Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

67 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Türk Edebiyatının Gamlı, Lirik ve Nostaljik Prensesi:
Tezer Özlü
Tezer Özlü
(10 Eylül 1942 – 18 Şubat 1986, Yaş: 43)
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’nün aile hayatını, çocukluğunu, yaptığı üç evliliği, intihara olan eğilimini, manik-depresif tanısı ve hangi yabancı yazarlardan ilham aldığını, neden sürekli intihara öykündüğü bilinmeden yapılan bir ‘’Tezer Özlü Okuması’’, tam olarak idrak edilememiş bir okuma olarak kalacaktır. Lakin yabana atılacak türden bir yazar yok karşınızda. . . AİLE HAYATI:
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, “Geceleri anneme sokulunca hem soğuktan korunuyorum hem de yalnızlıktan” diyen bir çocuktu. Çocukluğun Geceleri Neden Soğuk Olur? sorusunun bir nevi cevabı niteliğindedir. Demek ki çocukluğunda bir şeylerin eksikliğini/yalnızlığını çekmektedir. Öyleyse kaydı en başa saralım:
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, öğretmen bir ailenin kızıdır. Çocukluğu anne ve babasının işi nedeniyle Anadolu’nun farklı şehirlerinde yaşayarak geçmiştir. Tezer Özlü’nün kalemini oldukça meşgul edecek satırlara konu olan göçebelik, kardeşlerinin de kaderidir. Üç kardeş, sanat ve edebiyat ekseninde genetik kardeşliğin yanısıra ruhdaş yapılı bir kader birliği de yapmış gibidirler. Erken yaşlarda yazma uğraşı içine kaçmıştır bir kere. Derin sorgulamalar, hayatın yakasına yapışıp hesap sormalar..vs daha çok küçük yaşlarında hayatının bir parçası olmuştur. Ablasıyla çıktığı Anadolu turu, Avusturya’da aldığı eğitim ufkunu açar. Özellikle Avusturya’da hayranı olduğu yazarların kitaplarını kendi orjinal dilinden (Almanca) okur. Bu, Onun için yepyeni bir dünyadır. Edebi lezzetin tadı artık damağında kalmış, bu zevke bağımlı olmuştur ve bundan sonra da edebiyattan asla kaçışı yoktur zaten. Almancasını ilerletir çevirmenlik işlerine dalar. Okulda eğitim-öğretime karşıdır. Ona göre; tek okul sokaklardır. İnsan, okul sıralarında hayatı öğretmenin anlattığı kürsüden değil bizzat kaldırımların üstünde yürüyerek sokaklarda – yani, hayatın bizzat merkezinde – sahada öğrenmelidir. Ölüm Kavramı İle İlk Tanışması ve İlk İntihar Denemesi: 18 yaşına geldiğinde ilk kez ölümle burun buruna gelir. İntihar denemesi yapmıştır. Bunu bir amaç doğrultusunda yapmıştır; burada bir mesaj vermektedir ki o mesaj: “Ben genç bedenimle bu dünyadan ayrılmak istiyorum, yalan dünya size kalsın.’’ der gibidir. Ancak intiharı beceremez. İLK EVLİLİK: Gençlik yıllarında çıktığı Avrupa seyahatinin son durağı olan Paris’te, film gibi sahnelere konu olacak şekilde ilk eşiyle tanışır. O gün Paris’te sağanak yağmurlu bir gündür. Hiç de hesapta olmayan bir şeydir bu ama sağanağın şiddetine dayanamaz ve kendini herhangi bir kafenin içine atıverir. Hemen ardından ileride eşi olacağı adam da aynı şekilde yağmurdan kaçar vaziyette aynı kafeye girer. İçeri giren beyefendi, Adalet Ağaoğlu’nun kardeşi, tiyatrocu ve yazar Güner Sümer’dir. Birbirlerine aşık olurlar ve evlenir. Aynı film sahnelerindeki gibi tanışmış, aşık olmuş ve evlenmişlerdir. Başlangıcı film gibi başlayan – her güzel başlayan şeyin kötü bitmesi gibi denilecek cinsten – bu hikâye içinden çıkılmaz bir girdaba sokar Tezer’i. Paris’ten sonra Ankara yılları yine de fena gitmez. Ankara’da tiyatro oyun senaryosu yazar sahne alır (Ankara Sanat Tiyatrosu). Ancak aradığını bulamadığını hisseder. Ruhu tatmin olmamıştır bu evlilikten ve ilk teşhis konulur: ‘’MANİK DEPRESİF’’ 1968’de eşinden ayrılır. İstanbul’da 1967-1972 yıllarında Psikiyatri Kliniğinde yatar, elektroşok verirler, o da yetmez birkaç intihar denemesi de peşi sıra gelir. Genel kanaate göre; eşinin ilgisizliği Onu tüketmiştir. İlk evlilik, malum sonun başlangıcı olmuştur... Psikiyatri Kliniğinde beş yıl geçirecektir. İşte bu psikiyatri kliniğinde ilk romanını yazar (1980) PSİKİYATRİ KLİNİĞİNiN SOĞUK KORİDORLARINDA YAZILMIŞ BİR ROMAN:
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri 1980’de yayımladığı ilk romanı olan ‘’
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
’’nde anlatır okuyucusuna. Ölüm ile burun buruna nefes nefese nasıl yaşadığını tüm gerçekliğiyle dobra dobra anlatır: ‘’Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı. Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk. Çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak için üzerine reçelli ekmek yiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel gözükmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel ölü bir gövdeyle öç almak istediğim insanlar var.’’ İKİNCİ EVLİLİK: SEVEREK BOŞANILAN EŞ: Erden Kıral . . . 1968’de yönetmen Erden Kıral ile evlenir. Bir de çocukları olur. Adını da Deniz Gezmiş’e ithafen Deniz koyar. Boşandıklarında ise Minik Deniz 10 yaşındadır. Minik Deniz, anne-babasına ve hayata öfkelidir 6 ay kadar kimseyle konuşmaz. Deniz Kıral, 1985 yılının Aralık ayında annesine bazı sorular sorar. Tezer Özlü, kızının sorduğu soruları samimiyetle yanıtlar. Tezer Özlü için hayatında başına gelen en ilginç olay, kocasını severek boşanmasıdır. Bir insanın kocasını sevdiği halde boşanması, hayatın ona sunduğu gariplikler zincirinden bir tanesi olarak kalacaktır hep... YAŞAMIN UCUNA YOLCULUK
