronika akıl hastanesinde kendini bulmayı, yaşamın amacını, sevmeyi ve bir hayata, hatta Tanrı'ya kadar her şeyi sorgulamayı sonra da inanıp bağlanmayı öğreniyor. Tanıştığı her karakterle yaşam isteği içinde büyürken kurtuluş saydığı ölümün bilincine varıyor.
Kitapta en çok tartıştığım ama yine de hak verip onayladığım, kafamda soru işareti bırakan kişi Dr. İgor'du. Gerçekten bu karakteri hem sevdim hem de sonda yükseliş sevgisi yüzünden yüzeysel kalmasına kızdım.
Kitap boyunca karakterlerin yaşadığı tüm sorgulamaları kendi içimde yaşadım, karakterler ile bütünleşmek o kadar kolaydı ki... Harika bir anlatımı var yazarın. Ben çok beğendim. Okumak isteyenlere şimdiden keyifli okumalar...
Veronika Ölmek İstiyor
Paulo Coelho
Okur Takip Önerileri
"Sıkıysa beni yakala, Çöl gülü."
Kitap ailesinden kopmuş şekilde yaşayan hemşire Kate'in komşusundan annesinin hasta olduğuna dair bir telefon almasıyla başlıyor. Arkadaşı Del'in çocukken korkunç şekilde öldürülmesi ve buna katkısının da olduğunu düşünen Kate, kaçtığı New Hope'e geri dönüyor. Döndüğü gün de eski sınıf arkadaşı Ellie'nin kızı tıpkı 30 yıl önceki cinayette olduğu gibi vahşice öldürülüyor. Çocukluğundan sakladığı sırlar, Del'in uğradığı korkunç zorbalık ve zorbalığın başrollerinden biri olan Ellie'nin kızının öldürülmesi, etrafta Del'in hayalletinin intikam için dolaştığı söylentileri varken her şey karmakarışık bir hal alıyor. Kate ölen arkadaşının hayaletini görürken Alzheimer olan annesine bakmak için ve geçmişin suçluluğunu, sırlarını ortalığa çıkarmak için çabalıyor. Tabi tüm bunları yaparken de delirmemek için...
Kitap biterken, olaylar ilerlerken ve her şeyde ilk yazdığım cümle zihnimde yankılandı. Hiçbir şey sonsuza kadar gizli kalmıyor ve her sır eninde sonunda sinsice öğrenilmeyi bekliyor. Kitabı okurken katili hiç ummadığım yerden buldum, olaylar şaşırtıcı şekilde ilerliyor ve içine çekiyor. Kısacık sürede bitirilecek, sürekliyici bir roman. Okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar....
Söylemeyeceğine Söz Ver
Jennifer McMahon
Kitap göz kamaştırıcı bir düğün gecesinin ardından vahşice herkesin işleneceğini bildiği bir cinayetin nedenini anlatıyor. Angela evlendiği gece aile evine geri getirilmiştir çünkü bakire değildir, ortada da büyük bir namus mevzusu varken Angela sorumlu olarak yaşadığı yerin çapkını olan Nasar'ın adını verir. Abileri ise tabi ki bu namusu temizleyecek kahramanlar olur... Meydanlarda bağıra bağıra Nasar'ı öldüreceklerini ilan ederlerken kimse engel olmaz ve Nasar son ana kadar da peşindeki iki kardeşi öğrenemez. Ölüme son kala öğrenir ancak her şey için çok geçtir ...
En başından "Nasıl herkes onun öldürüleceğini bilirken kendisi bilmiyordu?" diye şaşırarak okudum ama kitap bitince anladım.
İnsanlar gerçekten çok tuhaflar, nasıl oldu da birisi engel olmadı diye sorguladım hep. Sonunda anladım ama hala hayret ediyorum...
Nasar, namus davası uğruna öldürülürken bir günahının bedelini mi ödedi yoksa gerçekten masum muydu da diye çok sorguladım. Angela doğru mu söylüyordu gerçekten ? Nasar'ın şaşkınlığı bana masum olduğunu düşündürttü...
Kırmızı Pazartesi
Gabriel Garcia Marquez
"Bütün yokuşlar Fırat'a iniyordu, şimdi nereye inecek ?"
Bir çocuk gelin Sera. Can borcu karşılığında bilmediği dillerin, törelerin, insanların ve yörelerin içine düşmüştü sorgusuz sualsiz... Aro'nun bencilliği, törenin acımasızlığı ve yitip giden kaderi ile Tille'de kanadı kırık bir kuş gibi yaşadı.
Doğu'nun kanla süslü şehirlerinden biri olan Urfa ve Adıyaman arasında bir köy Tille. İnsanları dil bilmez, kendi kurallarında yaşar, ekip biçerler ve kadının erkeğin yanında konuşmaya hakkı bile olmadığı bu yerde hiçbir âh yerde kalır mı ki ?
Okuyun. Eski zamanlarda o kadim topraklarda yüzyıllardır nasıl insanlar geçmiş, yitmiş, kimler ağlamış ve gülmüş bilmek istiyorsanız okuyun.
Ümitle kurtulmayı umduğu, zorla kabullendiği bu Tille Gelinliği'ni zalim Fırat sayesinde bırakması mutlu etti beni. Yine de sonunda ne yaptığını bilmek isterdim... Yazarın anlatımı gerçekten içine çekiyor. Kalemi çok güzel, kitabı da öyle sürükleyici anlatmış ki... Okumak lazım.
Tille'nin Gelini
Rıfat Mertoğlu
Şu ana kadar okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi. Ne okudum, ne mesaj verildi, ne aşılandı ve kelimeler ne için kullanıldı soruları kafamda dönüp duruyor...
