Hoffer’ın Kesin İnançlılar adlı eserinde “küçük adamlar”dan oluşan kitlenin “halkın sözde temsilcisi” olduğu zaman ve gücü ele geçirdiği durumlarda bunu nasıl kötüye kullandığını çeşitli kitle hareketlerinden örneklerle analiz ediyor. Hoffer, kitlenin iktidar gücünü ele geçirince önceki dönemleri aratan kötülüklerinin altındaki temel gerçeğin
Kolay şey değildir mutluluk,
kendimizde bulmak çok zor,
başka yerde bulmak imkânsızdır.
(Chamfort)
Bu satırlarla başlıyor kitap. Ve yine Arthur Schopenhaeur kitabı bir mutluluk öğretisi incelemesi (syf. 199) olarak nitelendiriyor. Ve yine yazarın kendi düşüncesine göre özetlemek gerekirse mutluluk kendi kendine yetebilenlerindir. Mutlu olmayı istediğimiz hazlara ulaşabilmekten çok acıdan uzak durma ile elde edebileceğimizi söylüyor.
Gençlik, orta yaş, yaşlılık dönemleri üzerinde ayrı ayrı durmakta ve bu dönemlerde mutluluğa ulaşabilmenin yollarını bize göstermeye çalışmakta. Yer yer kadın düşmanlığına varan düşünceleri de yer almakta ne yazık ki. Kitabın özümsenerek okunması kitabı daha faydalı kılacaktır okur için. Bunun için de biraz ağırdan almak gerekiyor. Bilmiyorum, bende bu şekilde oldu.
Sonuç olarak da kitabı çok beğendim, okumak isteyenlere tavsiye ederim. Kitapla kalın.
Özellikle Türkiyemiz'de İsmailağa, Erenköy ve Işıkçılar cemaatleri tarafından çokça okunan İmam-ı Rabbani Hazretleri, bu saydığım cemaatler tarafından kesinlikle okunmalı ve anlaşılmalı. Bu yaşıma geldiğim halde İmam-ı Rabbani Hazretleri hakkında ilk defa bir kitap okudum. Bu kitabın yanında Diyanet Ansiklopedi "İmam Rabbani"
Bir günü bile bulmayan kısa bir sürede bitirdiğim nadir kitaplardan birisi. Eğer sizde bir ânın hayatı nasıl değiştireceğini ve sonunda inanamıyacağınız kadar şaşıracağınız gerçekci bir kitap arıyorsanız okumanızı tavsiye ederim.
---------------
Kitapta 1985 yılında geçen öykü, Cem isimli karakterin gözünden anlatılıyor. Kitap; Cem’in kuyuculuk işi için gittiği kasabada ustasından gizli olarak bir çadır tiyatrosuna adını bile bilmediği “Kırmızı Saçlı Kadın”ı görmeye gitmesini, ona aşık olmasını, ilk aşkı olan “Kırmızı Saçlı Kadın”la olan münasebetini konu edinir.
Hikaye, Cem’in gençlik yıllarından orta yaş yıllarına kadar Cem’in gözünden anlatılmaktadır; ayrıca karakterlerin ağzından iki efsaneye (Kral Oidipus, Rüstem ve Sührab) de değinilip bir insanın hayatının eski eserlere nasıl dayanabileceğini göstermektedir.
Gece tüm dünyanın üzerine uyku gibi çökmüştü. Odasında bir gece lambası yoktu. Hem ne gerek vardı gece lambasına sokak lambası neyine yetmiyordu. Zifiri karanlık nedir bilmezdi. Bu evde doğmuş kendini bildi bileli aynı odayı ve aynı sokak lambasını kullanıyordu. En sevdiği alışkanlık herkes uyuduktan sonra dişlerini fırçalamaktı her gün olduğu
Yol geçmişin izlerine dönemeyecek kadar katılaştığında,yolculuk da bitiyor. pek çokları, bu telafi edilmez yenilginin ağırlığından kurtulmak için, kendilerine bir müze kurmaya girişir: çocukluk ve gençlik müzesi. bu kötü girişim, katı olanı daha da katılaştırır ve geçmişimizi kötü bir çeviriye dönüştürür. oysa ben, kelimelere bu hazzı yaşatmamaya kararlıydım; geçmişime giden yolların üzerine kalın bir şerit çektim. emlak alışverişlerinin, benzin fiyatlarının, oy sandıklarının, köprü geçiş ücretlerinin, orta yaş kadınların göstermelik nazlarının, kargodan kitap siparişlerinin, bankamatiklerin, çok satan kitapların ortasında, geçmişine uğramayan bir adam var ettim kendime. taşınmaz olanı taşıma gafletine düşmedim. tam tersine yenilgimin tadını çıkardım uzunca bir zaman. tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrelttikçe seyrelttim. kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım.