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, ikinci evliliğinin sonlarına doğru burs kazanarak Berlin’e gider. Berlin’de ikinci romanı ardısıra gelecektir: ‘’Bir İntiharın İzinde (1983)’’. Almanca yazdığı bu eseri, Almanya’da ödül alır. Bu eseri, Almancadan Türkçe’ye çeviren Tezer Özlü, başyapıtı olan ‘’
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
(1984)’’ u da ortaya çıkarmış olur. Kafka etkisinde yazarlık kariyerine ilerleyen Tezer Özlü, özellikle İtalyan
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’nin ve yine İtalyan
Italo Svevo
Italo Svevo
’nun izini sürmektedir. Bu kült kitabında asıl anlattığı, peşine düştüğü bu yazar ‘’Cesare Pavese’’ dir. Bu öylesine bir yolculuktur ki Tezer yerinde duramaz, her birinin yaşadığı ülkeye gider.
Franz Kafka
Franz Kafka
’nın Prag’ı,
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’nin Torino’su,
Italo Svevo
Italo Svevo
’nun Trieste’sine yolculuk eder. Delirmiş bir vaziyette arayışa çıkar. Kendini bu yazarlarla o kadar özdeşleştirmiş o kadar içselleştirmiştir ki, bu yazarların mezarları başında onlarla konuşur. Daha da ileri gider Cesare Pavese’nin kaldığı intihar ettiği otelin 305 numaralı odasında kalır. Peki, Tezer Özlü’yü bu kadar etkilemiş olan
Cesare Pavese
Cesare Pavese
kimdir? Bu adamın nesi
Tezer Özlü
Tezer Özlü
yü bu kadar etkide bırakmıştır. Sırayla gidelim: ETKİLENDİĞİ YAZARLAR: Kendisini derinden etkilemiş dört yazar vardır:
Franz Kafka
Franz Kafka
Cesare Pavese
Cesare Pavese
Italo Svevo
Italo Svevo
Samuel Beckett
Samuel Beckett
Bu dört yazarın izinden giderek kült eseri sayılan ikinci romanı 1983'te Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla yayımlandı. (1983) (Kitabın Türkçeye çevrilmiş adı
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
), anlatı türündedir. Bu yazarlar arasında Tezer Özlü’yi en çok
Franz Kafka
Franz Kafka
ve
Cesare Pavese
Cesare Pavese
etkilemiştir.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’yü anlamak için Kafka ve Pavese’yi yakından incelemek gerekir. TEZER ÖZLÜ’DEKİ KAFKAESK ETKİ:
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, öncelikle yaşadığı dönemin siyasi ve edebi ortamından etkilenir. Sürrealizm ile başlayan yeni trend, II.Dünya Savaşı sonunda Avrupa’da baş gösteren egzistansiyalizm ve Marksizm akımlarının etkisi altına girer. Tezer Özlü’nün Avusturya Kız Lisesi’nde tahsil görmesi, Almancayı çok iyi bilmesi Onun ufkunu genişletir. Yazarları kendi yazdığı dilden kitaplarından okur. Kafka, Cesare Pavese, Svevo ve Samuel Beckett’i tanır. Kafkaesk kavramının kıskacına girer; Tezer Özlü’nün ailesindeki baba otoriteryenliği, evlilikleri, psikiyatri kliniklerinde geçirdiği sancılı günleri, depresyonları, varoluşsal sancıları eserlerinde gözlenir. Üzerine bir de o dönemde siyasi baskıların artması cabası . . . Tüm bu kadar şeye katlanmak, elbette zordur.
Yeryüzüne Dayanabilmek İçin
Yeryüzüne Dayanabilmek İçin
adlı eserinde ona bu hayata direnme gücünü veren kişinin
Franz Kafka
Franz Kafka
olduğunu söyler.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’nün ‘’
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
’’ adlı eserindeki, yabancılaşma, iktidar, bürokrasi, başkaldırı, kaçış kavramları Kafkaesk bakış açısından değerlendirilmesi halinde doğru bir bakış açısı yakalanmış olur. Kafka’nın Kafkaesk atmosferi bağlamında Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri romanı; yabancılaşma, bürokrasi, iktidar, başkaldırı ve kaçış sorunsalları çerçevesinde incelenirken, Kafka ve Özlü’nün yaşam standartları toplumsal ve bireysel anlamda benzerlik gösterir. Bireysel olarak; ana dillerine yabancı oluşları, yaşadıkları hastalıklar, duygusal ilişkiler, aile yaşantısı, babaya duydukları his; toplumsal olarak siyasi bir buhranlı bir dönemden geçmeleri, dine karşı olumsuz bakışları, yaşadıkları çağda modernizmin etkisi, kapitalizmin ortaya çıkması, modern iktidar biçimleri, yaşanan savaşlar sonrasında ortaya çıkan varoluşçuluk akımı vb. durumlar her iki yazarın birbirine edebi bir benzerlik göstermesine neden olur. Her iki yazarda yaşadıkları çağdan etkilenerek eserlerinde yabancılaşma, başkaldırı, iktidarın baskısı altında ezilen bireyi konu edinir.
