Gelelim Fuzûlînin Şikâyetnâmesi’nin hikâyesine... Fuzûlî, o tarihte Bağdat civarında yaşayan fakir bir şairdir. Kanuni'ye yazdığı bir mektupta geçim darlığı çektiğini bildir miş ve kendisine devlet hazinesinden makul bir maaş bağlanmasını istemiştir. Bunu dikkate alan padişah, Fuzûlîye, Bağdat'taki vakif gelirinin, masraflar çıktıktan sonra,
Mustafa'nın Meyhanesinde Orhan Veliyle masadayız:
- Sence en büyük şair kimdir Orhan?
- Fuzuli.
İkinci şişenin ikinci bardağındayız.
- Peki Fuzuli den sonra?
- Fuzuli mi? Kimmiş o? Bırak.. O da avuç açmışlardan.
Ben yanımdaki hiç avuç açmamış şaire bakıyorum.
-" Dilimin enn büyük şairi sensin be Orhan." diyorum. Diyorum amma hafiften de alay etmiyor değilim. Çakıyor kerata.
-"Hadi oradan! İt." diyor.
Ömründe küfür etmemiş Orhan Veliyi nihayet kızdırabildiğime memnunum.
❝
Elikram Hümbetov kendine bağlı askeri birlikleri cephe den çektiği için Karabağ'ın güney kısmı Ağustos'ta Ermenistan ordusunun tehdidine açık kaldı. Azerbaycan yönetimi ayrılıkçı Hümbetov ile uğraşırken Ermenistan ordusu büyük bir taarruz başlattı. Dahası Rus ordusunun da desteğiyle 18 Ağustos'ta Cebrayıl, 23 Ağustos'ta Füzuli ve 31 Ağustos'ta Gubadlı şehirlerini ele geçirdi. Cephede Ermenistan ordusunun işgalleri sürerken, Azerbaycan Meclisi 29 Ağustos'ta cumhurbaşkanı Elçibey'e güvenoyu referandumu düzenledi. Resmi rakamlara göre katılımcıların o/o 97'si güvenoyuna olumsuz yanıt verdi. Referandumdan çıkan sonuca göre, yeni cumhurbaşkanının belirlenmesi için seçimlere gidilmesi kararlaştırıldı. Seçimler 3 Ekim 1993'te gerçekleşti. Seçimden zaferle ayrılan Haydar Aliyev, Azerbaycan'ın yeni cumhurbaşkanı oldu.
❞
Şiire başladığı dönemlerde Ahmed Arif'in Nâzım'a ilişkin görüşleri şöyle:
"Şiire yeni başlamış devrimci bir delikanlının karşısına Nâzım'ı dikerseniz, çocuk ya paniğe kapılır ve ters akımların uydusu olur, yahut ezilir, kötü bir kopyacı kesilir. —Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri ne yapabilir?- Üniversitede ve mahpusanede bazı arkadaşlarım, 'Nâzım'dan sonra şiir yazmak, boşuna bir gayret, hatta saygısızlık,' diyordu.
Onlarla hiç tartışmadım, hep sustum. Çünkü dedikleri bir bakıma doğruydu. Ne var ki 'Nâzım gibi şiir yazmak' ile 'Nâzım'dan sonra şiir yazmak' arasında vatanımın dipsiz uçurumları gibi bir uçurum vardı. Elbette Nâzım'ı yahut başka bir ustayı budalaca izlemekle kimse şair olamazdı. Ama Nâzım'dan da, başka ustalardan sonra da şiir yazılacaktı. Yoksa Shakespeare'den sonra trajedi, Moliere'den sonra komedi yazmak gerekmezdi. Nitekim, Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, Şeyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu şiirler yazılmıştır..."