Doğan Cüceloğlu anlatıyor...
Yirmi altı yaşındaydım. Amerika'ya yeni gitmiştim. Osgood'un araştırma asistanlığını yapıyorum. Aynı odada, John ve Gary adında iki asistan daha var. Bir cumartesi günü ofise gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir oğlan çocuğu gördüm. Gary oğlunu getirmişti. Herkes kendi işini yapıyordu, ben de masama oturdum,
“Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldim ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü katolik değildim ve sonra benim için geldiklerinde ise
Ammar ibni Ebu Ammar'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Ibni Abbas, Maide Suresi'nin 3. ayetini okudu. Yanında bir Yahudi vardı.
'Bu ayet bize indirilmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik.' dedi. Ibni Abbas'ta şu karşılığı verdi: "Bu ayet iki bayramın bir araya geldigi bir gün olan cuma günü Arafat'ta gelmiştir"
Tirmizi, 3044; Normal şartlarda cuma günü haftanın bayramı olmalı, tatil kabul edilmelidir. Ancak Batı özentisi tağutlar, kendini İslam'a nispet eden toplumlarda pazar gününü tatil yapmışlardır. Pazar; Hristiyan Batı dünyasının kiliseye gitmek ve haftalık ayine katılmak için tatil kıldığı bir gündür. Allah (cc) içimizdeki Hristiyanlardan akıl nimetini aldığından; ilericilik yapacağız diye İslam'dan kaçarken Hristiyanlığa tutulmuşlardır. Normaldir; zira şapka takarak ve frak giyerek ilerici/aydın olduğunu zanneden şark kurnazlanından bundan öte bir ilericilik beklemek abes olurdu.
"Erkeklerin çirkini olmaz" diye bir tekerleme var. Erkek uydurması olduğu için, gerçek dışıdır ve yutturmacadır. Erkeğin de öyle çirkini vardır ki, başka erkeklerde bile, aşağılık duygusu yaratır.
(…) Coco Chanel, kadın-erkek ilişkilerini şöyle özetliyor:
"Biz kadınlar, erkekler bizi sevsin diye güzel olmak zorundayız… Biz onları sevelim diye de, aptal olmamız gerekiyor."
Narsist karakter Zümra Ecrin. Aslen öğretmen; her ne kadar insanların bütününe karşı kendisini, tüm fiziksel ve ruhsal özellikleri bakımından üstün görse de çocuklara karşı tamamen duygusal...
Türk Dil Kurumu'na göre, narsisizmin karşılığı "Özseverlik". TDK, özseverlik kelimesini "Kişinin kendi bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, narsistlik, narsisizm" olarak tanımlıyor.
Romandaki Zümra Ecrin de -tam tabirle- bu tanımın kraliçesi olmuş. Günlük tutarak geçmişini kayıt altına alan Zümra, bir gün feci şekilde hayatını kaybeder. Yalnız, ölümünde ve geride bıraktığı günlükte -sonradan- fark edilecek olan detaylar, başkomiser Murathan'ın gazeteci sevgilisi sayesinde dikkat çeker. Zira günlük abartı derecede narsistliği barındırdığı gibi art arda kaydedilmiş ölümlerle doludur. Tüm ölümler ilk etapta intihar, kaza veya ecel gibi görünse de ardında yatan gerçekler bambaşkadır...
Zümra'nın narsistlik dozu, beni benden aldı ;))) İnsanın kendine bu denli aşık olabilmesi... İç çektim resmen, yazarın bu karakteri çok başarılı anlatması da cabası... Pes dedirttin bana Zümra ;)
Ah Biz Ödlek Aydınlar, Aziz Nesin'in deneme türünde, gazete - dergi yazılarından, mektuplarından, anılarından, kitap önsözlerinden ve çeşitli toplantılarda konuşmuş olduğu yazılarından oluşan kitabıdır.
Neden gülmece türünde ki hikayelerden oluşan kitaplarını değil de deneme türünde bir kitabını okudum Aziz Nesin'in? Çünkü, bana göre bir
Çocuk olup etrafındakilere çocuk olmayı hissettirmek çok güzel .Zeze yaramaz bir çocuk ama anlaşılmak isteyen biri .Henüz 5 yaşında çoğu şeye göğüs gelen biri .Fakir bir ailede büyüyüp imkânları kendi yaratıyor.Hemen her gün gördüğü şiddet karşısında yinede hayata şeker portakalı ağacıyla tutunmaya çalışıyor kitabın sonuna doğru verdiği aile izlenimi ise muhteşem.sona doğru istemeden de olsa duygularına hakim olamıyor insan. Büyüyünce şair olmak istiyordu ve olduktan sonra bu kitabı yazdı. Şefkat olmayınca çocukları anlamakta zor olur diyor şair.
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022229,7bin okunma
Ailesi yeni bir eve taşınmak zorunda kalınca mutsuz olan Zeze, yeni evlerinin bahçesindeki Minguinho adını verdiği, iyi hissettiği vakitlerde Xururuca dediği bir şeker portakalı fidanı ile arkadaşlık kurar. Zeze, şeker portakalı fidanına hayal gücünü de kullanarak gün içinde olanları anlatır. Yaramazlığıyla tüm mahallede adından söz ettiren Zeze yine bir gün yaptığı bir haylazlık sayesinde Portekizli Manuel Valaderes -kendi tabiriyle Portuga- ile tanışır. Gün geçtikçe aralarındaki bağ güçlenir ve Zeze, Portuga'yı manevi babası olarak görmeye başlar...
(Kitabın devamında da ikilinin yaşadıkları; hüzün, merhamet ve şefkatin harmanlanmış diliyle anlatılıyor.)
Beş yaşında bir çocuğun kendisinden beklenmeyecek kadar anlayışlı ve olgun tavırları bir yana, sürekli kendi içinde kendisiyle savaş veren ve içten içe yalnız bir o kadar da mutsuz olduğunu bizlere anlatan bu kitap çocukların iç dünyasını anlayabilmemiz için mihenk taşı oluyor. Her okuyuşunuzda farklı duygularınıza hitap edecek bir kitap. Kitabın otobiyografik bir özellik taşıması ve bunun bilincinde olarak okunması empati kurabilmemize daha da yardımcı oluyor. Ben okurken çok keyif aldım. Çoğunluğun okuduğuna eminim ama henüz okumayanlar varsa şiddetle tavsiye ediyorum.
Şeker PortakalıJosé Mauro de Vasconcelos · Can Yayınları · 2022229,7bin okunma