Franz Kafka
Franz Kafka
, bunalım yaşayan bireyin, ifade edemediği durumları, somutlaştırılır. Aşağılanma, yalnızlık, çaresizlik, dışlanmışlık, düzenin birey üzerinde kurduğu baskıcı yapı ve yabancılaşma kavramlarını işler. Bireyin psikolojik durumundan toplumsal boyuta konuyu taşır. Bunu da simgesel bir dünya kurgulayarak yapar. Bireyin sistemle ve sistemin buyruğuyla hareket eden kurumların bireyle olan ilişkisinde ortaya çıkan “gücün karşısındaki güçsüzlük” eserlerin en önemli temalarındandır. Bu son cümleyi bir kez daha okuyun (!)
Franz Kafka
Franz Kafka
, aidiyet duygusundan yoksundur. Ne ailesine ne de ülkesine ait hisseder. Otoriter babasının dışlayan tavırları yüzünden sorunlu bir ilişkisi vardır. Diğer yandan Yahudi kökenli olan Kafka Alman dili ve Çekoslovakya arasında sıkışır kalır. Prag şehri, Onun nazarında bir yabancılaşma demektir. Yaşadığı bu şehrin yerlisi değildir. Kendisini ait hissetmez bu şehre. Bastığı her kaldırım taşı,
Franz Kafka
Franz Kafka
da yabancılık duygusunu hissettirir. KAFKA’NIN BABASINDAN TEZER’İN BABASINA:
Franz Kafka
Franz Kafka
, babasından duyduğu o uzaklaştırıcı korkuyu, yabancılaşma duygusunu ‘’
Babaya Mektup
Babaya Mektup
’’ adlı eserinde kaleme alır. İncelememe şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: #208272308 Aslında yazdığı satırların muhattabı, öz babası değil, bizzat ‘’Korku, Baskı ve Otorite’’ kavramlarıdır. Baba metaforu üzerinden müthiş bir okunası eser kaleme almıştır. Eserde, baba-oğul arasında yabancılık, soğukluk, iletişimsizlik olduğu gibi güçlünün karşısında hissedilen eziklik ve güçsüzlük duyguları vardır. Güçsüzün çaresizliğini, güçlü karşısında kendi özgün seçimlerinin asla olmadığı tırsak bir dünyayı konu edinir: ‘’Seçme özgürlüğüm yoktu benim, ne sunulsa almak zorundaydım…Senden saklanıp odama, kitaplara, çılgın arkadaşlara, aşırı fikirlere sığındım; seninle asla açık konuşmadım…’’ Aileden topluma doğru giden yolda ilk otorite, babadır. Aile içerisinde gözlemlediği sorunlara toplum içinde de rastlar ve deneyimler. Güç karşısındaki teslimiyet duygusunu babasından başlayarak topluma ve oradan da iktidara kadar uzatır. Tezer Özlü’ye dönecek olursak; yoğun Kafka etkisinde kalan Tezer Özlü de ailesinde baba otoriyeryenliğine maruz kalmış, ağabeyi
Demir Özlü
Demir Özlü
’nün erkek çocuk olarak ön plana çıkmasıyla arka planda kalmasıyla aileye karşı ilk kopuşları başlatmıştır. Aidiyet duygusu ise öğretmen bir anne-babanın çocuğu olması sebebiyle sürekli farklı illerde görev almaları, sürekli yer değiştirmeleri sebebiyle aidiyet duygusu zarar görür. Avusturya Kolejinde okuması, Almanya'ya bir dönem yerleşmesiyle bu aidiyet duygusu körelir. Bir söz vardır; ‘’Bir yerde çok kalırsan o yer olursun’’ diye.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, hiçbir yerde uzun seneler kalamamış olduğu için bir insanın en önemli güdülerinden biri olan aidiyet duygusundan yoksun yaşamıştır. Tam da burada ait ol(a)mamanın verdiği kopuş/bölünmüşlük ön plana çıkar. Hiçbir şeye ait olduğunu hissedemeyen Tezer’in, varoluşsal sancıları artar. İşte bu tam olarak bir ‘’Kafka Etkisi’’ , ‘’Kafkaesk’’ bir etkidir. Yalnızlık, terkedilmişlik, ait olamama hali, hiçlik, yabancılaşma, depresyon, baskı gibi bir çok konuyu işler romanlarında. Bunlar, zaten bizzat yaşadığı duygulardır. ÇOCUKLUĞUN SOĞUK GECELERİ
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
: Kafka’nın eserlerinde belirgin olarak gözlenen önce aileden başlayan sonra topluma bakışına sıçrayan o yabancılaşma duygusu . . . Aileden bireye bireyden de topluma kadar yabancılaşır. Kendine yabancı hissettiği bir anne-baba; kendine yabancı hissettiği bir ana dil. Çocukluk döneminde aile içindeki yalnızlığını evin içindeki soğukluk ve karanlık ortam metaforuyla anlatmaya çalışır. Ev ortamı, hayatında ilk soğukluk kavramını hissettiği metafordur. Soğukluktan kasıt, pek tabii ki ebevenylerden görmesi gereken yetersiz ilgi halidir. Bir çocuğun saf ve umarsız konuşmaları gibi en yalın hali ile anlatılır. İkisi de devlet memuru öğretmen olan anne-baba görev icabında olduğu gibi ev hayatlarında da resmi davranır gibidirler. Bu ilgisizlik, çocukları kendilerinden uzaklaştırır. Yıllar sonra bile sadece kendi anne babasına değil tüm topluma hayata karşı da aynı yabancılaşma duygusu ile genelleme yapar hale getirecektir. Kafkaesk temalar, bu anlatıda katı bir şekilde yerini bulmuştur. Çocuklarıyla sevgi ve ilgi üzerine iletişim kurmak yerine ciddi, resmi ve ilgisiz duran ancak sertleşmesi gerektiği yerde baskı yapan, katı kuralları uygulayan, kendini hissettiren bir iktidarı sembolize eden