Sanırım pratik amaçlar sebebiyle "fantezi" hastanın inandığı şeydir, "gerçeklik" ise analistin inandığı şey. Bir insan kendisi de analiz edilmediği müddetçe onun onanmış bir analist olmasına izin verilmez ve bu süreçte kişinin gerçekliğin ne olduğuna dair resmi görüşü benimsemesi beklenir. Sırası geldiğinde bu gerçeklik anlayışını hastalarına da aktarabilirlerse, onların bu gerçeklik görüşü en sonunda üstün gelecektir ya da en azından böyle olacağı umut edilebilir. Metafiziksel ince farklara girmeden, gerçekliğin genel olarak kabul gören bir şey olduğu, öte yandan fantezinin yalnızca tek bir birey ya da bir grup birey tarafından inanılan bir şey olduğu söylenebilir. Bu, elbette ki sıkı sıkıya bağlı kalınacak bir tanım olamaz çünkü öyle olsaydı örneğin Kopernik'in görüşleri yaşadığı dönemde tamamen bir fantezi sayılır, Newton'un döneminde ise gerçeklik olarak kabul edilirdi. Ancak bazı görüşler vardır ki bunlar sadece onları benimsemiş olanların bireysel arzuları üzerinde kurulmuş olup, evrensel olarak kabul edilen temeller üzerine kurulmamış olurlar.
Sayfa 173Kitabı okudu
“Bir şeyler oluyor. Belki eskisinden daha kötü şeyler olacak. Milletin haberi yok. Saray istediğini yapıyor. Fakat böyle devam edemez bu. Bu topraklar çiftlik değil, millet malıdır. Elbette beklenen büyük gün gelecektir. Türk, uşak yaşamak için doğmamıştır.” Mustafa Kemal Atatürk
Reklam
Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı, bir başkasının önündeyse tek ama o beş basamağın toplamı kadar yükseklikte bir basamak olması gibidir bu; birinci kişi yalnızca bu beş basamağın değil, daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gelecektir, büyük ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır, ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek, sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabildiği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olamayacaktır.
"Ey arkadaş! Demek, bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir. Bir talimgâhtır, bir pazardır. Elbette arkasında bir mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzma gelecektir. Eğer bunu inkâr etsen, bütün zabitlerdeki cüzdanları,defterleri, techizatları, düsturları belki şu memleketteki bütün intizamat, hattâ hükâmeti inkâr etmeğe mecbur olursun ve bütün vâki olan icraatin vücudunu tekzib etmek lâzım gelir. O vakit sana, insan ve zişuur denilmez Sofestâilerden daha akılsız olursun.
Hapishaneler ve tımarhaneler var olduğu sürece içinde birilerinin oturması gerekir. Siz değilse ben,ben değilse başka üçüncü biri elbet girecektir buralara.Hapishanelerin ve tımarhanelerin,pencerelerindeki parmaklıkların ve bu sabahlıkların uzak bir gelecekte yok olacağı zamanı bekleyin. Elbette o gün er ya da geç gelecektir
_Ne cesaretle buraya gelebildim oğlum?Hem nasıl geldin? Sonra ilave eder: _Sakın devletin ve padişahımızın arzusuna mugayir (aykırı) bir iş yapmış olmayasın? Zübeyde bu sözleri söylerken Mustafa'nın mavi,fakat tereddütleri ve biraz a hayal kırıklığı ifade eden gözlerine şüpheyle, uzun uzun bakar. Mustafa'nın yaptığı elbette hem devletinin nizamlarins,hem padişahın arzusuna aykırıdır . O, şimdi düpedüz bir kıta kaçağıdır. Hem de memleketine ayak başlaması istenen bir surgundur de! Bilinse yakalanma başına kimbilir neler gelecektir. Mustafa Kemal biraz soguk cevap verir: Merak etme anne. Benim buraya gelmem lazımdı. Onun için geldim.... Sonra ilave eder: "Padişah efendimizin ne olduğunu da şimdi değil,fakat yakın zamandan sana göstereceğim..".
Sayfa 94 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Reklam
726 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.