Her neyse işin sonunda 18 yaşındaki Alex'in yaşlı bir insan ruhuyla basit ve çocuklu bir hayat arayışı ilginçti...
Okumalısınız.
Otomatik Portakal
Anthony Burgess
Kitabı okurken elimden bırakmak istemedim. Zaman Yolcusu'nun neler yaşadığını ve ileride neler olduğuna dair anlattıklarını gerçekmişçesine çok merak ettim. İçine çeken bir öyküsü var ve bu tarz kitaplara bayılan biri olarak çok sevdim.
Kitabın 1895 yılında yazılmış olması ise beni ekstra şaşırttı.
Betimlemeleri, anlatımı ve hayal gücü harika bir yazar.
Zaman Makinesi
H. G. Wells
İlk defa bir kitaba nasıl bir inceleme yazmam konusunda kararsızım...
Kitap bir gencin yolculuğunu, yolculuğu esnasında hayatının aşkını ve onu kaybedişini(kazandığı da muammaydı) anlatırken tüm bunların içerisinde onun, hüzün, acı, karmaşa, insanlığa duyulmak istenen merhamet gibi karamsar hislere ve düşüncelere olan açlığını/bağlılığını da gözler önüne seriyordu.
Bana kalırsa Werther hayatın içinde olduğundan beri ondan kopmak isteyen ancak bunun için yeterli bir neden ve cesareti bulamayan kederli bir karaktere sahipti. Karşılık bulamadığı aşkı onu sevdiği ve kopmak istemediği hüzne sıkı sıkıya bağlamış ek olarak da sık sık düşündüğü ölüme kavuşmak için yeterli nedeni vermişti...
Genç Werther'in Acıları
Johann Wolfgang Von Goethe
Kitap bir çok kişi için "aklın,hayalin almayacağı" bir ütopya.
Kitabı okurken insanların makinelerde üretildiği Tanrı'nın, evlilik gibi bağlayıcı unsurların, kederin, dinin, farklı düşüncelerin olmadığı ve herkesin herkes için olduğu mutlu bir dünya görüyorsunuz. Okurken bu farklı ve yeni bir kab bulmuşçasına beni çeken ilginç durum o kadar hoşuma gitti ki anlatamam... Böyle kitapları sevmeyenler de olacaktır elbet ama ben çok sevdim.
Bir çok uç nokta olduğunu düşünsem de kitap ilerledikçe gerçek dünya ile kitapta öngürülen kurgusal gelecek dünya arasında bulunan bağlantıyı görmemek imkansız.
Aldous Huxley
Cesur Yeni Dünya
Uzun, gerçekten çok uzun zamandır okumak için beklediğim bir kitaptı ve kesinlikle beklediğime değdi.
Kitap bir ailenin arasındaki derin ve yüzeysel ilişkiyi, iletişimi, ebevyenlerin kendi arasında geliştirdiği ilişki ile kardeşlerin kendi aralarında geliştirdiği ilişkiyi o kadar güzel ve ince anlatıyor ki hayran kaldım.
Kitapta tüm olaylar Lydia'yı tüm aile kahvaltı için beklerken onun evde olmadığını dahi fark etmemesi ile başlıyor. Lydia ölmüş, gitmiş. Tüm her şeyin arkasında ne var, Lydia intihar mı etti yoksa karşı komşu Jack mi onu öldürdü ? Lydia'nın hep üzgün görünmesine neden olan neydi ? İntihar ettiyse kim onu buna itti ya da hangi olaylar ?
Bu soruları kitabı okurken o kadar düşünmedim açıkçası. İntihar ettiğine emindim ama olayların aslında nasıl geliştiğini okurken istemsizce, "Ne yazık!" dedim, iletişimsizlik ve hayatı başkalarına göre yaşamak ne kadar da çok şeyi öldürebiliyormuş. Hepimizin farkında olmadan yaptığı ufacık ya da öylesine bir şey karşımızdakinde nasıl izler bırakıyor ? Nelerin değişmesine yol açıyoruz ? Bunları hiç böyle önüme süren açık bir kitap okumamıştım.
Okuyun, odaklanarak.
Celeste Ng
Sana Söyleyemediğim Her Şey
Yıllar önce ortaokulda iken okumuştum ve çoğunlukla unuttuğumu fark edince tekrar okudum. Ancak ortaokulda çok severek okurken bu kez bir türlü benimseyemedim.
Madam Bovary'in duygu geçişleri, ruhsal karışıklıkları içimi o kadar sıktı ki... Kendimi karakterlerin yerine koyarak okumayı severken bu kez bu ani duygu değişimleri, ne istediğini bilemeyen bir çocuk tavırları ağır geldi.
Eh kitabı da herkes bildiği için kitap için tanıtım yazmama gerek yok tabi.
Gustave Flaubert
Madam Bovary
Baş karakterin duygu geçişleri o kadar ani geldi ki bana okurken yorulduğumu hissettim.
Kısa, daha önce okuduğum bir versiyona benzeyen ancak yine tuhaf bir histeri ve tutku üzerine bir anlatım. Bilemiyorum...
Stefan Zweig
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Hakkında ne yazacağımı gerçekten belirleyemediğim, yazıklarım eksik kalacakmış gibi hissettiğim bu kitap beni çok şaşırttı.
Açıkçası kitaba dair beklentim çok düşüktü ancak yanılmış olduğumu söylemekten de büyük bir zevk duyuyorum. İçerisindeki psikolojik yansımalar, karakterlerin iç dünyası ve merak büyüleyiciydi. İstemsizce her bir satranç hamlesinde kazanan ya da kaybeden tarafa empati duyuyor ve hikayenin bizzat içinde yaşıyor gibi hissediyorsunuz.
Beklemeden okuyun.
Satranç
Stefan Zweig