bir metafor gibi anlatılır baba. Tıpkı Kafka’daki gibi. Bu halleriyle çocuklarına (kendi halkına) yabancılaşan bir otorite gibi gözükmektedirler. Pek tabii ki bu hal de evden(anavatandan) kopuşu/kaçışı getirmektedir. Evden kurtulma düşüncesiyle yaşarlar. “Biz üç kardeş de bu evden hemen kopabilmek için çaba harcıyoruz. Dışarıda, yaşamın gürültüsü içinde, ya da başka evlerde, başka insanlarla yaşam her zaman daha güzel geliyor bize.” Halbuki babanın (otoritenin) görevi, çocuklarını şefkatle ilgiyle sevgiyle beslemek, büyütmek, evinde huzurlu bir şekilde tutarak büyütebilmek demek değil midir? Böylesi şefkatli bir ailede yetişen birey, kendi evine kendi ülkesine ve tüm dünyaya katkı sunabilen faydalı bir birey olmaz mı? Devam edelim . . . Türk edebiyatında
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, Kafkaesk bir etkiyle eserlerinde bireyin iktidar ve bürokrasi karşısındaki ezilmişliğini kaleme alır. Özlü’nün toplum içinde kendi arayışının özü, bireyin arayışıdır. Bu bağlamada
Franz Kafka
Franz Kafka
etkisi, kendini hissettirir.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
,
Franz Kafka
Franz Kafka
’nın kendini arayışını, tüm insan örgütü içinde bireyin kendi arayışın kaynağı olduğunu belirtir. Yeryüzüne dayanabilmek için yazdığını ve ona direnme gücü verenin
Franz Kafka
Franz Kafka
olduğunu söyler. Onun için Kafka’nın önemi; geleceği, önceden haber vermesidir.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, eserlerinde bireyin özgürleşmesini ve kendini gerçekleştirmesini düşler. Ancak ona göre birey, iktidar ve toplumun kurallarıyla kuşatılmıştır:
Kalanlar
Kalanlar
’da iktidara karşıtlığını: “İktidardaki egemen sınıf ve benim toplumumdaki düzen, her gün sayısız kez benim ve benim gibileri vazgeçirmeye ve bizi kendisi gibi olmaya zorladı. Ben bir keresinde aklımı yitirdim…” sözleriyle dile getirir. Özlü, kendi yaşam bunalımını, geçirdiği depresyonları, bu iktidarın baskınlığına yorar. Anlatı sırasında okurun tarihi bir sıralama beklentisi olmasına rağmen böyle kronolojiye eserde rastlanmaz. Tüm eser boyunca ilerleyen depresif ve bunalımlı ruh haline rastlanır. Romanda iktidar toplumda devlet, evde baba, okulda öğretmen, hastane de doktordur. Özlü’nün romandaki iktidar ve bürokrasi görüntüsü Kafka’nın iktidar ve bürokrasi düşüncesiyle benzerdir. İki yazarda da temel sorunsallar, edebi eserlerde aynı düşünceyle ele alınır. Kafka, Babama Mektup
Babaya Mektup
Babaya Mektup
ve Büyük Gürültü adlı eserlerinde babasının otoriter tavrı karşısında korkularını, ezik ve yenik duruşunu anlatmaya çalışır. Özlü de
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
romanında babanın otoriter duruşunu anlatır. Romanda anlatıcı-yazar çocukluğundan beri babasıyla yabancılık yaşar. Bunun başlıca nedeni babanın evdeki otoriter tavrıdır. Her iki yazarda iktidarı ilk görüntüsü evde babayken iktidar, özelden genele bir tutumla işlenir. Babayla yaşanan yabancılaşma, bir süre sonra toplumsal yabancılaşmayı doğurur. “Ev” bölümünde, beden eğitimi öğretmeni olan baba, çocukları sabah düdüğüyle uyandırır. Anlatıcı-yazarın “babamın bu evle askerlik arasında ne gibi bir bağlantı kurabileceğini düşünüyorum…” demesi, evin katı kurallarını gösterir. BABA-ÖĞRETMEN-RAHİBE-DOKTOR METAFORLARI: Ev – Baba Metaforu: evde baba-öğretmen rollerini karıştırır Okul duvarlarına asılan talimatlar gibi evi yönetir. Baba metaforu, iktidarı ve iktidarın kurallarının icraacısı konumunu temsil eder. Okul – Öğretmen Metaforu:
Franz Kafka
Franz Kafka
, okul yıllarında din dersleri yerine felsefe derslerini seçer.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
de aynı kafadadır. Okul yıllarını anlattığı kitabın bölümünde şişman rahibelerin öğrencileri sürekli denetlemesi, özellikle kılık-kıyafet üzerinden oluşturulan baskılar, sorulan soruları hiç cevaplamamaları ile dogmatik yapıları liseli bir ergenin bakış açısıyla tasvir edilir. Hastane-Doktor Metaforu: İlerleyen yıllarında ruh sağlığı zarar gören ve psikiyatri kliniğine yatmak zorunda kalan
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, yine başka bir otorite dayatması ile karşı karşıya kalır. Evdeki baba, okuldaki öğretmenin yerini hastanedeki doktor/başhekim almıştır. Özellikle kaleme aldığı satırlarda doktorların ve başhekimin kolluk güçleri olan hademelerin hastalara uyguladığı hadsiz ve orantısız şiddeti tasvir eder. Sistematik olarak düzenli bir şiddete ve yıldırma politikasına maruz bırakılan
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, en sonunda tepkisizleşir ve kabullenme/teslimiyet sürecine geçer. Başhekim/doktorlar, hademeler,hemşireler de dahil olmak üzere gücü elinde tutan her bir yetkilinin hastalara uyguladıkları fiziksel/psikolojik şiddet ve tacize karşı sesini çıkaramaz hale gelmesi, yani ‘’Muktedir Güç’’ karşısındaki bu kabullenme/teslimiyet hali, Kafkaesk etkiyi işaret eder.Yazarların çoğu, böyle durumlarda bir savunma mekanizması ya da bir başkaldırı olarak kaleminin gücüne sığınır. SIĞINILAN LİMAN: ‘’Yazma Uğraşı’’ Bu nobran durumlara maruz kaldığında yazma uğraşı şemsiyesinin altına girip tepki koyar. Tepkisini dışarıya bağırarak, fiziksel direnç göstermek satırlarına sığdırır. Kaleminin gücüne abanır. Bu etkili bir pasif duruştur. Güç, kaslarda ya da yüksek ses tonunda değil bizzat kalemin gücündedir. Büyük yazarları genelde fiziksel tartışmalarda, fiziksel kavgalarda ya da toplu protestolarda yüksek sesle naralar atıp tepki verirken göremezsiniz. Onlar böyle dönemlerde sessiz kalıp kaleminin, aklının ve hayalinin gücüne abanırlar. Fiziksel güçsüzlüklerini ruhsal hassasiyetlerinin farkındalığına sahip olsalar da kalemlerinin güçlerinin oldukça farkındadırlar. Edebiyatın şefkatli kollarına sığınıp o dünyada mücadele verirler. Örneğin;
Franz Kafka
Franz Kafka
yaşamında çektiği bütün sıkıntılara metinlerinde cevap verirken
Jack London
Jack London
bizzat sahada yumruk yumruğa mücadele eder sonra kaleme alır. Yani, her ikisini de yapar. Hem gerçek hayatta bizzat sahada yumrukla hem de edebi hayatta kalemiyle dövüşür. Biraz orjinaldir kendisi :)
Martin Eden
Martin Eden
inceleme yazım için buradan ulaşabilirsiniz: #208368213
Franz Kafka
Franz Kafka
ve
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’deki başkaldırı ve kaçış/soyutlanma hali gözlenir. Babaya (iktidara), toplumun dayatmacı kurallarına, itaat ettirmeye zorlayan baskıcı sistemin dayatmasına karşı bir başkaldırıdır. Bunu direkt olarak deşifre etmez. Şu kurum ya da şu kişiler..vs diye isimlerini direkt vermez. Hayatında yaşadığı kesitleri anlatır. Metaforlardan da bir zahmet siz anlayın der gibidir. İkisi de sel felaketinde hayatta kalmak için tırmanıp tutunulan bir ağaç dalı gibi kalemlerine tutunurlar. Ruhları baskıdan daraldıkça toplumdan yabancılaştıkça kalemlerine ( edebiyata ) dört elle sarılırlar. Dedim ya fiziksel güçleri zayıf, hassas ruhlu insanlardır yazarlar ve bunun da farkındadırlar ancak kalemlerinin hayal güçlerinin ve akıl güçlerinin de farkındadırlar. Sürekli başka yerlere gitme isteği, farklı ülkeleri gezmesi ve sürekli yollarda olma hali, onun kaçışının somut örneğidir. Aslında her iki yazarında yabancılaştığı şey; yaşadıkları çağdır. Her iki yazar da yaşadığı çağa yabancılaştığı için kalemlerinin gücüne (edebiyata) sığınırlar ve aynı/benzer şeylere başkaldırırlar. Türk edebiyatında Tezer Özlü’nün yoğun bir şekilde Kafka’dan etkilendiği görülmektedir. Yetiştikleri coğrafya, kültür, dil, din …vs çok farklı olsa da hissettikleri aynıdır. Edebiyat tek potada bu iki değerli yazarı bir arada buluşturmuştur. Her şeyden önce bu bir başkaldırıdan ziyade bir varoluşsal sancıdır. CESARE PAVESE ETKİSİ: 10 Eylül 1943 tarihinde en sevdiği yazarlardan biri olan
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’den 35 yıl sonra aynı gün doğdu. Vefat ettiğinde hayranlık duyduğu yazar, Pavese ile aynı yaştaydı…
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’yi bilmek,
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’yü büyük oranda anlayabilmek demektir. Cesare Pavese’yi anlayabilmek için önce yaşadığı kent olan Torino’yu bilmek gerekir. Tezer Özlü, ’’
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
(1984)’’ adlı eserinde Pavese’nin intihar ettiği Torino şehrine seyahatini anlatır: Şehrin kasvetli havasını satırlarına taşır. Öyle bir şehirdir ki ne ileri baktığında görebileceğin bir yükselti bir dağ, ne suyun şırıltısını duyup parmaklarının arasından akıp giden bir nehir, hatta kafanı kaldırdığında gökyüzünü ve yıldızları bile göremeyeceğin kadar kapalı, yüzüne çarpacak bir rüzgar esintisine bile izin vermeyen bir şehirdir burası. Açık cezaevini andıran coğrafi yapısı, intiharı düşündürür bu şehrin. *
Tezer Özlü
Tezer Özlü
, ilk önce Almanca olarak yazdığı, 1982 yılında Almanya’da Auf den Spuren Eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla ve ardından 1984 yılında Türkçe’de yazarın kendi çevirisiyle Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla yayınlanır. Tezer, kendi kendini bir uzun yolculuğa çıkarır. Hayranı olduğu yazarların, ruhlarının içine girmek elinde el feneriyle ruhlarının dehlizlerinde gezinmek, onların neler hissettiğini içindeki kopan fırtınaları yaşamak deneyimlemek arzusundadır.
