Küçük Prensle ilgili kurguladığım bazı şeyleri paylaşmak istiyorum sizinle . Küçük Prens aslında psikolojik anlamda sorunları olan biri gibi hissediyorum bazen . Bana
çok sevgi dolu masum bir çocukmuş da ailesi tarafından ihmal edilip günlerce odada yalnız ve aç bırakılarak büyütülmüş , bu nedenle de hastalıklı bir karaktere sahip yetişkin
849. Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”
Müslim, îmân 93. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb
Şermin Yaşar’ın okuduğum ilk eseri olmasına rağmen sanki yazarın kalemiyle daha önce tanışmış ve yazarın kalemine alışmış biri gibi hissettim. Yazarın kalemi çok sıcak ve samimiydi. Kullandığı dil, herkesin rahatça anlayabileceği tarzda, sürükleyici. Gerek konusu gerek karakterleri itibarıyla gerçek hayatta karşımıza çıkabilecek bir hikâye. Sanki
İclal Aydın nahifliği diye bir şey kesinlikle var. Her bir kelimede içine işliyor insanın. Uzun zamandır elimdeydi kitap. Kısmet bu zamanaymış. Çok iyi geldi
Oktay, mesleğinde bir numara olan bir gazeteci. Yanında stajyerliğe başlayan Filiz ile aralarında gönül ilişkisi geçememiş hiç. Oktay’ın söyleyemeyip içinde sakladıkları, mesleğini hayatının merkezine koyduğundan bazı şeylerden vazgeçmiş olması Filiz ile bir türlü istediği gibi bir birlikteliğe izin vermemiş. Küçük yaşta annesini kaybettiği için babası ikinci evliliğini yapmış Oktay’ın. Nona ile evlendikten sonra klasik o üvey anne teröründe maruz kalmamış şükür ki. Aksine Nona sayesinde güzel bir çocukluk yaşamış. Sevgi eksikliği çekmemiş annesi tarafından. Kitabın sonlarına doğru Nona’nın gerçek kimliğinin açığa çıkması ve vefat etmiş olmasına rağmen hala Oktay’ın hayatına iyilikler getirmesi de çok ilginç ve güzeldi Kim bilir belki de Oktay ve Filiz için de vuslat olmuştur
Kitapta mekan olarak çoğunlukla Urla’nın seçilmiş olması burnunuza hafiften bir iyot kokusunu, yaz akşamlarında dışarda yürüyenlerin ayak seslerini de kulaklarınıza getiriyor. Bahsi geçen dönemlerde yaşanan toplumsal ve siyasi olayların da kurguya harmanlanmış olması çok güzeldi. Dilin sade, anlatımın akıcı olduğunu söylememe gerek yok sanırım
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
“Alice Miller, bizi küçükken suiistimal eden anne babalarımıza hiçbir minnet ve fedakarlık borcumuzun olmadığını anlayabilmenin iyileşme için önemli bir adım olduğunu vurguluyor, hala, sihirli sözcüğü bulur ya da doğru tavrı takınır, onları doğru anlarsak anne babalarımızın değişebileceğini ummanın, çocukluğumuzdaki gibi sevgi görmek için eğilip bükülmemiz anlamına geldiğini söylüyor. ‘Bugün yetişkinler olarak çabalarımızın suiistimal edildiğini, bunun gerçek anlamda sevgi olmadığını biliyoruz’ diyor; ‘Peki neden bizi herhangi bir sebep yüzünden küçükken sevememiş insanlardan sevgi bekliyoruz?’
Her kitap insana mutlaka bir şeyler katar . Kimi gözünü açar kimi uzun zamandır uyuyan bir şeyleri uyandırır. Kimi ise bazı taşları yerine oturtur.
Sevme Sanatı taşların yerine oturmasını sağladı bende.
Bazı şeyleri tam anlamıyla ifade edemediğimi ama daha önceden bildiğimi ya da hissettiğimi farkettim aslında.
Önemli Bulduğum Bazı Kavramlar (Bilmek Ve Olmak adlı kitabımdan alıntıdır)
Bir insanın kendini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi için bazı kavramları ve olguları bilmesini zorunlu görüyorum. Bunlardan bazılarını aşağıda açıklıyorum.
Özbilinç: özbilinç en genel anlamıyla kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarından haberdar olma halidir.
Otomatlar birbirlerini sevemedikleri gibi
Tanrı'yı da sevmezler. Bugün Tanrı sevgisinin yozlaşması, insan sevgisinin yozlaşması düzeyine ulaşmıştır. Bu gerçek, çağımızda dinde bir devrimin tanığı olduğumuz düşüncesine karşı çıkar. Çağımızda tanığı olduğumuz şey, istisnalar olsa da Tanrı kavramının giderek putlaştırılması ve Tanrı sevgisinin
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun günün ilk hastası, kırmızı peleriniyle dikkat çeken genç bir kız olan Ayşa Kaleli doktorla daha ilk selamlaşmalarından itibaren davranışları, en az genç kızın üzerindeki kıyafetler kadar ilginçtir. Ayşa doktorun odasına girdikten sonra önce midesi bulanmış ardından da odanın ortasında kırmızı peleriniyle kendi
Bu kadar kısacık bir kitabın bende büyük yıkım yaratması..
Tavsiye üzerine okudum ama hala boğazımda kocaman bir yumru var..Kitap bitti boğazımdaki düğüm gecmedi..
Gerçekten herkes anne baba olmamali bunu uzun yıllardır söylüyorum gerçekten kalben,vicdanen,maddiyaten bunun sorumluluğunu alabilecek ,dünyaya gerçek anlamda mutlu,ozgur ,sevgi doyumuna ulasmis ve kendi benliğinin farkında olabilen çocuklar yetiştirmek herkesin yapabileceği bir iş değil ..
2 buçuk yaşındaki kızıma bırakın bilerek eziyet etmeyi koşup düştüğünde bile yerinden çıkan kalbimi anlatmam mümkün değil .Canim yana yana okudum..
Bazen hayattaki en tehlikeli şey aileniz olabiliyor bu kitap da bunun somut örneği tıpkı haberlerde birkaç saniye görüp sonra umursamadigimiz binlercesi gibi..