Hayatımın yarıya yakınını yaşadığım yurtdışında “yabancı olmak, yabancı ile yaşamak” nasıl bir olgu, bunu iliklerime kadar hissettim. Alanımdan dolayı benim için avantajı hem kendi toplumumu hem de Batı toplumlarını “dışarıdan” gözlemlemek oldu.
“Yabancı “ olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlamanız için, farklı ülkelere yaptığınız turistik geziler yeterli değildir, hatta hiç bir şey ifade etmez. Turist değil, göçmen olmanız gerekir. Bir göçmen olarak o ülkenin okullarında eğitim almanız, o ülkeden bir patronun iş yerinde çalışmanız, o ülkeden bir ev sahibinin evinde kiracı olmanız, o ülkenin insanları ile komşuluk etmeniz gerekir. Hatta o ülkede işsiz kalmanız, iş aramanız, umut ve tedirginlik arasında yaptığınız iş görüşmelerinden , - sahip olduğunuz diplomalar, bildiğiniz yabancı diller, dünyanın her yerinde geçerli olan sertifikalarınıza rağmen- eliniz boş dönmeniz ve bu reddedilmenin nedenini de çok iyi bildiğiniz halde yüksek sesle isyan edememeniz gerekir.Bu “yerleşme”yi ve “sıfırdan başlama”yı başarabilmek için de o ülkenin dilini çok iyi konuşuyor olmak zorundasınız. Bu şartların olgunlaşması yılları alan bir süreçtir ve gerçekten bir yurtdışı deneyiminden söz etmek için de bir kaç hafta veya bir kaç aylık turistik gezilerin duyumsama ve aktarım adına bir geçerliliği yoktur. “Sıfır noktası”nı görmediğiniz ve sınanmadığınız , bedel ödemediğiniz hiç bir ülkede “göçmen olma” imgesinden söz edemeyiz.
Bu bir yolculuktur ve yazarın da vurguladığı gibi; “Bu yolculuk esnasında, haritalarımızdaki sınırları güncellememiz gerekebilir. Hatta bazı kıymetli eşyalarımızı yolda bırakmak zorunda bile kalabiliriz.” Ancak o zaman :Bizi Ötekilerden ayıran belli başlı sınırları sorgulayarak, benin içindeki yabancıyı ve yabancının içindeki beni kabullenmeye yanaşabiliriz.
Bu kitap, "Sınırdaki Felsefe"nin rolünü araştıran felsefi bir üçlemenin üçüncü cildi. Üçlemenin diğer kitapları -On Stories (Hikaye Üzerine) ve The God Who May Be (İmkan Dahilindeki Tanrı).
Yazar Öteki ve yabancı için, “günah keçisi “ tabirini kullanıyor. Egemenlerin kirli siyaset zaferleri için de bir günah keçisine ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaç sadece günümüzde değil, “Habil ve Kabil” hikayesi başta olmak üzere , eski Ahit ve yeni Ahitten verdiği örneklerle gösterir ki, dünya varolduğundan beridir gerçekleşmektedir.
Kötülük yabancılaşmadır, kötü de yabancı. Kutsal Kitap'taki en eski hikayelerden biridir bu.
Sınırlar yurttaşları içeride, yabancıları ise dışarıda tutacak şekilde düzenlenip denetlenir. Bu sınırları doğru bir pasaport yardımıyla aşıp bir yabancı olarak o ülkeye yerleşebilirsiniz elbette. Ama bu millete gerçekten dahil olmanız için daha fazlasına ihtiyacınız vardır ve ola ki yanlış bir ülkeden geliyorsanız, bu daha fazlası sizin için her zaman kolaylıkla elde edilebilir bir şey değildir. O ülkenin kendi pasaportuna bile sahip olsanız, adınız ve uyruğunuz sizi sisteme dahil etmemeye , yabancı olarak görülmenize yeterlidir.
Amerika’ya adım atarken ,havaalanında gümrükte ayakkabılarınıza kadar çıkartmanız istenir. Bu küçük düşürücü uygulamanın sebebi, sizi kendi ülkeleri için bir tehlike olarak görmeleridir . Çünkü ABD için özellikle 11 Eylülden sonra, yabancı olan bir tehdit , bir tehlike , potansiyel teröristtir. Bir de müslüman bir ülkeden geliyorsanız, “welcome to America .” Yani sizi hiç de bir misafirperver gibi karşılamayacaklardır. Halbuki kitapta sık atıf yapılan Derrida'ya göre “mutlak misafirperverlik,
evimi açmamı ve yalnızca bir yabancıya (bir soyadı olan, toplumsal açıdan yabancı statüsü taşıyan, vb. bir yabancıyı) değil, meçhul olan mutlak öteki ye de vermemi gerektirir; bu mutlak ötekiye yer vermemi, onun gelmesine, kendisine sunduğum yerde yerini almasına izin vermemi ve bütün bunları yaparken de bana adını bağışlamasını veya karşılıklı bir anlaşmaya girmesini talep etmememi gerektirir.”
Yazarın da eklediği gibi “Misafirperverliğin adil olması için, mutlak ötekinin "ev"imize girebilmesi için bir açık kapı bırakmamız gerekir. Tam da bu nedenle, adalet hiçbir zaman hukuktan vazgeçemez: "Yabancıyla ilişkiyi düzenleyen hukuktur, adaletin hukuk oluşudur.
Öteki imgesi, yabancılaşma, göçmenlik sorunsalı gibi konulara ilginiz ve araştırmalarınız varsa kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Mitlerden de referans alan yazar, aynı zamanda
Öteki , kendinden ve mahallenden görmediğin herkes olabilir. Türkiye zaten ayırıcı politikalara çok müsait bir ülke. Hem kültürel hem de demografik yapısı yüzünden.
Teşekkür ederim Gülo’m yorumun için🙏😘😘🌺