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’nin I. Dünya Savaşı ve ardından ilk gençlik yılları sonrasında ise II. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik,sosyolojik, psikolojik yıkımları bizzat yaşayarak deneyimlemiştir. Pavese’nin ruhunda duyumsadığı derin yalnızlık duygusunu, tıpkı Pavese gibi değişen bir topluma ayak uydurmanın zorluklarını yaşayan, kendini toplumdan farklı gören ve ayrı tutan Özlü de ruhunda duyumsar. Tezer Özlü, ‘’Çocukluğun Soğuk Geceleri’’ adlı eserinde ‘’Yaşansa da olur yaşanmasa da…’’ diyecek kadar bezdirir Onu bu hayat. Yaşadığı topluma ayak uyduramamış, kendisini çevreleyen yapı ile arasında mesafeler oluşmasına engel olamamıştır. Dış çevreden medet ummayan, toplumdan kopuş yaşayan Tezer’i intihara sürükleyen süreci de böylece başlatmış olur. Aynı Pavese gibi kafasında intihar senaryoları tilki gibi gezinir durur. Pavese de Tezer de kendilerini içinde yaşadıkları zamana, mekâna ve topluma ait hissetmemektedirler. Bir aidiyet sorunsalı onlarda hep vardır. Tüm bu karın ağrılarının sebebi, kendi özünü arayış ve varoluşsal sancılardır.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’nün
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
ve
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
adlı eserlerinde yer verdiği intihar olgusunun kökenleri, İtalyan yazarlar
Italo Svevo
Italo Svevo
ve
Cesare Pavese
Cesare Pavese
’ye uzanmaktadır: Söz konusu olan yalnızca ruhsal bir yakınlaşma değildir, üslup olarak da Özlü, Svevo’nun bilinç akışı ile Pavese’nin gerçekçi ve yalın anlatımını benimsemektedir. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, her üç yazarın da insan psikolojisine ve intihara büyük önem verdikleri açıkça görülmektedir. Ayrıca Cesare Pavese’nin kadınlarla yaşadığı ilişkileri sonucu yıpranması, tükenmişlik sendromu Tezer Özlü’de de eşlerinden boşanma sürecinin getirdiği psikolojik tahribat ile benzerlik taşıyan manevi çöküş noktalarından biri olarak kabul edilebilir. Belki de zamanında
Stefan Zweig
Stefan Zweig
’ın Alman Şair Kleist’ın intiharına öykünmesi gibi şanlı bir finalle uğurlanmak istemişlerdir. Kim bilir… Cesare Pavese de Tezer Özlü de aynı
Stefan Zweig
Stefan Zweig
’ın hep intihara öykündüğü Alman Şair Kleist gibi ‘’İntiharı Yüceltmek’’ ister gibi halleri vardır… Kafasında sürekli intiharı yücelten düşünceler cirit atar. Kendi hayatının romanını yazan
Stefan Zweig
Stefan Zweig
, bu romanın baş kahramanı olarak kendi final sahnesini hazırlar gibidir. Belki de tüm intihara öykünen yazarların kafasındaki yaşam senaryoları gereği finallerini böyle bir sonla bitirmeleri gerektiği motivasyonu vardır. Bilemeyiz… Unutulmamalıdır ki hiçbir yazar bu dünyanın insanı değildir. Onların sanatları, hayallerinde yaşarlar filizlenirler ve ölürler. Tıpkı kendi öz yaşamları gibi. Sonu şanlı biten bir finaldir, ‘’İntihar’’ . . .
