İçimi parçaladınız tek tek tüm karakterler. İki çocuğun bakışıyla başlayan eser önce sizde masumiyet, samimiyet uyandıracak, içiniz ısınacak; çocuğun dilinden anlatılanları siz anlamışken anlatıcı çocuğa sezdirmeme telaşına siz bile kapılacaksınız. Eserde anlatıcı çocuğa sezdirmeden tahmin ettiğiniz aşkı önce siz de acımasızca eleştirecek, sonra Ömer'e de Gülay'a da haksızlık ettiğinizi düşüneceksiniz. Hatta Ömer bu eserin en yüreğime dokunan kısmı, bu eserin en büyük ayrıcalığı sensin galiba.. galiba demeden ve hiç dinlemeye bile gerek görmeden tek satırla tiksindiğim de sensin isimsiz öğretmen!
Uyarı niteliğinde bir cümle bırakıyorum buaraya; ben eser boyunca kaygılandım; bi an bu gizem hiç açığa çıkmadan eser son bulacak, ben öyle ihtimaller üzerinden kurgulamak zorunda kalacağım sandım. Siz sanmayın!
.
" Anneannem bir günün değil, hatta bu hayatın nasıl geçip gittiğini anlamamıştı. Hayat nerden geçiyordu? Bizim Sokak bu hayatın yolunun üstünde miydi, yoksa biraz sapa mı kalıyordu?"
.
" Biz sadece bir insanın bu dünyada yaşamaya devam etmesi için yetersiz iki neden değil miydik? Birrbirimize bu güçsüzlüğümüzü hatırlatmamaktan ve bunu bildiğimizi belli etmemekten başka ne yapabilirdik ki?"
(Yiğit, Ş.)
. Eserde geçen Ümit Yaşar Oğuzcan'a ait şu satırları da eklemezsen duygu eksik kalır. Ömer'in söyleyemedikleri adına..
" Yoklugun her dakika ölüm demek gitme kal,
Hasretim daha yüz yıl dinmeyecek gitme kal"