Günter Grass, 79 yaşında yazdığı bu otobiyografik romanı ile şimşekleri üzerine çekmişti. O yaşına kadar aktif politikada Sosyal Demokrat görüşleri ile yer almış hayranlık verici “Teneke Trampet”in yazarı Grass’ın, 17 yaşında bir Nazi topçusu olarak 2. Dünya Savaşı’na katıldığı ve savaş sonunda Amerikalıların yönetimindeki esir kampında bir
Bu kitaptan etkilenmemek imkansız. Öncelikle kitaptaki körlük normal körlükten biraz daha farklı. Kör olanlar etrafı beyaz görmeye başlıyor. Sonra bu körlük bir salgın haline dönüşüyor. Ben olay örgüsünü anlatmaktan ziyade kitabı farklı incelemeyi düşünüyorm.
1.Kör olanları boş bir akıl hastanesine kapatıyorlar ve körler burada birbirine destek
Yazarla tanışma kitabım olan ''Dalgalar''ı severek okudum. Her bir cümlesiyle düşünürken detaylardaki güzelliği yaşıyorsunuz. Dalından düşen bir yaprakla yavaşça yere düşüyormuşsunuz gibi ya da akan bir suya eşlik eder gibi akıp gidiyorsunuz. Hayat bir deniz; dalgalar, yaşadıklarımız... Yapılan metaforlarla kitabı okumuyor, hissediyorsunuz.
Konu, olay örgüsü çok anlaşılır değil. Altı arkadaşın okul, gençlik ve orta yaş dönemleri anlatılmış.
Yazarın okuduğum bu ilk kitabı idi; diğerlerini de okuma hevesi uyandırdı bende.
DalgalarVirginia Woolf · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20193,066 okunma
"Öte yandan, değişik araştırmalar narsistik kişiliklerin, "orta yaş bunalimi" sırasında, ortalamaya göre daha önemli bir depresyon gecirme tehlikesi içinde olduklarını göstermektedir. Kuşkusuz bu kişiler, gençlik beklentilerine ulaşamamış olmayı diğer insanlara göre içlerine daha zor sindiriyorlar. Bu durum kendileri için yarattıkları imajı (her şeyi başaran olağanüstü insan) yeniden tartismaya açıyor. Kendimiz ve hayat hakkindaki bu düs kirikligina hepimiz yakalanabiliriz. Ancak her konuda basariya inanmis birinde bu sok daha etkili olacaktir. Ote yandan bu insanlarin stilleri coğu zaman diger insanlarla sicak ve samimi iliskilere girmelerini engeller. Oysa icimizi dokecegimiz bize yakin kisilerin varligi bircok hastaliga karsi baslica korunma etkenleeinden biridir. Narsistlerin buyuk bolumu boyle bir eksikligi ararlar."
“İnsan onu hayatında üç kez okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı ihtiyarlıkta”. Jose Ortegay Gasset
Yukarıdaki sözler Don Quijote için söylenmiş. Ben çocukluğumdan beri çok merak ettiğim Don Quijote 'u gençlik
Yıllar ben dikkat etmeden geçti.Bir daha da hatırlanmadı. Derken bir sonbahar sabahı, kendimi birden kırk beş yaşında buldum;kırk beş demek, gençlik umutlarının, orta yaş başarılarıyla karşılaştırılıp tartıldığı zaman demektir. Çünkü o zamana kadar yapabileceğim her şeyi yapmış olmam gerektiği ortadadır. Kırk beşinci doğum günümün akşamında, tek başıma çalışma masamda otururken, insanın kendine sorabileceği en kalıplaşmış soruyu sordum; Nereye gitti hepsi? Ve sonra da daha az kalıplaşmış olan başka soru: Neydi ki zaten?