Stefan Zweig
Stefan Zweig
incelememin tamamına şu linkten ulaşabilirsiniz. #164528033 Tezer Özlü’ye kaldığımız yerden devam edelim . . . ÜÇÜNCÜ EVLİLİK VE HAYATININ FİNALİ: Üçüncü ve son evliliği İsviçreli Yabancı Hans Peter Marti’yledir. Bu sefer bu evliliği ayıracak olan Tezer’in hastalığıdır. En trajik kısmı ise, ayrılma kararı aldıklarında İsviçreli kocası evden bazı özel eşyalarını almak için geldiğinde Tezer’in ‘’Beni Yalnız Bırakma’’ demesine rağmen eşinin ardına bile bakmadan evden gitmesi ve sonrasında Tezer’in göğüs kanserinden hayata veda etmesi olmuştur. TEZER ÖZLÜ’NÜN RUH HALİNİN KODLARI: Tezer Özlü’nün ruh halinin kodlarını çözümleyebilmek için Onun kliniğe yatmasına sebep olan o illet hastalığını yakından incelememiz gerekir. Onu anlamak için intihara olan eğiliminin nereden geldiğini ve Manik-Depresif tanısının neden konulduğunu Psikiyatri Biliminin yardımı ile açıklanması gereklidir. Asıl, bu şekilde yapılacak bir inceleme bizlere Tezer Özlü’nün ruh halinin kodlarını verecektir. İntihara Olan Eğilimi ve Hastalık Süreçleri: 1967-1972 yılları arasında psikiyatri kliniklerinden kaldı. Elektroşok tedavisi de dahil olmak üzere en ağır ve yorucu tedavilere maruz kaldı. Tek maruz kaldığı ve mücadele ettiği şey, ağır tedaviler değil sözlü-fiziki şiddet ve taciz girişimleriyle de mücadele etti. Bunca yaşanılanlar, Ona bir kitap yazdıracak kadar ağır yaralar bırakmıştı. Peki, Tezer Özlü’yü Psikiyatri Kliniklerine hapsedecek ve en ağır tedavilere maruz bırakacak olan hastalık neydi? Bu hastalığı bilmek ve tanımak, Tezer Özlü’yü anlamak demektir. İşte o başa bela hastalık; ‘’Bipolar Bozukluk (Manik Depresif)’’. . . BİPOLAR BOZUKLUK (İkiuçlu Bozukluk- Manik Depresif): Manik Depresif (Bipolar Bozukluk), diğer hastalık tanılarında olduğu gibi sadece kan testi, röntgen tahlili veya beyin tomografisi gibi tanı araçlarıyla tespit edilemez. Klinik hekimin doğru tanıyı koyabilmesi için hastanın semptomlarına ve her şeyden de önce hastanın hayat öyküsünü – özellikle de aile öyküsünü – dinlemesi gereklidir. İşte,
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’nün hastalığının kaynağı da bizzat kendi yaşam öyküsüdür. Manik Depresif (Bipolar Bozukluk), bireyin ruh halinin, günlük enerjisinin ve konsantrasyonunun dağınık halde bulunması sebebiyle günlük aktivitelerini yerine getirme yetisini olumsuz etkileyen, yaşam konforunu sürekli sıkıntıya sokan ve uç kutuplarda tavırlar göstermesine sebep olan, hem psikoloji hem de psikiyatri biliminin alanı içinde (psikolojik-psikiyatrik) bir rahatsızlıktır. Bu hastalık türü, genellikle hayatının bir döneminde unutamayacağı bir darbe yediği zamanlarda, haketmediği davranışlara maruz kalındığında ya da zamanın/dünyanın/ülkenin ruhunun insanı bunalttığı kaotik dönemler, bu hastalığın en çok sevdiği ve kendini büyüttüğü zamanlardır;
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’nün karakterine baktığımızda hayatında karşısına çıkan her insana karşı hümanistik bir sevgiyle yaklaşan, almaktan çok vermeye odaklı tavırlar sergilediğini görürüz; O, haksızlığa uğrayanın yanında zorbalığın karşısında durur. Haksızlığa gelemez, dobra dobra patır patır sözünü ve eylemini ortaya koyan bir mizaca sahiptir. Maalesef bu güzel mizacı, kendisinin hayatındaki en zor günlerini geçirmesine neden olacaktır. Hastalık ve yorucu tedavi süreci Onu, çok sevdiği hayattan bezdirecek ve neredeyse her gün yaşadığı intihar arzusunun sıcaklığına sığınacak ve Ona
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
nden daha kült olan eseri
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
u yazdıracak satırlara sebep olmuştur. Manik Depresif (Bipolar Bozukluk), bir hastalık değil bir insanın kendi hayat öyküsünde yaşadığı bir burukluk, bir incitilme ve bir kendi içine çekilerek ruhun hassaslaşmasının hikâyesidir. TOPLUM, İNSANIN KANSERİ MİDİR? Peki,
Tezer Özlü
Tezer Özlü
‘nün ruhunu bir kanser gibi kemiren ruhunun dehlizlerine kadar metastaz yapan bu tümör nedir? Bu ruhun içine yerleşen nasıl bir tümördür ki bu hayat dolu kadını hayattan soğutmuş, intiharın eşiklerinde gezdirmiş, lanet ettirmiştir? Onun deyişiyle; “Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz” dediği şey, ruhunu kemiren/hassaslaştıran/hastalandıran, ‘’Toplum’’dur. Toplum, insanın kanseri midir? sorusunun cevabı yine kendi satırlarında saklıdır: ‘’O yıllardan geriye bir ödül ve şu isyankâr satırları kaldı: “Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım…” ESERLERİ: Henüz 43 yaşındayken hayata veda eden
Tezer Özlü
Tezer Özlü
toplamda bıraktığı 7 eseri:
Eski Bahçe
Eski Bahçe
(öykü)
Eski Bahçe Eski Sevgi
