Edemem terk Fuzûlî ser-i kûyın yârün
Vetenümdür vetenümdür vetenümdür vetenüm.
Sevgilinin bulunduğu ayak bastığı yeri terkedemem.
Vatanımdır, vatanımdır, vatanımdır vatanım.
"Ey Fuzûlî öyle kim bîmâr-i derd-i aşksan
Yok durur ölmekten özge hiç dermanın senin"
(Ey Fuzûlî! Aşk derdiyle muzdaripsen bil ki bu derdin ölmekten başka hiç bir çaresi yoktur.)
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı?
Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan,
Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı?
Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım,
Uyadır halkı efgânım gara bahtım uyanmaz mı?
Gûl-i ruhsârına karşu gözümden kanlu akar su,
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?
Gâmım pinhan tutardım ben dedîler yâre kıl rûşen
Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı?
Değildim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil,
Bana ta'n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı?
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?
~Fuzuli
Kimsede yüzüne bakacak güç yok. Şevk, âşığı öldürdü; o bir bakışın çaresi yok.
Bağrı sağlam olanlar sürekli beni suçluyor. Halimi açıklayabileceğim ciğeri parçalanmış biri yok.
Felek, dünyanın gamını benim başıma yığdı. Daha ne yapsın peki? Aşk çölünde benim gibi âvâre yok.
Dünyada senin benzerin peri var, yok demiyorum. Çok güzel var ama senin gibi kan dökücüsü yok.
Gözyaşı damlam gözümde sürekli dolanır durur. Gökyüzünde benim gözyaşı damlam gibi gezegen yok.
Doktor! Göğsümü yarılmış görüp beni tedaviye kalkışma. Merhemin boşa gider, çünkü bende iyileşecek yara yok.
Fuzûli! Aşk yüzünden inliyorum, ama o sevgisiz ay yüzlünün inleyen âşığa merhamet ettiği yok.
- " (...) Shakespeare'in dünyayı bir trajedi olarak algılaması, bu çerçevede eser vermesi, "olmak mı, olmamak mı, işte bütün mesele!" sözü, bütün dünya tarafından bilinir. Ama önce yağmalanan ve sonra bize unutturulan eserler yüzünden, Fuzûlî'nin, "olmak ve niçin olmak?" mevzuunu ondan önce ve yine bir aşk mevzuu etrafında hedefine yönelttiği, -ezberden değil, "âlemde insan" davası bakımından söylüyorum!-, kimse anlamıyor. Shakespeare'de dünyevî ve dünyaya dönük bir trajedi, sonra 19. yüzyılın ünlü varoluşçu filozoflarından Karl Jaspers'de, insanın "varoluş hakikatini", "başarısızlık ve müflis olarak yaşaması" meselesi... Daha nice misâl temin edilebilir. Ama belirttiğim gibi, Divan edebiyatına âit eserlere bakışta, hani "ne Doğu'dan anlıyorsun ne Batı'dan" hesabı, ne gibi bir hayat yaklaşımı olduğuna dair okuyucunun "bilgi malzemesi" olmayınca, ortada kuru bir "gül-bülbül" tekerlemesi kalmakta; daha doğrusu öyle zannedilmiştir. [...]
Kısaca: Fuzûlî, hayatın hakikatinin "aczin idraki" ve "ibadet şuuru" ile, bunun da aşkın hayreti ile yaşanacağını işlemiştir."
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denli tutuşan odlare kılmaz çare su
Âb-gûndur günbed-i devvar rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvare su
Zevk-i tiğinden aceb yok olsa gönlüm çak çak
Kim mürur ilen bırakır rahneler divare su
Suya versin bağ-ban gül-zarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin