Kimi insanların başkalarıyla arası bozuktur, kendileriyle arası bozuktur, yaşamla arası bozuktur. Bu kişiler tiyatro oynar ve oynadıkları oyunun metnini, yoksun bırakıldıkları şeye göre yazar. ...Ama işin kötü yanı, bu kişilerin, yazdıkları oyunu tek başlarına oynayamamalarıdır... Dolayısıyla, başka oyuncuları da kendi oyunlarında rol almaya kışkırtırlar. Dışarıdaki adamın yaptığı da tam olarak bu. Hınç almak istiyordu, araç olarak da bizi seçti. Onun yasağına boyun eğmiş olsaydık, bunu yapmış olduğumuza şu anda pişmanlık duyacak, dayak yemiş gibi hissedecektik kendimizi. Onun hımbıl yaşamının ve yoksunluklarının bir parçası olmayı kabullenmiş olacaktık. Bu adamın saldırganlığı apaçık ortadaydı, dolayısıyla onun oyununa gelmemek bizim için kolay oldu. Ne var ki bazıları da, kendilerini kurban gibi gösterip yaşamın adaletsizliklerinden yakındıklarında, bizim kendilerine figüranlık etmemizi isterler. Onları onaylamamızı, düşüncelerine katılmamızı isterler. ...Dikkat et! Böyle bir oyuna katıldığımızda, her zaman zararlı çıkarız.
"Baharın gelmemek gibi bir huyu yoktur. İlla ki gelir." Birhan Keskin
Reklam
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler
Oh, böyle işte, eheu fugaces! Korkarım o günler bir daha gelmemek üzere geçti gitti.
“Ölüm kaşla gözün arasında… Gidip gelmemek var… Gelip de bulmamak var…”
bugün başka bir yerde aynı düşüncelere dalmıştım, okuyunca irkildim
Kendimi bu sıradan lokantada, öğle yemeği yerken buluyorum, tezgâhın arkasındaki aşçının karaltısına ve yanı başımdaki, yaşını başını almış garsona bakıyorum, garson sanırım aşağı yukarı kırk yıldır bu mekâna ve bana hizmet veriyor. Bu insanlarınki nasıl bir varoluştur? Şu insan karaltısı tam kırk yıldır neredeyse bütün gününü bir mutfakta geçiriyor; boş zamanı pek olmuyor, doğru dürüst uyku uyumuyor; memleketine nadiren gidiyor, hiç içi yanmadan, bir an bile düşünmeden dönüyor; ağır ağır kazandığı ve harcamaya niyetli olmadığı parayı ağır ağır biriktiriyor; mutfağından (bir daha gelmemek üzere) ayrılıp memleketi Galiçya’da satın aldığı toprağa yerleşmek zorunda kalsa aklını oynatır; kırk yıldır Lizbon’da yaşıyor, ne Rotunda Meydanı’na ayak basmışlığı var ne de bir tiyatroya, bir kerecik “Coliseu”ya gitti – hayatının yıkıntılarında sürünen palyaçoları seyretmeye. Nedendir, nasıldır bilmem ama, evlenmiş, dört oğluyla bir kızı olmuş – tezgâhın arkasından benim olduğum tarafa eğildiğinde gülümsemesinde insana mutluluk veren, büyük bir memnuniyet okunuyor. En ufak bir sahtekârlığı yok, zaten rol yapmasına gerek de yok. Kendini mutlu hissediyorsa, gerçekten mutlu demektir.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.