Eski Bahçe Eski Sevgi
(öykü)
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
(roman)
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yaşamın Ucuna Yolculuk
(roman)
Kalanlar
Kalanlar
(deneme türünde)
Zaman Dışı Yaşam
Zaman Dışı Yaşam
(senaryo)
Tezer Özlü'den Leyla Erbil'e Mektuplar
Tezer Özlü'den Leyla Erbil'e Mektuplar
Böylesi dopdolu 43 senelik bir hayata sadece 7 kitap sığdırabilmiş olması ne kadar üzücü…Keşke daha çok yazsaymış… TEZER ÖZLÜ’NÜN HAYATA BAKIŞI: İnceleme yazısının en önemli kısmı sanırım bu başlık altında toplanmış olacaktır. Bu kadar hayat dolu olan bir kadın nasıl olur da bu kadar intihara öykünür? Toprağı eşelediğinizde dibinden bu soru çıkıyor karşımıza…
Tezer Özlü
Tezer Özlü
'ye göre; sonlu olan tüm varlıklar, sonsuzluk kavramı karşısında yenik düşüyor. Sonlu tüm varlıklar, hayata 1-0 yenik başlıyor zaten. Tezer’in da asıl öfkesi ve isyanı buna. Bu yüzden ısrarla ölümün yakasına yapışıp hesap sormalar, hatta daha da ileri giderek hatta onu daha yakından tanıyabilmek için ölümle arkadaşlık etmeler, ölümle kol kola gezmeler-tozmalar...vs. Belki ölümün bir boşluğu anında ağzından bir laf alırım da nedir bu işin altında yatan sebep, senin derdin nedir bir öğreneyim bakalım diye düşünüyordur… Kim bilir… Ölümle yoldaşlık etmesinin sebebi, hayata dört elle sarılması, hayata aşık olması, intihar fikrinin aksine yaşama fikrine sarılmasıdır. Çünkü, yazarın oldukça yaşanmışlıkları biriktirdiği hayat dolu anıları var. Hayatı dibine kadar yaşamak arzusuyla yanmış hep. ‘’Gamlı Prenses’’ diye anılmasının sebebi de yaşamak isteyip de yaşayamamasıdır. Kendisinin de dediği gibi; “Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz” Bir rahat bırakılsaydı
Tezer Özlü
Tezer Özlü
belki daha çok yaşayacak ve daha çok eser bırakacak ve dünyaca ünlü ödülleri alacaktı belki de. . . Keşke hayat biraz rahat bıraksaydı Tezer’i . . . Olmadı . . .
Tezer Özlü
Tezer Özlü
(d.1943, Kütahya - ö.1986, Zürih) *Mezarı, İstanbul Aşiyan Mezarlığındadır. SON . . . İncelememin Sonuna Yaklaşırken . . . Lirizm, kişisel duygularını, iç dünyanın esin yoluyla, coşkulu ve etkili bir biçimde anlatılmasıdır. Tezer Özlü’nün Lirizmi okuyucusuyla arasındaki mesafeyi kaldırıyor. Dertleşen metinleri ile dert ortağı ediyor okurunu kendine. Çocukluğundan başlayarak yaşadıklarını ve klinikte kaldığı bu dönemleri ‘’
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
’’ kitabında yazmış. Çocukluğun geceleri neden soğuk olur kendi hayatı ekseninde bunlardan bahsetmiştir. Satırların sıcaklığı ile çocukluğun soğuk gecelerini ısıtmıştır. Çocukluğunda belki soğuk geceler geçirmiş olsa da satırlarının sıcaklığı sarıyor okuru. Eski İstanbul sokaklarının ve çeşitli insan hayatlarının tasvirleri nostalji tadında satırlarında demleniyor. Akıl hastanesinden çıktıktan sonra özgürlüğün, o ilk nefes alışın ve adım adım şehri gezerken yaptığı betimlemeleri oldukça canlı. Akıl hastanesi koridorlarındaki hayatların tasvirleri tüyler ürpertici cinsten.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
’nün hayatı ne kadar sevdiği, satırlarındaki doğa tasvirlerinde saklı. . . Yine de ne kadar hayata bağlı tutunma arzusunda olsa da bir şekilde (!) rahat bırakmıyorlar. Bu eseri, ilk romanı olması açısından önemli. Çocukluk döneminin insan yaşamının sadece başlangıcını oluşturmayan, sürekli döngüsel olarak etkileri karşımıza çıkan ve içinden bir türlü çıkılamayan bir dünya olarak sunuyor. 40 yaş civarı ölen yazarlara üzülüyorum. Tam da en verimli eserlerini vermeye yeni başlamışken ölüm alıp götürüyor. Keşke daha çok yaşayabilseymiş ya da yaşatabilselermiş de daha çok eseri bugünlere ulaşabilseymiş Gamlı Prensesin… * * * KİTAPTAN ALINTILAR: ‘’Hiç de, belirli bir insan üzerinde toplanmıyor bu sevgi. Toprak altındaki solucanlardan, gökyüzünde yüksekliklere tırmanan ve gerilerinde bulutlardan yollar bırakan uçaklardan da öteye geçiyor.‘’ s.31 * * * ‘’ Herkes herkessiz yaşabilir.’’ s.37 * * * ‘’Binlerce yılın güneşini şimdi ben bekliyorum.’’ s.58 * * * ‘’Tedirginlik her zamanki gibi var. Büyüyor. Küçülmüyor. Sonra arkadaşlarımızdan birkaçı arka arkaya ölüyor. Henüz kırk yaşlarında insanlar. Daha güzel yaşamlara duyulan özlem ve bekleyişi onlarla birlikte gömüyoruz. Daha güzel yaşam diye bir şey yok. Daha güzel yaşamlar ötelerde değil. Daha güzel yaşam başka bir biçimde değil. Güzel yaşam burada.’’ s.61
Tezer Özlü
Tezer Özlü
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk GeceleriTezer Özlü · Yapı Kredi Yayınları · 201816,4bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
1.244 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.